Trump’ın yemin töreni: Amerika’nın "altın çağı" başlıyor mu?

Cincinnati Üniversitesinden Bekir İlhan, Donald Trump'ın 20 Ocak'ta gerçekleşen yemin törenini ve ilk icraatlarını AA Analiz için kaleme aldı.

"47. ABD Başkanı Donald Trump, 20 Ocak'ta yemin ederek göreve başladı. Merakla beklenen yemin töreninin olağan akışında geçtiği söylenebilir. ABD’deki son yemin törenine giden süreç düşünüldüğünde, herhangi bir anormalliğin yaşanmaması dikkate değer bir gelişme. Bilindiği üzere eski ABD Başkanı Joe Biden’ın yemin töreni, 6 Ocak 2021’deki Kongre baskını ve Kovid-19 pandemisinin gölgesinde düzenlenmişti.

Trump’ın yemin törenine Amerikan devlet erkanının yanı sıra teknoloji, iş ve spor dünyasından pek çok tanınmış isim de katıldı. Özellikle son bir yılda Trump’ın politik müttefiki hâline gelen Elon Musk’ın yanı sıra Jeff Bezos ve Mark Zuckerberg gibi isimlerin de törende yer alması dikkat çekti. Trump ile bu iki ismin yıldızı ilk başkanlık döneminde pek barışmasa da ikinci dönemde ilişkilerin daha ılımlılaştığı söylenebilir. Bu isimler, seçimden sonra Trump’ı malikanesinde ziyaret ederek çeşitli görüşmeler gerçekleştirdi. Bezos’un sahibi olduğu The Washington Post bu seçim döneminde herhangi bir adayı desteklememe kararı aldı; Facebook ise içerik moderatörlüğü uygulamasına son vereceğinin sinyalini verdi.

Trump, Silikon Vadisi’nin teknoloji devlerinin yanı sıra Hollywood’a ilişkin bazı adımlar da atarak Mel Gibson, Sylvester Stallone ve Jon Voight’ı Hollywood Özel Elçisi olarak atadığını duyurdu. Ancak Silikon Vadisi ve Hollywood ile uzlaşmanın uzun vadede Trump’a ne kadar fayda sağlayacağı tartışmalı. Zira gerçekçi bir açıdan bakıldığında, Trump’a seçimi kazandıran toplumsal kutuplaşmayı yaratan odakların bizzat bu kesimler olduğu söylenebilir.

TÖREN KONUŞMASININ İÇERİĞİ NEYDİ?

Trump’ın yemin törenindeki konuşması, yer yer sert tonlar ve sloganik ifadeler içerse de beklendiği kadar coşkulu değildi. İçerik bakımından ise iç politikadan dış politikaya kadar birçok mesaja yer verdi. “Amerika’nın altın çağı başladı.” sözleriyle başlayan konuşma, hemen ardından Amerikan adalet sistemine yönelik eleştirilerle devam etti. Bu, Trump’ın resmi olarak aday olmadan önce de sık sık dile getirdiği ve göreve gelir gelmez gerekli önlemleri alacağını ilan ettiği bir konuydu. Hukukun artık politik rakiplere karşı bir silah olarak kullanılamayacağını vurgulayan Trump, reform için harekete geçeceğini de belirtti. Önümüzdeki dönemde Amerikan iç siyasetindeki tartışmaların bu eksende şekillenmesini beklemek yanlış olmayacaktır. Trump’ın da bu konuyu konuşmasının daha ilk bölümünde açıkça dile getirmesi oldukça önemliydi.

Öte yandan Trump, konuşmasında kendi çekirdek seçmen kitlesini memnun edecek şekilde, onların önem atfettiği birçok sosyal meseleye değindi. Bunlar, ABD’nin son yıllardaki en önemli gündem maddeleri olarak öne çıkan ve kimlik siyaseti başlığı altında tartışılan ırk ve cinsiyet konularıydı. Kadın ve erkek olmak üzere yalnızca iki cinsiyeti tanıyacaklarını söyleyen Trump, ırk meselelerinin de sosyal mühendislik aracı olarak kullanılmaması gerektiğinin altını çizdi. Ayrıca enflasyonla mücadeleye dair mesajlar da vererek sadece kültürel değil, ekonomik sorunlara da vurgu yaptı.

Dış politika bakımından Trump, ABD’nin artık yalnızca savaş kazanan değil, aynı zamanda savaşları sona erdiren ve gereksiz çatışmalardan kaçınan bir ülke olması gerektiğini ifade etti. Bu tutum, kampanya döneminde de sıklıkla dile getirdiği söylemlerle tutarlı; zira Trump, ABD’nin başka ülkeler için gereksiz savaşlara müdahil olmasını her zaman eleştirdi. Bu yaklaşımın yansımalarının başta Ukrayna ve Gazze meselelerinde görülmesi bekleniyor. Her ne kadar Trump’ın önceliği iç politika olsa da dış politikaya eğildiğinde ilk olarak bu iki konuyla yüzleşeceği öngörülebilir.

TRUMP’IN İLK GÜN İCRAATLARI

Trump, seçim sürecinde pek çok “birinci gün” vaadinde bulundu. Ukrayna’daki savaşı bitirmekten güney sınırını tamamen kapatmaya kadar uzanan bu vaatlerin, kampanya döneminin bir parçası olduğu unutulmamalı. Zira ABD başkanının kararname çıkarma konusundaki geniş yetkilerine rağmen, birçok konuda köklü değişikliklerin zaman alacağı da bir gerçek.

ABD’de geleneksel olarak başkanların “ilk 100 gün icraatları” sembolik önem taşır. Son dönemde “birinci gün” icraatlarının sembolik önemi de oldukça arttı. Bunda politik kutuplaşmanın etkisi büyük. Birinci günde veya ilk 100 gün içinde yapılan icraatlar genelde başkanlığın nişanesi olarak kabul edilir. Çünkü bu dönemde atılan imzalar ve verilen kararlar başkanlık dönemi mirası için tanımlayıcıdır. Trump da ilk dönemindeki birçok tartışmalı kararını bu dönemde imzalamıştı. Yine Joe Biden ilk gününde başkanlık kararnameleri, genelgeler ve beyannameler olmak üzere 17 karara imza atmıştı.

İkinci dönemine, ilkine kıyasla daha hızlı bir başlangıç yapması beklenen Trump, geniş kararname yetkilerini kullanarak göreve başlar başlamaz dikkat çekici adımlar attı. Bunlar arasında en öne çıkanlar; ABD’nin Dünya Sağlık Örgütü’nden ve Paris İklim Anlaşması’ndan çekilmesine yönelik süreçlerin başlatılması, Güney sınırında acil durum ilan edilmesi, 6 Ocak Kongre baskınına katılanların affedilmesi ve Meksika Körfezi’nin adının Amerikan Körfezi olarak değiştirilmesi oldu.

Sonuç olarak, yeni döneme daha güçlü bir şekilde başlayacağı düşünülen Trump’la beraber Amerikan siyasetinde yine hararetli günler yaşanması muhtemel. Ancak ana akım medya ve kurumların, bu kez Trump’a karşı ilk dönemindeki kadar güçlü bir blok oluşturması beklenmiyor. Bu durum, Trump’ın büyük bir hata veya gaf yapmadığı sürece, politik tercihlerini uygulamaya koyarken geçmişe kıyasla daha az dirençle karşılaşacağı anlamına gelebilir."