Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, GZT'nin YouTube sayfasından canlı yayınlanan programda, gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.
Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını sonrasında normal hayat dönüşe ilişkin bilgiler veren Kalın, "Bu salgın dönemi dinamik bir süreç. Aldığımız tedbirleri hep salgının seyrine göre güncelleyerek geldik. Burada Cumhurbaşkanımızın siyasi liderliği ve devlet başkanlığı koordinasyonunda Sağlık Bakanlığımız, Bilim Kurulumuz ve ilgili bütün bakanlıklarımız yoğun bir mesai içerisindeler. Sorumluluk ve hassasiyetle hareket ediyorlar. Martta bu vakaların Türkiye'de görülmeye başlamasıyla çok hızlı hareket ederek Cumhurbaşkanımızın da talimatlarıyla bir dizi tedbirleri açıkladık." diye konuştu.
Kalın, ekosistemin bir ayağını sağlık tedbirleri, diğer ayaklarını ise kamu düzeni, gıda sektörü, ulaştırma ve haberleşme alanlarının oluşturduğuna dikkati çekti.
Söz konusu alanlara bugüne kadar yapılan yatırımların sonuçlarının görüldüğüne vurgu yapan Kalın, şöyle devam etti:
"Tedarik zinciri, ulaşım bütün bunları düşününce burada bir ekosistem var. Alınan tedbirler bu sistemin bütün girdileriyle beraber alındı. Normalleşme, tedbirlerin esnetilmesi süreci de bu birimlerden gelen girdiler, öneriler ve değerlendirmelerle her gün güncelleniyor. İnsanlarımız yaklaşık 2 aydır evlerinde, normal hayat ritminden uzaklaştığı için herkes 'Ne zaman normale dönecek?' sorusunu soruyor. Bu tamamen bizim elimizde. Sağlık Bakanlığımızın her gün açıkladığı tedbirlerin uygulanması ve bunların neticeleri çerçevesinde güncellenecek bir süreç. Biz başta 'Panik ve rehavet yok.' dedik. Virüs bizden daha güçlü değil. Şimdi gelinen bu aşamada. Buna ikinci aşama diyebilirsiniz. Normalleşmenin ilk safhaları diyebilirsiniz. Bu süreçte de rehavete yer yok. Normalleşme rehavet veya gevşemek demek değildir. Virüs etkisini koruyor. İkinci dalga her an gelebilir, başka ülkelerden gelebilir. Bunun örneklerini başka yerlerde gördük."
Yeni normal hayat
Kalın, tedbiri elden bırakmadan, teyakkuz halinde ama tedbirleri uygulayarak kademe kademe bir normalleşmeye geçileceğini ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Normalleşme derken korona sonrası sürecin yeni normal olduğunu akıldan çıkarmayalım. Yeni normalin şartları, dinamikleri, parametreleri şu anda inşa ediliyor. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bu tedbirlerle yaşamaya uzun bir süre daha devam edeceğiz. Maskeyle yaşamaya, sosyal mesafeye dikkat etmeye, kalabalık ortamlara girmemeye, bazı işlerimizi online yapmaya, belki evden çalışmaya, toplu hareketlerden uzak durmaya devam edeceğiz. Önümüzde Ramazan Bayramı var. İnsanlar haklı olarak ne olacağını soruyor. Bu da büyük oranda önümüzdeki bir hafta içinde ortaya çıkacak tabloya bağlı. Ama ramazanda da birtakım tedbirlerin alınması kuvvetle muhtemel."
AB, uluslararası kuruluşlar ve Kovid-19
Kalın, Kovid-19 salgını döneminde Avrupa Birliği'nde virüsle mücadelede yaşananlar, ülkelerin birbirini desteklememesi konusunda da değerlendirmelerde bulundu.
Avrupa'da salgının izlediği seyrin AB fikrini ve dayanışma ruhunu zayıflattığını dile getiren Kalın, "Zaten İngiltere'nin ayrılmasından sonra AB içerisinde devam eden tartışmalarla beraber AB fikri konusunda şüphecilikle atbaşı gidiyordu. Bu salgına hazırlıksız yakalanan Avrupa ülkeleri özellikle İspanya, İtalya, Fransa ardından İngiltere... İngiltere AB üyesi değil ama Avrupa kıtasında olması nedeniyle... Bu tartışmalar hızlandı. Bu dönemin en önemli özelliklerinen biri belki her şey çok radikal bir şekilde değişmeyecek ama tarihin hızı arttı. Bizim günlük hayatımızın hızı yavaşladı ama tarihin hızı ve kırılgan noktaları daha belirgin hale geldi, hızlandı. O küresel düzenin bağışıklığının ne kadar zayıf olduğu ortaya çıktı. Bunun en akut yaşandığı yerleden biri de AB oldu. İster istemez böyle bir dönemde dayanışma gösterilmediği zaman üye ülkeler 'Bu birlik neden var?' diye sorgulamaya başladı." diye konuştu.
Kalın, AB'nin salgınla mücadelede yaşadıklarının krizin küresel yansımlarından biri olduğunu anlatarak, AB etrafında yaşanan tartışmanın bütün uluslararası kuruluşlarla da alakalı olduğunu söyledi.
Bugün sadece AB'nin tartışılmadığını ifade eden Kalın, şunları aktardı:
"BM'nin etkinliği ve meşruiyeti de sorgulanıyor. Dünya Sağlık Örgütü bu süreçte ne kadar etkin oldu? Bunlar sorgulanıyor. İslam İşbirliği Teşkilatı, İslam ülkelerinin en üst çatı kuruluşu olarak ne kadar etkili oldu? G20 sorgulanıyor. Kaçınılmaz olarak bu sorgulama bundan sonra da devam edecek. Eğer uluslararası kurumlar kendilerine çekidüzen verirlerse bu dayanışma ruhunu, iş birliği ortamını güçlendirirlerse, paylaşmayı yaygınlaştırırlasa, adil paylaşmayı çoğaltabilirlerse bu krizi fırsata dönüştürebilirler. Eğer gerekli tedbirler alınmazsa bu kurumlarla ilgili meşruiyet tartışmaları bundan sonra daha fazla hız kazanacak."
Kalın, konuşmasının devamında dünyada salgınlar ve Osmanlı döneminde alınan önlemlere dair değerlendirmeler yaptı.
"Küresel pandemi ile tabiatın ne kadar hoyratça kullanıldığı çok net bir şekilde anlaşıldı"
İbrahim Kalın, yeni teknolojilerin sürekli geliştiğini ancak bu gelişmenin ve tabiatla olan modern ilişki biçiminin sürdürülebilir bir tarafının olmadığını söyledi.
Yaklaşık 3 asırdır tabiatın hoyrat şekilde kullanıldığını vurgulayan Kalın, şöyle devam etti:
"Roger Bacon'ın, 'Tabiat sırlarını işkence altında ifşa eden bir varlıktır.' sözü meşhurdur. Tabiata böyle bakmaya devam ettiğimiz müddetçe, tabiatla kavga etme karşılığında da bu tür sorunlarla karşılaşmaya devam edeceğiz. Teknik ve teknoloji tabiatla kavga etmek zorunda değildir. Daha da önemlisi teknoloji bizi domine eden, bizi yöneten bir enstrüman haline gelmek zorunda değildir. Bu olduğu zaman biz zaten kontrolü kaybederiz. Kontrol kendi elimizle ürettiğimiz teknolojilerin eline geçtiği zaman özne olma vasfımızı kaybederiz. Eşyanın tabiatını göz ardı edip teknolojik ürünler üretmeye başladığınızda bunlar bir zaman sonra kendi kendini yok eden mekanizmalar haline gelir. Küresel pandemi ile tabiatın ne kadar hoyratça kullanıldığı çok net bir şekilde anlaşıldı. Ürettiğimiz teknolojiler havayla, suyla, toprakla mücadele edip onları tüketmeye başladı. Böylece hava hava olmaktan, su su olmaktan, toprak toprak olmaktan çıktı. Tabiatla ilişkimiz yoruldu, insan yoruldu. Tabiatın dinlenmeye ihtiyacı var. Aşırı üretim, aşırı tüketim, aşırı hız tabiatı materyalize etti. Üretimi insanların arzularına göre değil ihtiyaçlarına göre yapmalıyız."
İbrahim Kalın, ABD Başkanı Donald Trump'ın yeni tip koronavirüsü "Çin virüsü" olarak tanımlamasının, ABD ile Çin arasında uzun süredir devam eden ticaret savaşlarının bir tezahürü olduğunu vurguladı.
Böyle bir salgını etnik kökene indirgemenin, sadece bir ülkeye mal ederek izah etmenin sorunu çözmeyeceğini dile getiren Kalın, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Irkçılık son dönemlerde maalesef sıradanlaştırılan bir hastalık haline geldi. İnsanların giderek bu tür ırkçı söylemlere, politikalara, saldırılara karşı duyarsız hale gelmesi ırkçılık fikrini de normalleştiriyor. Bu çok tehlikeli bir gidişattır. Koronavirüs öncesinde de bu vardı. Bu Müslümanlara karşı İslamofobi olarak, Afrikalılara karşı, kölelik ve sömürgecilik dönemlerini andıran referanslarla gündeme geldi.Yahudilere karşı antisemitizm olarak gündeme geldi. ABD'de siyahilere karşı ırkçılık olarak gündeme geldi. Avrupa'da ise ırkçılığın değişik formalarını gördük, görmeye de devam ediyoruz."
Bu mantik doğruysa İspanyol gribi ortaya çıktığında bütün dünyanın İspanyollara karşı bir ırkçılık yapması gerekiyordu. Bu tür felaketler herkesin başına gelebilir. Herhangi bir ülkeden çıkabilir. Bu tür ırkçılık söylemlerini meşrulaştıracak söylemlerden uzak durmak gerekiyor."
"ABD'de son dönemde silah satışlarında büyük bir patlama var"
İbrahim Kalın, özellikle ABD'de son dönemlerde silah satışlarında büyük bir patlama olduğunu, belli yerlerde belli ırk gruplarına karşı ırkçı bir takım söylemlerin, tavırların geliştirildiğini gördüklerini söyledi.
Hindistan'da da çok tehlikeli gelişmeler olduğunu aktaran Kalın, "Mesela virüsün Hindistan'da Müslümanlar üzerinden yayıldığı, Müslümanların, dini ibadetlerinde gerekli tedbirleri almadıkları için yayıldığı yönünde ithamlar oldu. Bunlara karşı hepimizin çok dikkatlı olması gerekiyor. Geçtiğimiz aylarda 2 Fransız doktorun, aşı deneyleri Afrika'da yapılmalı, yönünde açıklamaları oldu. Eski alışkanlıklar maalesef değişmiyor."
Kalın, salgın dolayısıyla insanların duvarlarını yükseltmesinin, bahçelerine çit çekmesinin, ülkelerin sınırlarını kapatmasının normal olduğunu belirtti.
Küreselleşme ile ulus devletlerle uluslaşma geriliminin biraz daha keskin hale geldiğini dile getiren Kalın, "Bu yeni bir şey değil. Bu dönemde küreselcilerle ulusalcılar ve bunların dışında ulus devletçiler arasındaki rekabet giderek daha kızışacak. Kimin kazanacağını hep birlikte göreceğiz. Ama önümüzdeki dönemde kürsel rekabetin önemli aktörleri bunlar olacaklar. Küreselleşme söylemi bu süreçte ciddi bir darbe yedi. Küreselleşme kontrolsüz bir şekilde devam eden bu yayılma ülkeleri tek tek daha güvenli hale getirmedi. Buna karşı bir takım popülist, ırkçı, sağcı, hareketlerin yükselişe geçtiğini de gördük. Ama bunlar reel siyasi hareketler olarak ne kadar çözüm üretecekler, önümüzdeki dönemde göreceğiz." şeklinde konuştu.
Kalın'dan kitap önerileri
İbrahim Kalın, kaleme aldığı "Perde ve Mana - Akıl Üzerine Bir Tahlil" kitabıyla ilgili konuşurken de şu değerlendirmelerde bulundu:
"Akıl bazen kendisiyle çelişebilir, kendi özüne yabancılaşabilir. İnsan sadece akıldan ibaret bir varlık değil. İnsanın ruhu, nefsi, kalbi, talepleri var. İnsan bu bütünlük içerisinde incelenmesi gereken bir varlık. Akıl onun en önemli unsurlarından biri. Onu diğer bütün varlıklardan ayıran ilahi bir vergisi ama bazen diğer duygular daha güçlü hale gelip aklı yenebilir. Dahası akıl kendi kurduğu tuzaklara kendi düşebilir."
Kitap önerisinde bulunursa, hangi 10 kitabı önerebileceği sorulan Kalın, kitapları ve yazarları şöyle sıraladı:
"İmam Gazali'nin 'Dalaletten Kurtuluş', Farabi'nin 'Erdemli Şehri', Sait Halim Paşa 'Buhranlarımız', Ahmet Hamdi Tanpınar 'Huzur', Mustafa Kutlu 'Ya Tahammül Ya Sefer', 'Yokuşa Akan Sular', 'Sevincini Bulmak', İsmet Özel 'Erbain', İbrahim Tenekeci 'Üç Köpük', 'Peltek Vaiz', Tolstoy 'Hacı Murat', Marcus Aurelius 'Düşünceler', Seyyid Hüseyin Nasr 'İnsan ve Tabiat."
"Samimiyet karesi olarak görüyorum"
Canlı yayının son bölümünde ise fotoğraflar ekrana getirilerek, Kalın'ın o fotoğraflar hakkında neler söylemek istediği soruldu.
İlk olarak Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın "Bana yaklaşma" dediği videodan bir kareyle ilgili görüşü sorulan Kalın, "Sağlık Bakanımız sektörden gelen birisi olarak büyük bir özveriyle çalışıyor. Cumhurbaşkanımızın direktifleri çerçevesinde başarılı bir çalışma yürüttü ve yürütüyor. Bu fotoğrafı samimiyet karesi olarak görüyorum." dedi.
İkinci fotoğraf olarak koronavirüs sebebiyle boşaltılan Kabe fotoğrafının gösterilmesi üzerine Kalın, "Aklıma gelen iki kelime hüzün ve umut." değerlendirmesinde bulunurken, Anadolu Ajansı tarafından çekilen yaşlıların yürüdüğü fotoğraf ile ilgili, "Kendi doğallıkları içerisinde gönlümüzü ısıtan bir fotoğraf oldu. O günün en güzel fotoğrafı buydu. Ben de aynı Adalet Bakanımız gibi '6 güzel adam' diyorum." diye konuştu.
Boğaz'da yüzen yunus balıkları fotoğrafıyla ilgili de Kalın "Adeta dirilişin sevinci. Yunusların Boğaz'a geri dönmesi ayrı bir güzellik kattı." yorumunu yaparken, Anadolu Ajansı tarafından çekilen sağlık çalışanlarının yer aldığı fotoğrafla ilgili ise şunları söyledi:
"Bu, fedakarlığın fotoğrafı. Kendi hayatlarını riske ettiler. Ailelerinden, tatillerinden, dostlarından, özel vakitlerinden feragat ederek büyük bir başarıya imza attılar. İnsanımızın gönüllerinde çok özel bir yer var. Bu fotoğrafta diğerkamlık görüyorum."
"Haklı gururu hep birlikte yaşayalım"
Son olarak Başakşehir Şehir Hastanesinin ilk fazının açıldığı gün çekilen bir kare ile ilgili de Kalın, şunları kaydetti:
"Bu bir gurur fotoğrafı. Yerli ve milli imkanlarla yeterliliğe ulaşabildiğimizi gösteren muazzam bir başarının fotoğrafı. Buradaki solunum cihazlarının Türk mühendisler tarafından çok kısa bir sürede üretilmesinin muazzam bir başarı hikayesi. Bunlara basit cihaz gözüyle bakmayın, şu an dünyanın en önemli cihazlarından, çünkü hayat kurtarıyorlar. Bu cihazları üretmek ve insanımızın hizmetine bu kadar kısa sürede sunabilmek Türkiye'nin geldiği yeri göstermek adına haklı gurur verici ve bu gururu hep birlikte paylaşalım. Tarihe düşülmesi gereken bir diğer önemli not ise bu üretilen yerli solunum cihazlarından 10 tane Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla Afrika ülkesi olan Somali'ye gönderildi."