Cumhurbaşkanı Erdoğan: Salgının zirve dönemini geride bıraktık

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi sonrası önemli açıklamalarda bulundu. Koronavirüsle mücadelede başarılı bir örnek ortaya konulduğunu belirten Erdoğan ''Salgının zirve dönemini geride bıraktık.'' dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Türkiye'nin yükselişi kimsenin önünde duramayacağı, engelleyemeceği, geri döndüremeyeceği bir ivmeye ulaşmıştır. Yeter ki millet olarak kazanımlarımıza sahip çıkalım, hedeflerimize kararlılıkla ilerlemeye devam edelim. İnşallah gerisi kendiliğinden gelecektir." dedi.

 

 

Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı'nın ardından millete seslendi.

Kabinenin ikinci yılını doldurması vesilesiyle bugün kapsamlı bir icraat değerlendirmesi yapacaklarını ifade ettiklerini hatırlatan Erdoğan, gündem yoğunluğu sebebiyle bu değerlendirmeyi gelecek hafta müstakil bir programda gerçekleştirmeyi kararlaştırdıklarını söyledi.

Toplantıda üzerinde durdukları konuların başında, koronavirüs salgınının etkileri ve sonuçlarının geldiğini aktaran Erdoğan, "Türkiye, bu konuda dünyaya örnek olan başarılı bir mücadele ortaya koymuştur. Sağlık hizmetleri başta olmak üzere her alanda milletimizin tüm ihtiyaçlarını karşılayan bir sistemle süreci yönettik. Ne hastanelerimizde yığılmaya ne temizlik ve gıda ürünleri tedarik zincirinde kırılmaya ne güvenlikte zafiyete ne de herhangi bir konuda mağduriyete meydan verdik." değerlendirmesinde bulundu. 

Salgının zirve dönemini alınlarının akıyla geride bıraktıklarını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Dünyanın önemli bir bölümünde salgının hasta ve ölü sayısında rekorlar kırdığı bir dönemi biz gayet kontrollü ve sakin bir şekilde geçiriyoruz. Gelişmiş ülkelerin dahi çaresiz kaldıkları kriz konularının sağlam alt yapımız ve dikkatli organizasyonumuz sayesinde kolayca üstesinden geliyoruz. Milletimizden ricamız bu güzel tablonun sürmesi ve daha iyiye gitmesi için dikkati, hassasiyeti, kurallara riayeti elden bırakmamasıdır. Geldiğimiz noktada baş harflerinden ilhamla 'tamam' diye ifade ettiğimiz 'temizlik, maske, mesafe' ilkelerine uymanın ötesinde yapılabilecek bir iş, alınabilecek bir tedbir yoktur. Vaka ve ölüm sayılarının yeniden aşağı yönlü bir eğilime girmiş olması sevindiricidir. Biraz daha gayret ve fedakarlıkla bu sayıları sıfıra yaklaştırmalıyız."

 

"Millet olarak kazanımlarımıza sahip çıkalım"

Böylece sadece her alanda rahat etmekle kalınmayacağını aynı zamanda gelecek fırsatları da değerlendirme imkanına kavuşacaklarını belirten Erdoğan, şöyle devam etti:

"Türkiye elde ettiği bu küresel başarının karşılığını siyasi ve ekonomik sınıf atlamayla alabilecek bir konumdadır. Bu fırsatı değerlendirip değerlendirememe kararını 83 milyon hep birlikte vereceğiz. Ekonomide toparlanma ve yeni bir atılım için gereken her türlü adımı atıyoruz. Destek paketlerimizle, teşviklerimizle, özellikle de nakdi yardımlarımızla ülkemizdeki herkesimi yeni döneme hazırlamanın gayreti içindeyiz. Kimi sektörlerde ülkemize karşı uygulanan çifte standart önümüzde aydınlık bir gelecek olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Türkiye'nin yükselişi kimsenin önünde duramayacağı, engelleyemeceği, geri döndüremeyeceği bir ivmeye ulaşmıştır. Yeter ki millet olarak kazanımlarımıza sahip çıkalım, hedeflerimize kararlılıkla ilerlemeye devam edelim. İnşallah gerisi kendiliğinden gelecektir. Halen süren timi kısıtlamaları bu çerçevede bir müddet daha ödememiz gereken bedeller olarak görmeliyiz. Salgının seyrine bağlı olarak bunları da en kısa sürede yeniden değerlendireceğiz."

"Salgın döneminde hastalığın bizi yenmesine, köşeye sıkıştırmasına, hedeflerimizden uzaklaştırmasına, esir almasına izin vermedik." ifadesini kullanan Erdoğan, sağlıkla ilgili mecburi sınırlamalar dışında hayatın akışını, ekonominin işleyişini, yatırımları, iç ve dış güvenlik operasyonlarını planladıkları şekilde sürdürdüklerini vurguladı. 

Yaptıkları açılışlar, düzenledikleri programlar ve icra ettikleri faaliyetlerin bunun en somut ifadesi olduğuna işaret eden Erdoğan, "Daha birkaç gün önce ülkemizin en yüksek köprüsü olan Botan Çayı üzerine inşa edilen Beğendik Köprüsü'nü ve güzergahındaki yolları hizmete açtık. Terör örgütünün inşa ettirmemek için on yıllardır uğraştığı, iş makinalarını yaktığı, işçileri tehdit ettiği bu eseri milletimize kazandırmış olmaktan memnuniyet duyuyoruz. Önümüzde barajdan yola, sulamadan enerjiye kadar pek çok yatırımı içeren uzunca bir açılış listesi var. Bu açılışları bir kısmını bizzat yerinde, bir kısmını telekonferansla gerçekleştirerek hizmet siyasetimizin çıtası hep daha yukarı inşallah çıkartacağız." diye konuştu.

TBMM'nin de kısa bir ara dışında çalışmalarına devam ettiğini anımsatan Erdoğan, "Çok önemli kanunları çıkartan, kanun hazırlıkları yürüten Meclisimizin yeni yönetimini bu vesileyle tekrar tebrik ediyorum. Geçtiğimiz hafta görüşülerek kabul edilen baro yönetimleriyle ilgili kanun değişikliğinin de ülkemize ve yargı camiamıza hayırlı olmasını diliyorum." şeklinde konuştu. 

Özel sektörün de işine sahip çıkmasını, özellikle de üretim şartlarını döndürme iradesini takdirle izlediklerine değinen Erdoğan, "Sanayide, tarımda, ihracatta yaşanan olumlu gelişmelerden memnuniyet duyuyoruz. Ekonomide açıklanan her veri kayıpları telafinin ötesinde bir kıpırdanışı haber veriyor. Turizm sektörümüzün de en kısa sürede beklediği çıtayı yakalayacağını inanıyorum." ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:

"Suriye'de, Kuzey Irak'ta ve Libya'da kendimizin ve dostlarımızın güvenliği için ortaya koyduğumuz iradenin salgın döneminde kesintisiz şekilde sürmesini sağladık. Bölgemizde ve dünyada dengelerin değişmesini sağlayacak derecede neticeler aldığımız bu faaliyetlerimizi hedeflerimize ulaşana kadar sürdüreceğiz. Artık bu bölgede Türkiye'nin içinde yer almadığı, muvafakat vermediği veya destek sağlamadığı hiçbir projenin yürüme şansı olmadığının kabul edildiğini umuyoruz. Bölgemizde etkinlik gösteren ülkelerin hepsiyle de diyalog kanallarını açık tutma, iş birliği yollarını genişletme, yapıcı diplomasiyi işletme gayreti içerisindeyiz. 

Türkiye'nin dostluğunu kazanmanın değerini bilenler bu mekanizmaları etkin şekilde kullanıyor. Israrla ülkemize husumet besleyenler ise kaybetmeyi sürdürüyor. Buradan bir kez daha hiçbir ayrım yapmadan herkesi Türkiye'nin hak, hukuk, adalet ve meşruiyet temelinde uzattığı barış ve iş birliği eline karşılık vermeye davet ediyorum. Bedeli mazlumların, mağdurların, gözü yaşlı, gönlü yaslı insanların ahı ve feryadı olan hiçbir düzenin sahiplerine hayır getirme ihtimali yoktur. Yaşadığımız dünyayı sadece belirli bir kesim değil herkes için daha huzurlu, daha güvenli, daha müreffeh bir yer haline getirene kadar mücadeleye devam edeceğiz."

"Dünya 5'ten büyüktür" itirazlarını ve adil bir yeni dünya çağrılarını her platformda tekrarlamayı sürdüreceklerini vurgulayan Erdoğan, Türkiye'ye yakışan tavır neyse bedelini göze alarak sergilemeyi tarihin milletin üzerine yüklediği bir sorumluluk olduğuna özellikle inandıklarını söyledi.

Erdoğan, "Ecdadın asırlar boyunca yerine getirdiği bu görevi biz de son nefesimize kadar yürüteceğiz." ifadesini kullandı.

Son günlerdeki önemli bir gelişmenin de Ayasofya'nın statüsü konusunda yaşadığına işaret eden Erdoğan, "Ayasofya'nın müzeden camiye döndürülerek vakfiyesindeki amaca uygun şekilde hizmet vermeye başlayacak olması hepimizi şüphesiz ki sevindirmiştir. Burada bir kez daha Ayasofya'nın kiliseden değil müzeden camiye dönüştürüldüğünün altını çizmek istiyorum." ifadesini kullandı. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ayasofya gibi kutsal bir mabedi 1453 yılında harap bir vaziyette teslim alıp camiye dönüştüren Fatih Sultan Mehmet Han ve ardından gelen padişahlar olduğunu vurgulayarak, yapılan ilaveler ve tadilatlarla asırlar boyunca Ayasofya'nın geliştirildiğini, büyütüldüğünü ve güzelleştirildiğini ifade etti.

Erdoğan, harap halde bir ana kubbe olarak teslim alınan Ayasofya'nın külliyesi, minareleri, kütüphanesi, şadırvanı, imareti, hamamı, sıbyan mektebi, sebilleri, türbeleri, muvakkithanesi, kasrı hümayunu, hünkar mahvili ve diğer eklemeleriyle tam anlamıyla Türkiye'ye ait bir eser haline dönüştürüldüğünün altını çizdi. 

Ramazan ayı boyunca ve bayramlarda Ayasofya'nın İstanbul'da şehir hayatının merkezine yerleştiğine dikkati çeken Erdoğan, "Tam 5 asırdır süren bu sahiplenişi yok sayarak burayı fetihten önceki haliyle tasavvur etmekteki ısrarın gerisinde gaflet yoksa başka şeyler aramak gerekir. Daha yakın tarihlerde yaşanan sokak eylemlerinde İstanbul'un duvarlarına 'zulüm 1453'te başladı' diye yazıldığını da unutmadık. Kimlerin duvarlara bunları yazdığını da milletçe de gayet iyi biliyoruz." diye konuştu. 

İstanbul'un fethinden utanmanın sadece kendini Türk ve Müslüman olarak görenlerin değil bu topraklarda yaşayan hiçkimsenin hissiyatı olamayacağına işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, fethin sorgulanışının bir adım gerisinin Söğüt, onun bir adım gerisinin Malazgirt ve İznik, onun bir adım gerisinin de Bedir olduğuna değindi.

Recep Tayyip Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

"Bu milletin medeniyetine, tarihine, kültürüne, değerlerine, doğrudan saldırmaya cesareti olmayanlar sembollerimizi yıpratarak sinsice kendilerine yol bulmaya çalışıyor. Bugüne kadar aradıkları yolların hepsi de milletimizin irfanına çarpıp yerle yeksan oldu. Ayasofya tartışmasını, kültürel değer parantezine hapsetmeye çalışanlanların Osmanlı'nın Balkanlar ve Doğu Avrupa'da bıraktığı göz alıcı mirasın hoyratça yok edilişi karşısında ettikleri tek söz, duyulmamıştır. Aynı şekilde bu kesimlerin Endülüs'ten Kırım'a kadar medeniyetimizin teşkil eden değerlerinin yıkılışı veya yağmalanışı hususunda da herhangi bir serzenişleri vaki değildir. Demek ki bunların maksadı, kültürel mirası savunmak değil. Kalplerini ve zihinlerini sarmış olan Türk ve İslam düşmanlığına kılıf bulmaktır. Gün, bu ulu mabedin yeniden özüne dönmesinin sevincini amasız, fakatsız, lakinsiz, hesapsız, kitapsız bir şekilde yaşama günüdür. Hiçkimse merak etmesin, Ayasofya'yı yeniden vakfiyesine uygun hale getirirken kültürel miras vasfını da ecdadın yaptığı gibi koruyacağız."

"Avrupa'da ortalama 2 bin Müslüman'a 1 ibadethane düşüyor" 

Türkiye Cumhuriyeti devletinin hangi inançtan olursa olsun tüm vatandaşlarının ibadethane ihtiyaçlarını karşılama konusunda dünyadaki tüm ülkelerden daha ileri bir seviyede olduğunu bildiren Erdoğan, İstanbul'da ve Türkiye genelinde 435 kilise bulunduğunu bunların bir kısmının devletin cebinden ihya edilerek restore edildiğini anlattı.

Erdoğan, en son Süryanilere ait Bakırköy'deki bir arsanın bizzat temelini kendisinin attığını anımsatarak, Balat'ta yine aynı şekilde "Demir Kilise" diye anılan Ortodoks Kilisesi'nin açılışını da Bulgaristan Başbakanı ve çeşitli dinlere mensup patrik ve papazlarla beraber yaptığını dile getirdi.

Farklı dinin mensuplarına veya mabetlerine karşı bir düşmanlık ve hasımlıklarının olmadığının altını çizen Erdoğan, "Tam aksine bizde saygı var. Avrupa ülkelerinde Müslüman nüfusa düşen ibadethane sayısı ile ülkemizdeki gayrimüslim nüfusa düşen ibadethane sayısı arasında 4-5 kat fark vardır. Biz de ortalama 460 gayrimüslime 1 ibadethane hizmet verirken Avrupa'da ortalama 2 bin Müslüman'a 1 ibadethane düşmektedir. Avrupa'daki kilise ve sinagogların önemli bir kısmının da harap vaziyette olduğunu en iyi oralarda yaşayanlar bilir." diye konuştu.

Haçlı Ordusu, Ayasofya'yı vahşice yağmaladı

Meseleye tarihi açıdan bakıldığında Fatih Sultan Mehmet Han'ın İstanbul'u fethettiğinde hemen Ayasofya'yı imara başladığını hatırlatan Erdoğan, buna karşılık ondan yaklaşık 250 yıl önce İstanbul'u işgal eden Haçlı Ordusu'nun Ayasofya'yı vahşice yağmaladığını vurguladı.

Bu dönemde yağmalanan esenlerin Vatikan başta olmak üzere Avrupa'nın pek çok şehrinde hala gururla sergilendiğine değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:

"Demek ki mesele, Ayasofya'nın kendisi değil bu mabedin ve içinde bulunduğu şehrin kimin egemenliğinde olduğudur. Coğrafyamızdaki bin yıllık varlığımızı, İstanbul'daki 600 yıla yaklaşan hakimiyetimizi bırakmak niyetinde değiliz. Ayasofya konusu başta olmak üzere milletimizin varlığı, birliği, özgürlüğü ve haklarıyla ilgili konularda kararımızı kendimizi veririz. Ayasofya'yı yanlış bir kararla da olsa müzeye biz çevirmiştik, onu yeniden camiye de biz döndürüyoruz. Yerin altında yatan yüzlerce milyon ecdada ve üstünde yaşayan 83 milyon vatandaşımıza karşı sorumluluğumuzun gereğini yerine getirmiş olmanın huzuru ve mutluluğu içindeyiz. 1934'te kimler müzeye çevirdi? Tabii ki bu millet. Şimdi de biz aslına rücu ettiriyoruz. Bir yanlışı biz düzeltiyoruz. Olay, bu kadar basit." 

"İstanbul'un fethi tüm dünya bakımından dönüm noktası olmuştur"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin istiklal ve istikbal davasının her alanda ilelebet devam edeceğini vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Kadim dönemlerden beri tüm dünyanın gözbebeği olan bu coğrafyada yaşamayı tercih etmişsek bunun için gereken mücadeleyi de vermeyi göze aldık demektir. Sultan Alparslan'dan beri bu mücadeleyi kesintisiz yürütüyoruz. İstanbul'un fethi sadece bizim için değil tüm dünya bakımından bir dönüm noktası olmuştur. Tarih kitaplarında Avrupa'nın Orta Çağ karanlığından çıkışının sembolü olarak, İstanbul'un fethi gösterilir. Osmanlı'nın Hint Okyanusu'ndan Avrupa'nın ortalarına kadar uzanan hükümranlık dönemi bizim için elbette büyük bir iftihar sebebidir. Bu dönemin en önemli özelliği, diğer inanç gruplarına ve kültürlere tarihte eşi benzeri görülmemiş bir müsamaha ile yaklaşılmış olmasıdır." 

Asırlar süren yönetiminin ardından Osmanlı'nın tarih sahnesinden çekildiğinde geride inançlarını ve kültürlerini tüm canlılığıyla yaşatan topluluklara bıraktığını belirten Erdoğan, "Buna karşılık aynı coğrafyada Osmanlı'nın ardından hem diğer inanç mensuplarına hem de birbirlerine karşı çok büyük kıyımlar yaşanmıştır. Sadece Birinci ve İkinci Dünya savaşlarında çoğu sivil 100 milyonu aşkın insan hayatını kaybetmiştir." diye konuştu.

"Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak bize yönelik tarihi husumetleri ne derece sabırla karşılarsak karşılayalım sürekli çifte standarta maruz kalmaktan kurtulamadık." ifadesini kullanan Erdoğan, şöyle devam etti:

"AB tam üyelik sürecimiz bunun en bariz örneklerinden biridir. Siyasi ve ekonomik olarak Türkiye'nin seviyesiyle mukayese dahi edilemeyecek ülkeler tam üyeliğe kabul edilirken, biz gerçekten komik bahanelerle hep dışarıda tutulduk. Şimdi salgın sonrası yaşanan normalleşme sürecinde yine benzer tavırlarla karşı karşıyayız. Sağlık hizmetlerinden şeffaflığa kadar hiçbir konuda ülkemizin yanına yaklaşamayacak devletleri akredite edip Türkiye'yi dışarıda bırakanların ilmi kurallarla değil, zihinlerindeki saplantılarla hareket ettikleri ortadadır."

Türkiye'nin müdahil olduğu her konuda insan hakları, hukuk, adalet gibi kriterlerin yerini benzer yaklaşımların aldığına değinen Erdoğan, şunları kaydetti:

"Suriye'de bunu görüyoruz. Libya'da bunu görüyoruz. Diğer pek çok yerde aynı gerçekle karşılaşıyoruz. Ülkemiz üzerinden Suriye'deki milyonlarca mazlum ve mağdura yardım ulaştırılmasıyla ilgili programlar sırf halkın Türkiye'ye muhabbetini kırmak için engellenmiştir. Libya'da BM tarafından muhatap kabul edilen meşru hükümet 'sırf Türkiye destekliyor' diye yıpratılmaya çalışılmaktadır. Ülkemizin pek çok yerdeki kalkınma ve yardım programları makul sebeplere dayanmayan engellemelere maruz kalabilmektedir. Halbuki biz ecdadımızdan tevarüs ettiğimiz şekilde yaptığımız her şeyi Allah rızası için yapıyor, sadece insana hizmet gayesiyle hareket ediyoruz."

Tarihinde sömürge ve katliam lekesi bulunmayan bir ülke olarak aynı anlayışla çalışmayı sürdüreceklerini vurgulayan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Cezayir'e bakın, Ruanda'ya bakın. Oralarda binlerce, onbinlerce, yüzbinlerce insanı katleden Batılıların kimler olduğunu basın mensupları olarak sizler gayet iyi biliyorsunuz. Hele hele oralarda Fransa'yı görmemezlikten gelmek mümkün mü? İşte şimdi yine aynı şekilde Libya'da Tarhuna' da aynı şekilde insan cesetlerinin nasıl oralara gömüldüğünü açık ve net görüyoruz. 

Ayak bastığımız her yerde yaşatmanın, inşa etmenin, ihyanın gayreti içinde olmakta kararlıyız. Biz sağlam durdukça hem milletimizin hem dostlarımızın hem de tüm insanlığın samimiyetimizi, ihlasımızı, hak ve hayır üzerine duruşumuzu eninde sonunda göreceğine inanıyorum. Bugüne kadar içeride ve dışarıda oluşturduğumuz muhabbet halesi bu gayretlerin boşa gitmediğinin ispatıdır. Kimi ülkelerin yönetimleri Türkiye düşmanlığı yapıyor olsa da halkların önündeki yerimizin farklı olduğunu gayet iyi biliyoruz. Milletimizin 18 yıldır olduğu gibi bugün de girdiğimiz her mücadelede yanımızda olduğundan şüphe duymuyorum."

"15 Temmuz'da bir kez daha teyit olmuştur"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yarın 15 Temmuz darbe girişiminin 4. yıl dönümü olduğunu anımsatarak, FETÖ mensuplarına kahramanca karşı koyarken şehit edilen 251 vatandaşa Allah'tan rahmet, gazilere sağlık ve afiyet diledi.

Milletin 15 Temmuz'da tarihinin en büyük imtihanlarından birini alnının akıyla vermeyi başardığının altını çizen Erdoğan, dünyada örneği olmayan bir şekilde uçağa, helikoptere, tanka, silaha sadece ve sadece kalbindeki imandan aldığı güçle karşı koyan milletin gün ağarmadan darbecileri hüsrana uğrattığını aktardı.

Erdoğan, konuşmasında, İstiklal şairi Mehmet Akif Ersoy'un, "İmandır o cevher ki, ilahi ne büyüktür / İmansız olan paslı yürek, sinede yüktür." dizesini anımsattı ve "Mesele bu." dedi.

Türkiye'de devletin sahibinin, istiklal ve istikbalin teminatının millet olduğunun 15 Temmuz'da bir kez daha görüldüğün vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Tankların arasından, tankların koruması altında o gece belediye başkanının evine giden bir ana muhalefet başkanı vardı. Orada kahvesini yudumlarken evet Atatürk Havalimanı'nda neler oluyor neler bitiyor onu izleyen onu seyreden bir ana muhalefet başkanı vardı. Kendisine sorulduğunda, 'ya bu tankların arasından nasıl gittiniz?' deyince, 'haberim olsaydı ben de gelirdim' diye cevaplayacak kadar maalesef seviye kaybı olan bir ana muhalefet. 

Biz milletimizle beraber yürüdük, milletimizle beraber o gece evet darbeyi ve darbecileri elhamdülillah bitirdik. Siyasi hayatımız boyunca milli iradenin üstünlüğüne yaptığımız vurgunun, attığımız her adımda milletimizin rızasını ve desteğini gözetmemizin isabeti de 15 Temmuz'da bir kez daha teyit olmuştur."

-15 Temmuz programı

Erdoğan, yarın Cumhurbaşkanlığı Külliyesi önündeki Şehitler Anıtı'nda ve darbecilerin hedef aldığı Meclis'te düzenlenecek anma toplantılarına katılacaklarını bildirdi. 

Şehit yakınları, gazi ve gazi yakınlarının temsilcileriyle yine Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ndeki sergi salonunda bir araya geleceklerinin bilgisini veren Erdoğan, akşam da millete sesleniş konuşmasıyla 15 Temmuz'un 4'üncü yıl dönümün de yaşanılanları ve kayıpları bir kez daha yad etmiş olacaklarına değindi.

Darbe girişiminin hemen ardından 15 Temmuz'u "Demokrasi ve Milli Birlik Günü" adıyla resmi anma günü olarak ilan ettiklerini anımsatan Erdoğan, "Ülkemizin her yerinde yapacağımız etkinliklerle 15 Temmuz'u unutmama ve unutturmama sözümüzü yerine getirmeyi sürdüreceğiz." dedi.

Erdoğan, Kabine Toplantısı'nda yapılan istişarelerin ülke ve millet için hayırlara vesile olması dileğinde bulundu.

"Azerbaycan'a yönelik bilinçli bir taarruz olduğunu göstermektedir"

Ermenistan ve Azerbaycan arasında devam eden bir sıkıntı olduğuna dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ecdadın asırlar boyunca yerine getirdiği bu görevi Kafkaslar'da neyse yine yerine getirmeye devam edeceğiz. Dost ve kardeş Azerbaycan'a karşı Ermenistan tarafından yapılan saldırıları şiddetle kınadığımızı belirtmek istiyorum." diye konuştu.

Vatanını savunan Azerbaycanlılardan şehit olanlara Allah'tan rahmet, yaralananlara acil şifalar dileyen Erdoğan, şöyle konuştu:

"Yukarı Karabağ'ın işgalinden beri, bu bölgede süren gerginliğin Ermenistan'ın pervasız ve sistematik saldırıları sebebiyle çatışmaya dönüşmesinden dolayı endişeliyiz. Üstelik bu son saldırı, Yukarı Karabağ hattında değil, doğrudan iki devlet arasındaki sınırlarda ve ağır silahlarla yapılmıştır. Bu durum, olayın herhangi bir sınır ihlali ve çatışması değil, doğrudan Azerbaycan'a yönelik bilinçli bir taarruz olduğunu göstermektedir. Hiç şüphesiz bu saldırı, Ermenistan'ın çapını aşan bir hadisedir. Amaç provokatif bir yaklaşımla hem Yukarı Karabağ sorununun çözümüyle ilgili süreci tıkamak hem de bölgede yeni çatışma alanları ortaya çıkarmaktır.

Türkiye, kadim dostluk bağları ve kardeşlik ilişkilerinin bulunduğu Azerbaycan'ın hakkına, hukukuna, topraklarına yönelik her türlü saldırının karşısında yer almakta asla tereddüt göstermeyecektir. Bölgemizdeki ve dünyadaki tüm siyasi, diplomatik, sosyal ilişkilerimizi bu doğrultuda seferber etmek boynumuzun borcudur. Bunu da özellikle ifade etmem lazım. Kendi toprakları içindeki siyasi, ekonomik, koronavirüs salgınından kaynaklanan sağlık, altyapı ve geniş bir alana yayılan çok sayıda sorununu çözemeyen bir ülkenin böyle bir saldırganlık içine girmesi, her şeyden önce kendi halkına saygısızlıktır."

Ailelerinin geçimini sağlamak için Türkiye'de çalışan on binlerce Ermeni'nin, devletlerinin bu tutarsız davranışlarından rahatsız olduklarına inandığını dile getiren Erdoğan, bölge ülkelerini, Ermenistan'ın Yukarı Karabağ işgalinden beri süren saldırgan ve istikrarsızlığı körükleyen tavırlarına karşı ilkeli ve samimi bir duruş sergilemeye davet etti. 

Erdoğan, tüm imkanlarıyla dost ve kardeş Azerbaycan'ın yanında olmaya devam edeceklerini vurguladı.

Rize ve Artvin'deki sel

Rize ve Artvin'deki şiddetli yağışa bağlı sel ve heyelanlar nedeniyle hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, ailelerine başsağlığı dileyen Recep Tayyip Erdoğan, "İlk andan itibaren İçişleri Bakanım ve il milletvekillerimiz, dün gece Rize ve Artvin'e gittiler. Bugün de Çevre ve Şehircilik Bakanım, Rize ve Artvin'e gidiyor. Oradaki çalışmaları, bizzat yerlerinde takip edecekler. Bu konuda da atılması gereken adımları, sonuna kadar devam ettiyoruz, devam ettireceğiz." dedi.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel Haberleri