Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde yapılan Kabine Toplantısı devam ederken açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın takdim konuşmasında ABD ziyaretine ilişkin değerlendirme yaptığını söyleyen Kalın, toplantıda ayrıca TBMM'de devam eden bütçe görüşmelerinin ele alındığını, Suriye, güvenlik, terörle mücadele, Güvenli Bölgesinin kurulması, mültecilerin yerlerine geri gönderilmesi, İdlib'deki gelişmeler ile yaklaşan NATO Zirvesi'nin de gündemde yer aldığını belirtti.
Toplantıda, güvenlikle ilgili İçişleri, Dışişleri, Milli Savunma Bakanlıkları ile MİT Başkanlığının sunum yaptığını aktaran Kalın, Ticaret Bakanlığı ile Tarım ve Orman Bakanlığının da sunumları olduğunu dile getirdi.
ABD ziyareti
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, ABD ziyaretine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Kalın, "Ziyaretin bizim açımızdan başarıyla neticelendiğini ifade etmek isteriz çünkü bu vesileyle Cumhurbaşkanımız Türkiye'nin tezlerini açık, net bir şekilde ortaya koymuştur ve oradan çıkan tablo Türkiye olmadan Suriye'de ve bölgede oyun kurmanın mümkün olmadığı, olmayacağı gerçeğidir." diye konuştu.
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD Başkanı Donald Trump ile yaptığı görüşmede ikili konuların etraflı bir şekilde ele alındığına değinen Kalın, "S-400 konusundan F-35'lere, Patriotlar meselesinden savunma sanayisinde iş birliğine, Kongre'deki siyasi gündemden 100 milyar dolarlık ticaret hacmine kadar geniş yelpazede bu konular etraflı bir şekilde, açık ve samimi bir biçimde bu görüşmelerde ele alınmıştır." bilgisini paylaştı.
Erdoğan'ın 5 senatörle yaptığı görüşmede de Türkiye'nin tezleri, pozisyonu, endişeleri, güvenlik kaygıları ve beklentilerinin açık ve net bir şekilde ifade edildiğini vurgulayan Kalın, "Dolayısıyla ziyaret öncesinde işte 'radikal bir kopuş olacak, kriz olacak' beklentilerini boşa çıkartan bir tablonun ortaya çıktığını söyleyebiliriz." ifadesini kullandı.
Türkiye'nin hem ABD hem de diğer ülkelerle ilişkilerinin temel prensibinin belli olduğuna dikkati çeken Kalın, "Egemenlik hakları çerçevesinde eşit aktör ilişkisini esas alan bir ilişki söz konusudur. Burada karşılıklı çıkarların korunması ve karşılıklı saygıyı esas alan bir ilişki modelitesi bizim sadece Amerika Birleşik Devletleri ile değil dünyanın diğer ülkeleriyle de dış politikadaki ilişkilerimizin temel prensibini oluşturmaktadır." değerlendirmesinde bulundu.
Bu hususun altını özellikle çizmek istediğini belirten Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Zaman zaman bununla ilgili birtakım spekülasyonlar yapılıyor. Türkiye'nin özellikle Barış Pınarı Harekatı ile elde ettiği başarıyı gölgelemeye dönük birtakım dezenformasyon faaliyetlerinin, çarpıtma çabalarının hala devam ettiğini de maalesef üzüntüyle izliyoruz. Türkiye Cumhuriyeti'nin kendi imkan ve kabiliyetleriyle gerçekleştirdiği bu harekat bizim yakın tarihimizin en önemli hadiselerinden bir tanesidir. İleride inşallah bugünler yazıldığı zaman tarihçiler bu harekat sayesinde ve bundan önce yapılan Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatlarıyla Suriye'nin kuzeyinde ve sınırımızın güneyinde kurulmak istenen terör koridoruna ve terör devletine çok ciddi bir darbe vurulduğunu mutlaka yazacaklardır. Dolayısıyla burada bu harekatın başarısını ve sonrasında elde ettiğimiz stratejik mevzileri gölgeleyecek spekülasyonlardan uzak durulması gerekiyor. Amerika ziyareti de Sayın Cumhurbaşkanımızın bu tespitleri ve bu kazanımları da teyit eden bir netice doğurmuş ve tabloda bu şekilde ilerlemeye devam etmektedir."
NATO Zirvesi
Kalın, 3-4 Aralık'ta Londra'da NATO zirvesi gerçekleştirileceğini ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu zirveye katılacağını hatırlatarak, şöyle devam etti:
"Burada özellikle NATO ile ilgili birçok tartışmaların yapıldığı, NATO'nun beyin ölümünün gerçekleştiği, ittifakın çatırdamaya başladığı, müttefiklerin birbirleriyle uyum içinde hareket etmediği, külfet paylaşımının yapılmadığı şeklinde bir takım tespitlerin, değerlendirmelerin, şikayetlerin hatta suçlamaların olduğu bir ortamda Sayın Cumhurbaşkanımız da NATO Zirvesi'ne ciddi bir hazırlık yaparak gidecek ve burada NATO'nun misyonu, vizyonu, 21'inci yüzyıldaki konumu, bundan sonraki faaliyetleri, tehdit algısı ile ilgili önemli mesajlar verecekler."
Konuya ilişkin hazırlıkların başladığını aktaran Kalın, şunları kaydetti:
"Türkiye NATO'nun güçlü önemli bir müttefiki olarak ittifakın temel prensiplerine bağlıdır. Fakat bizim bunun ötesinde NATO'nun 21'inci yüzyıldaki konumu, pozisyonu, öncelikleri konularında da bir zihni berraklık içerisinde olmamız gerekiyor. Yakın dönemde özellikle bu konuda bir karışıklığın olduğunu, karmaşıklığın olduğunu hepimiz görüyoruz. Yapılan açıklamalar da bu karışık tabloyu daha da karmaşık hale getiriyor. Bu zirvenin NATO'nun geleceğine ilişkin daha belirgin, daha berrak, daha aydınlık bir tablonun ortaya çıkmasına vesile olacağını biz ümit ediyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız da bu çerçevede hazırlıklarını yürütmekte."
İbrahim Kalın, NATO zirvesi marjında Türkiye, Fransa, Almanya ve İngiltere liderlerinin katılımıyla Dörtlü Zirve yapılacağına da işaret etti.
Zirvenin ön hazırlık toplantısını İstanbul'da yaptıklarını hatırlatan Kalın, "O zirvede de hem bu ülkelerle ikili ilişkilerimizi hem Türkiye'nin genel olarak Avrupa coğrafyasıyla olan ilişkisini hem de Suriye, terörle mücadele, Irak, İran ve diğer konuları Libya da dahil olmak üzere ele almayı planlıyoruz. Avrupalı mevkidaşlarımızın önerisi bu zirvenin sadece bir defalığına değil daha düzenli bir şekilde yapılması yönünde. Bunu tabii liderler de kendi aralarında görüşerek bir karara bağlayacaklar ama prensipte böyle bir platformun etkin bir şekilde kullanılmasının biz de iyi olacağı kanaatindeyiz." değerlendirmesinde bulundu.
Suriye meselesi
Kalın, Barış Pınarı Harekatı'nda Türkiye'nin askeri birliklerinin ve Türkiye'nin desteğiyle ve kontrolüyle ilerleyen Suriye Milli Ordusu unsurlarının Tel Abyad, Rasulayn, diğer bölgelerde güvenlik ve istikrar çalışmalarına devam ettiğini, insani yardımları da muhtaçlara ilettiğini ifade etti.
Sahada birçok zorluğun olduğunu bildiren Kalın, şu bilgileri verdi:
"Zaman zaman tahriklerin ve tacizlerin olduğunu hep birlikte görüyoruz. Burada tabii biz hem 17 Ekim anlaşmasının muhatabı olan Amerika Birleşik Devletleri'ne hem de 22 Ekim Soçi Anlaşmasının muhatabı olan Rusya Federasyonu'na bu anlaşmaların gereğini yerine getirmeleri çağrımızı yineliyoruz. Çünkü burada barış ve istikrarın sağlanması herkesin faydasına olacaktır. Terör unsurlarının yaptığı intihar saldırılarının, taciz atışlarının, özellikle sivillere yönelik baskılarının kabul edilebilir hiçbir tarafı yoktur. Bunları durdurmak Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri tarafının tasarrufundadır, mesuliyetindedir."
İlgili kurumların Suriye'nin farklı yerlerine insani yardımları ulaştırdıklarını anlatan İbrahim Kalın, "Harekat başlamadan önce ve harekat esnasında dile getirilen oradaki azınlıkların, Kürtlerin, dini azınlıkların, Hristiyanların hedef alınacağı şeklindeki kehanetlerinin hiçbirisinin doğru olmadığı açık ve net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Daha önce de zaten bizim hem Zeytin Dalı Harekatı'nda hem Fırat Kalkanı harekatında geçmişte yaptıklarımız son derece açık ve nettir, özellikle insani yardımlar ve insani konularda askerlerimizin ne kadar hassas olduğu görülmüştür. Hamdolsun Barış Pınarı Harekatı'nda da aynı tablo açık ve net bir şekilde iftihar duyacağımız bir şekilde ortaya çıkmıştır." diye konuştu.
İdlib'deki durum
İdlib'deki durumun hassasiyetini koruduğunu ve Rus makamlarıyla bu konudaki görüşmelerin devam ettiğini aktaran Kalın, "Burada yine Rus makamlarının üzerine ciddi bir mesuliyet, sorumluluk düştüğünü ifade etmek isterim. Çünkü orada İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi çerçevesinde yaptığımız anlaşma hala bakidir ve mevcut statükonun korunması İdlib'de yeni bir insani krizin yaşanmasının önlenmesi açısından büyük önem arz etmektedir." dedi.
Türkiye'nin bölgede 12 askeri gözlem noktası bulunduğunun altını çizen Kalın, şunları söyledi:
"Bunların güvenliği açısından da bu 12 askeri gözlem noktasının koruduğu sivillerin yaşam haklarının muhafaza edilmesi açısından da Rejim'in tahriklerinin ve tacizlerinin mutlaka engellenmesi gerekiyor. Bu konuda Rusya tarafına da bir sorumluluk düştüğünü özellikle ifade etmek istiyorum aksi halde orada yeni bir kaos, yeni bir göç dalgası yeni bir insani kriz, yeni bir insani dram anlamına gelecektir. Umarız bu konuda da Rus mevkidaşlarımız gerekli çalışmaları vakit kaybetmeden hızlı bir şekilde yaparlar. Şunun altını özellikle çizmek istiyorum, biz İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi Mutabakatına bağlıyız bunun gereklerini yerine getiriyoruz. Oradaki askeri gözlem noktalarımızla ilgili de herhangi bir değişiklik söz konusu değildir."
Kalın, "Batı Şeria'da, Kudüs'te, Gazze'de veya başka bir yerde Filistin topraklarının işgal edilmesini hiçbir şekilde kabul etmediğimizi ve Filistin halkı özgürleşene kadar, iki devletli çözüm hayata geçirilene kadar da Filistin halkının haklı ve meşru davasında onların yanında olacağımızı ifade etmek istiyorum." açıklamasında bulundu.
Barış Pınarı Harekatı'nın yanı sıra eş zamanlı olarak Irak'ta Pençe Harekatı'nın üçüncüsünün ve Kıran Harekatı'nın devam ettiğini anımsatan Kalın, "Türkiye'nin askeri kabiliyetler açısından baktığınızda geçtiğimiz 3-4 aylık süre içerisinde aynı anda Irak'ta, Suriye'de ve Türkiye Cumhuriyeti topraklarında birbiriyle koordineli ama farklı üç büyük operasyonun yapılmakta olduğunu hatırlamakta fayda var." diye konuştu.
Zaman zaman Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) askeri imkan ve kabiliyetleriyle ilgili spekülasyonların yapıldığını, terörle mücadelede etkin netice alınamadığını söyleyenlerin bulunduğunu belirten İbrahim Kalın, şunları kaydetti:
"Bu tabloya baktığınız zaman PKK terör örgütüne karşı onun Suriye'deki uzantılarına karşı DEAŞ terör örgütüne karşı onun farklı yerlerdeki uzantılarına karşı hamdolsun çok ciddi neticelerin alındığını artık görmekteyiz. Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde ilgili kurumlarımız, İçişleri Bakanlığımız, Milli Savunma Bakanlığımız, Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığımız, polisimiz ve askerimiz tam bir uyum içerisinde iyi bir çalışma yürütüyorlar. Onun neticelerini de hamdolsun sahada görüyoruz."
DEAŞ'la mücadele
Bütün bu süreç yaşanırken DEAŞ'la mücadelede hiçbir aksaklık olmaması için de ellerinden geleni, yapılan anlaşmalar çerçevesinde ve sorumluluklarını yerine getirdiklerini bildiren Kalın, şöyle devam etti:
"Türkiye'nin DEAŞ'la mücadelesindeki karnesi son derece net açık. Onu tekrar etmek istemiyorum ama özellikle Rasulayn ve Tel Abyad'da Amerikalılarla yaptığımız 17 Ekim Anlaşması'ndan sonra DEAŞ'lıların serbest bırakılması sürecini hatırlayacak olursak YPG'nin planının ne oldu çok açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Aslında YPG, DEAŞ'ın geri gelmesini istiyor, DEAŞ'ın sona ermesini istemiyor. Çünkü bunu kendini meşrulaştıracağı bir araç olarak kullanmak istiyor. Kendisinin terör örgütü kimliğini gizleyip bunu Batı dünyasına satabilmek için de DEAŞ tehdidinin devam etmesi gerektiğini gayet iyi biliyor.
Dolayısıyla 'DEAŞ tehdidi geri geliyor, DEAŞ canlanıyor' gibi söylemler gündeme geldiğinde bunların kimler tarafından, nerede, sahada ve bunun Batı'daki yansımalarından ne şekilde koordine edildiğine de dikkatle, yakından bakmak gerekiyor. Terör örgütünün son tahlilde DEAŞ ile mücadele gibi bir önceliği yok. Onların önceliği işgal ettikleri Suriye topraklarında ve diğer bölgelerde devletimsi bir yapı ya da otonom bir yapı kurmaya çalışmak ama biz Suriye'nin toprak bütünlüğü çerçevesinde ve devam eden siyasi süreci bağlamında da buna müsaade etmeyeceğimizi ifade ettik."
Suriye'de bir seçim yapılması süreci gündeme gelecek
İbrahim Kalın, Suriye'de Anayasa Komitesi'nin çalışmalarına başlandığını, ikinci toplantısını da kasım ayının sonunda yapılacağını hatırlatarak, buradan çıkacak neticelerin siyasi sürecin ilerletilmesi açısından büyük önem arz ettiğini vurguladı.
Anayasa'nın değiştirilmesi ya da yeni bir Anayasa yapılması konusunda anlaşıldıktan sonra Suriye'de bir seçim yapılması sürecinin gündeme geleceğine işaret eden Kalın, "Birleşmiş Milletler (BM) kararı çerçevesinde de bildiğiniz gibi Anayasa Komisyonu çalışmalarını tamamlaması ve ardından seçimler yapılması, Suriye'deki siyasi sürecin ilerletilmesi açısından hayati öneme sahip." ifadesini kullandı.
Türkiye'nin yaklaşımının uluslararası toplumla birlikte Suriye içinde ve dışındaki bütün Suriyelilerin bu seçimlerde oy kullanmasının sağlanması ve seçimlerin uluslararası gözlemciler nezdinde yapılması olduğunu anımsatan Kalın, "Burada BM ve diğer ülkelerin kolaylaştırıcı bir rol oynaması da büyük önem arz ediyor. Böylece hem Esed rejiminin geleceğiyle ilgili hem de Suriye halkının iradesinin sandığa yansıması noktasında önemli bir aşamaya da ulaşma imkanımız olsun istiyoruz." dedi.
İbrahim Kalın, şunları kaydetti:
"Amerika Birleşik Devletleri'nin, İsrail'in Batı Şeria'daki 'yerleşimci' diye ifade edilen yerlerin uluslararası hukuka aykırı olmadığı şeklindeki açıklaması. Bu son derece talihsiz, uluslararası hukuku yok sayan Filistinlilerin hakkını, hukukunu ayaklar altına alan bu açıklamayı reddettiğimizi ve kınadığımızı ifade etmek istiyorum. Burada bir kelime oyunu oynandığını da özellikle sizlerin ve kamuoyunun dikkatine getirmek istiyorum. İngilizcede 'settlement' diye ifade edilen, Türkçe'ye de 'yerleşimci' diye tercüme ettiğimiz bu yerler yerleşimci falan değildir bildiğiniz düpedüz işgalcilerdir. İşgal altındaki Filistin topraklarında Filistinlilerin zeytin bağlarını, evlerini, tarihi mekanlarını ve bahçelerini işgal eden kişilerin kurduğu yerlerdir buralar. Dolayısıyla yerleşimciler, 'uluslararası hukuka aykırı değildir' ifadesi, 'işgal uluslararası hukuka aykırı değildir' demekle eş anlamlıdır.
Bunun adı işgaldir, bu işgali meşrulaştırma çabasıdır. Biz nasıl Filistin topraklarının tamamının işgaline karşı ise bu konuda alınmış onlarca BM kararı ve Güvenlik Konseyi kararı bulunmaktadır. Aynı şekilde Batı Şeria'da, Kudüs'te, Gazze'de veya başka bir yerde Filistin topraklarını işgal edilmesi hiçbir şekilde kabul etmediğimizi ve Filistin halkı özgürleşene kadar, iki devletli çözüm hayata geçirilene kadarda Filistin halkının haklı ve meşru davasında onların yanında olacağımızı ifade etmek istiyorum."
ABD'nin Kudüs kararı
Özellikle Kudüs ile ilgili ABD yönetiminin aldığı kararın, büyükelçiliğini Tel Aviv'den Kudüs'e taşımasının ardından yaşanan gerilimleri hatırlatan Kalın, ardından gelen önemli bir hukuk ihlalinin de Golan Tepeleri'yle ilgili olduğunu bildirdi.
Bir başka ülkenin topraklarını adeta İsrail'inmiş gibi takdim eden yaklaşımın ne kadar büyük sorunlar yarattığının görüldüğünü vurgulayan Kalın, "Şimdi üçüncü olarak bu konunun bu şekilde gündeme getirilmesinin barış ve istikrara, özellikle Orta Doğu barışına hiçbir katkı sağlamayacağını tekraren ifade etmek istiyoruz. Bu kararı kınadığımızı, reddettiğimizi de tekrar vurgulu bir şekilde ifade etmek istiyorum." dedi.
Ahıska Türkleri'nin sürgününün 75'inci yılı
Bu yıl Ahıska Türkleri'nin sürgününün 75'inci yılı olduğunu hatırlatan İbrahim Kalın, "14 Kasım 1944 tarihinde bildiğiniz gibi Ahıska Türkleri yaşadıkları bölgelerden, Ahıska bölgesinden büyük bir sürgüne maruz kaldılar. Burada 100 bini aşkın Ahıska Türk'ü, asırlardır yaşadığı topraklardan uzaklaşmak ve sürgün acılarını yaşamak zorunda kaldılar. O dönemde Sovyetler Birliği'nin uzak coğrafyalarına atıldılar sürgünün gayri insani sonuçları nesiller boyunca Ahıska Türkü kardeşlerimiz tarafından da yaşanmaya devam etti." ifadelerini kullandı.
Dünyanın 9 farklı ülkesinde 500 binden fazla Ahıska Türk'ünün dağınık bir şekilde yaşadığına değinen Kalın, şöyle devam etti:
"Bizim yaklaşık 20 yıldır devam ettirdiğimiz bir çalışma var. Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak Ahıska Türklerinin tekrar kendi tarihi yurtlarına geri dönmesiyle ilgili. Kısmi başarı elde ettiğimiz ama maalesef sorunun büyük bir şekilde ortada durduğu alanlardan birisi bu konuda maalesef özellikle AGİT bünyesinde yürütülen çalışmalar. Kısmi bir katkı sağladı fakat biz özellikle bu sürgünün 75'inci yıl dönümünde Ahıska Türk'ü kardeşlerimizin bulundukları yerlerde güven, barış, huzur ve refah içinde yaşamaları için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz.
Ahıska Türklerini tanıyanlar bilirler onlar vatanperver, çalışkan insanlardır ve bulundukları her yeri abad etmiş insanlardır. İster Kazakistan'da, ister Kırgızistan'da, Gürcistan'da, Türkiye'de, ABD'de. Nerede olurlarsa olsunlar gittikleri yerlerde hep olumlu etkiler bırakmış kolektif bir şekilde iyinin, doğrunun ve güzelin yanında olmuş insanlar. Sürgünün 75'inci yıl dönümünde Cumhurbaşkanımız adına da ben onların hüzünlerini, acılarını paylaştığımızı tekrar ifade etmek istiyorum."
Cumhurbaşkanlığı Kongre Merkezi'nde 10 Aralık'ta sürgünün 75'nci yıl dönümü ile ilgili bir program düzenleyeceklerini açıklayan İbrahim Kalın, "Ahıska Türklerini, yaşadıkları acıları hep birlikte anma imkanımız olacak." dedi.
Kalın, hayatını kaybeden tiyatro sanatçısı Yıldız Kenter'e de Allah'tan rahmet, yakınlarına da başsağlığı diledi.
Bir gazetecinin, ABD'de gündeme gelen iki ülke arasında oluşan mekanizmaya ilişkin bir çalışma takviminin belli olup olmadığı sorusu üzerine Kalın, bununla ilgili bir görevlendirme olduğunu, kendisi ve mevkidaşı ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Büyükelçi Robert O'Brien arasında bir çalışma yapılması yönünde kendilerine talimat verildiğini söyledi.
"İlk önemli buluşmamız 3- 4 Aralık'ta Londra'daki NATO Zirvesi"
Bu çalışmanın Türkiye tarafında başladığını anlatan Kalın, şöyle konuştu:
"Milli Savunma Bakanlığı Savunma Sanayi Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığımız, İstihbarat Teşkilatımız ve Cumhurbaşkanlığımız olarak bu çalışmayı başlattık. Bir noktaya gelince bunu tabii ki Amerikalı muhataplarımızla paylaşacağız. Tabii ilk önemli buluşmamız 3-4 Aralık'ta Londra'da yapılacak NATO Zirvesi. Orada bir araya gelmeyi planlıyoruz. Yani ben de mevkidaşımla bir araya geleceğim, bakanlarımız da kendi mevkidaşlarıyla, işte belki heyetler olarak da bir araya geleceğiz."
"S-400, F-35 programına varoluşsal tehdit oluşturan bir mesele değil"
Bunun orada biraz daha netleşeceğini ancak NATO Zirvesi sırasında da bir görüşme yapacaklarını vurgulayan Kalın, şöyle devam etti:
"Biz tekliflerimizi önereceğiz, onların tekliflerini alacağız, dolayısıyla bir sürecin başladığını söyleyebilirim. Tabii temel çerçeve olarak şunun altını tekrar çizmek istiyorum, S-400 konusunda bir geri adım atmak söz konusu değil. Bu, imzası atılmış, tamamlanmış bir anlaşmadır. Bunun dışında teklifler, Amerika tarafından veya başka yerlerden gelecek maksimalist tekliflerin egemenlik haklarımızı ihlal eden bir mahiyet arz etmesi kabul edilemez. Ama bunun ikili ilişkilerde Türkiye ile Amerika arasında bir sorun haline gelmesini önlemek için de biz, bazı çalışmalar yapacağız, birtakım teklifler götüreceğiz. Bize göre sorun aşılamayacak bir sorun değildir. S-400 meselesi iddia edildiği gibi F-35 programına varoluşsal tehdit oluşturan bir mesele değildir. Bunu teknik olarak çözmek mümkündür, siyasi olarak da çözmek mümkündür, yeter ki bununla ilgili bir irade olsun."
Kalın, Türkiye'nin enerji kaynakları gibi savunma sanayi kaynaklarını da çeşitlendirmek durumunda olduğuna dikkati çekerek, "Yaşadığımız coğrafya itibarıyla Türkiye'nin büyüyen, genç, dinamik nüfusu ve coğrafyası dikkate alındığında farklı kaynaklardan savunma sanayi ihtiyaçlarını karşılamasından da daha doğal bir şey olamaz." ifadelerini kullandı.
"Türkiye'nin alternatifsiz olmadığını herkesin bilmesi gerekir"
Savunma sanayi alanında yerli payını da son yıllarda çok ciddi şekilde artırdıklarını, yüzde 60-70 ve 80'lere doğru getirdiklerini vurgulayan Kalın, "Bu tabii çok ciddi bir kazanım, bundan sonra da bu devam edecek. Burada biz, tabii ki Transatlantik İttifak ve NATO İttifakı'nın önemli bir üyesi olarak, öncelikle müttefiklerimizle bu savunma sanayi iş birliklerini, anlaşmalarını yapmayı hep tercih ettik, halen da tercihimiz bu yöndedir ama Türkiye'nin yüzüne kapılar kapatıldığında Türkiye'nin alternatifsiz olmadığını da herkesin bilmesi gerekir." diye konuştu.
Özellikle ihtiyaçların çok çeşitlendiği ve farklılaştığı bir dönemde Türkiye'nin de farklı alternatifler üretmesinin gayet doğal olduğuna işaret eden Kalın, şunları söyledi:
"Biz buna sıfır toplamlı bir oyun olarak bakmıyoruz. NATO ittifakı içinde olmamız bizim, Rusya ile Çin ile iyi ilişkiler içinde olmamıza mani değildir. Aynı şekilde bizim Rusya ile ilişkiler geliştirmemiz, ABD ile ilişkilerimize bir alternatif değildir. Avrupa ile ilişkilerimiz, Orta Doğu ile ve Afrika ile olan ilişkilerimiz de bir alternatif değildir. Dış politikaya biz 360 derece perspektifinden bakıyoruz. Denge politikasını önemsiyoruz ama bütün bunları yaparken egemenlik hakları çerçevesinde ulusal çıkarlarımızı öncelediğimizi de özellikle ifade etmek isterim."
Kalın, S-400'ler konusunda sistemin aktive edilmesiyle ilgili bir planlama ve Rusya tarafından Türkiye'nin yeni S-400 sistemlerini almasına yönelik bir hazırlık olup olmadığına ilişkin soruya ise bu konuda Nisan 2017'de imzalanan anlaşma çerçevesinde sürecin devam ettiğini kaydetti.
"Yeni bir anlaşma söz konusu değildir, şu aşamada." diyen Kalın, bataryaların gelmesi, eğitim programı, bunların yerleştirilmesi, konumlarının belirlenmesi, yazılım gibi süreçlerin teknik olarak uzun bir süreç olduğunu anlattı.
"S-400'ler, NATO güvenlik sistemine entegre edilmeyecek"
İbrahim Kalın, önümüzdeki dönemde de bu sürecin devam edeceğini belirterek, şöyle devam etti:
"Dolayısıyla bu parçalar belki önümüzdeki haftalarda, aylarda gelmeye devam edecek. Bununla ilgili teknik detaylar, yazılımlar vesaireler de çalışmaya devam ediyor. Orada, bu vesileyle şunun altını ben tekrar çizmek istiyorum; S-400'ler, NATO güvenlik sistemine ya da hava savunma sistemine entegre edilmeyecek. Biz bunu en baştan da ifade ettik. Kendi başına müstakil bir savunma sistemi olarak kalacak. Dolayısıyla mevcut NATO savunma sistemine bizde ya da bölgemizde bulunan NATO hava savunma sistemlerine bir tehdit oluşturması söz konusu değil. Biz zaten aldığımız herhangi bir savunma sisteminin bir başka güvenlik sistemine tehdit oluşturmasını asla olumlu karşılamayız. Daha da önemlisi adı üstünde, bu bir savunma sistemi yani bu bize yönelik tehditleri bertaraf edecek bir sistem. Bununla biz gidip, bir başka ülkeye saldırmayacağız. Adı üstünde 'Füze Savunma Sistemi'dir bu. Türkiye'nin tehdit öncelikleri söz konusu olduğunda da biz bunu, müttefiklerimiz de dahil olmak üzere herkesle birlikte kurup, geliştirmeyi hedeflediğimizi de bir kez daha ifade etmek isterim."
"Dipsiz Göl ile ilgili bu idari ve adli soruşturma devam ediyor"
Gümüşhane'deki Dipsiz Göl'e ilişkin bir soru üzerine Kalın, burada yaşananların "çok üzücü" olduğunu ifade etti.
Kalın, bu konuda Kültür ve Turizm ile Çevre ve Şehircilik bakanlıklarının hemen harekete geçip, soruşturma başlattığını, ilgililerin görevden alındığını ve buranın doğal sit alanı olarak ilan edilmesi konusunda çalışmanın başladığını hatırlatarak, "Bu konuda çok hızlı bir şekilde adım attığımızı söyleyebilirim. Tabii bu işte izni kimler istedi? Kimler verdi? Bunlar bu adli ve idari soruşturma çerçevesinde daha net bir şekilde ortaya çıkacak." dedi.
Burada kamu olarak kendi üzerlerine düşen görevler olduğuna dikkati çeken Kalın, aynı zamanda ve bu alanda bir toplumsal bilincin yerleşmesi, yayılması gerektiğine değindi.
"Bizim, özellikle bu tür tarihi ve doğal değerlerimizi ortadan kaldırmaya dönük hareketleri toleransla karşılamanız söz konusu değil." ifadelerini kullanan Kalın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katılımıyla 11 Kasım'da milyonlarca ağacın ekilmesi ve yeşil oranının daha da artması için ülke çapında büyük bir kampanya yaptıklarını hatırlattı.
Bu konudaki hassasiyetlerinin son derece açık ve net olduğunun altını çizen Kalın, "Aslında oluşturulmaya çalışılan algının tersine, Türkiye'de yeşil oranı da her yıl artmaktadır ve ama bunların korunması, yaşatılması, vatandaşımızın da bu konuda bir bilinç içinde olması son derece önemli. Dolayısıyla Dipsiz Göl ile ilgili bu idari ve adli soruşturma devam ediyor." diye konuştu.
Kalın, gölün korunması için birtakım çalışmaların hemen başladığına işaret ederek, zemine su verildiği bilgisini paylaştı.
Gölün tekrar eski doğal haline kavuşması için ilgili iki bakanlığın müşterek bir çalışma yürüttüğünü aktaran Kalın, "En kısa sürede inşallah buranın eski doğal güzelliğine kavuşması için elimizden geleni yapacağımızı ifade etmek isterim." dedi.
"Bu bir toplu intihar değil, cinayettir"
Bir gazetecinin siyanürle gerçekleşen ölüm vakalarını hatırlatarak, siyanüre kolay ulaşımın engellenmesi için bir yol haritası olup olmadığına ilişkin sorusu üzerine "Öncelikle şunun altını açık ve net bir şekilde çizmek istiyorum; bu bir toplu intihar değil, cinayettir. Öldürme ve öldürülme şekli ne olursa olsun, siyanür, silah, başka bir şey kullanılsın, bunun adı toplu intihar değil, bildiğiniz toplu cinayettir. Bunu yapan kişi son tahlilde bir cinayet işlemiştir." diye konuştu.
Bu tür hadiselerin yaşanmaması için Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığına kadar bütün birimleri harekete geçirdiklerine dikkati çeken Kalın, siyanürün erişimi son derece kolay bir kimyasal olduğuna işaret etti.
Siyanürün hem iyi hem de kötü amaçlarla kullanılabileceğine dikkati çeken Kalın, şunları kaydetti:
"Bununla ilgili bugün Kabine Toplantısında İçişleri Bakanlığımızın da yaptığı sunumda bu konu gündeme geldi. Bir düzenleme yapılacak bununla ilgili. Erişimin, satışın kontrol altına alınması, ayrıca bir takip sisteminin kurulmasına dönük çalışma yapılacak. Yani siyanürü aldıktan sonra bunu nerede kullanıldığı, ne şekilde işlem gördüğüyle ilgili de bir takip sisteminin kurulmasına dönük de bir çalışma yapılacak bununla ilgili. Yönetmelikle ilgili bazı düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Eğer kanuni düzenleme gerekirse bu tabii ki Meclis'te de gündeme gelecek."
İbrahim Kalın, Kullanımı Kontrole Tabi Kimyasal Maddeler hakkındaki yönetmeliği hatırlatarak, "Siyanürün buraya dahil edilmesi ile ilgili bir çalışma ivedilikle başlatıldı. Umarız bu tür hadiseler bundan sonra tekrar yaşanmaz. Ama burada bir noktanın altını özellikle çizmek istiyorum. Bu bahsettiğiniz üç hadise ardı ardına gelip, 11 vatandaşımız hayatını kaybedince, siyanür kelimesi Google'da, arama motorlarında işte en çok araştırılan kelimelerden birisi haline geldi. Bu konuda kamuoyunun, medyamızın da bir sorumluluk içinde hareket etmesi büyük önem arz ediyor." dedi.
İletişim Başkanlığının bu konuda genel bir çerçeve çizdiğini, buna dikkat edilmesinin önemli olduğunu dile getiren Kalın, "Bu birbirini çoğaltan, birbirini tetikleyen bir tartışmaya döndüğünde herkes bunu sıradan, normal bir şeymiş gibi konuşmaya başladığında ortadaki cinayetin, ölümün, vehametin sıradanlaşması, duyarsızlaşması gibi bir tablo ortaya çıkıyor, buna karşı hepimizin teyakkuz halinde olması, buna müsaade edilmemesi lazım. Dediğim gibi ortada bir ölüm, kayıp, cinayet, intihar var, ne derseniz deyin ortada büyük bir acı var. Bunu sıradanlaştıracak, bunu kamuoyu nezdinde duyarsız hale getirecek yayınlardan, yorumlardan mutlaka kaçınmak gerekiyor." diye konuştu.