KONYA CUMA NAMAZI SAAT KAÇTA? 7 TEMMUZ 2023 CUMA HUTBESİ

Konya Cuma namazı saati kaçta? 7 Temmuz 2023 Cuma Hutbesi konusu belli oldu mu? Cuma namazı vakti ve Cuma Hutbesi konusu camilerde namaz için saf tutacak vatandaşlar tarafından aranıyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından il il namaz vakti yayımlanıyor. Mübarek Cuma günü, namaz için camilerde yerini alacak Müslümanlar, öncesinde illerin namaz saatini arıyor.

KONYA CUMA NAMAZI VAKTİ SAAT KAÇTA? 7 TEMMUZ 2023

Peki Konya’da Cuma namazı saat kaçta? Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayımlanan Konya Namaz Vakitleri listesine göre Konya’da 7 temmuz 2023 günü Cuma namazı saati 13:02

7 TEMMUZ 2023 CUMA HUTBESİ KONUSU

Konya Cuma namazı saati kaçta? 7 Temmuz 2023 Cuma Hutbesi konusu belli oldu mu? Cuma namazı vakti ve Cuma Hutbesi konusu camilerde namaz için saf tutacak vatandaşlar tarafından aranıyor.

Diyanet İşleri Başkanlığınca hazırlanan 7 Temmuz 2023 tarihli ve “İslamda evlilik; düğün ve eğlence adabı” konulu cuma hutbesi şöyle:

 وَمِنَ النَّاسِ مَن يَشْتَرِي لَهْوَ الْحَدِيثِ لِيُضِلَّ عَن سَبِيلِ اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّخِذَهَاا هُزُوًا أُولَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُّهِينٌ

"İnsanlar arasında, bir bilgisi olmadığı halde Allâh yolundan saptırmak için gerçeği boş sözlerle değişenler ve Allâh yolunu alaya alanlar vardır. İşte alçaltıcı azap bunlar içindir..." (1)

İnsan bu dünyaya, sebepsiz, maksatsız değil, bir maksada mebni olarak gönderilmiştir. Bu maksadın aksine hareket etmek, hiçbir Müslümana yakışmaz ve yakıştırılamaz.

Ayetlerde de bahsedildiği gibi, Rabbin rızasına talip olan insan, O’nun hükmüne boyun eğer. Bu husus sadece namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek ve hacca gitmek ile ilgili değil, hayatın tüm alanları ile alakalıdır.

Ferdi ve sosyal hayatımızla ilgili hiçbir şey yoktur ki İslâm dini o konu ile ilgili bir şey söylemiş olmasın. İslam, insanın hem dünya ,hem de âhiret saadeti için insanlara Allah’ın teklif ettiği inanç, amel, hukuk ve ahlaktan oluşan bir bütündür.

Müslümana yakışan da kendisine ve genel olarak insanlığa bu güzellikleri bahşetmiş olan Allah’a lâyık olduğu şekilde her zaman ve zeminde kulluk etmektir.

Bizim dinimizde hiçbir eksiklik yoktur. İslam dini fıtrata en uygun dindir ve Allah katında yegane, üstün dindir. Müslüman aşağılık kompleksine kapılmamalı.

Rabbimiz buyuruyor:

اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ دٖينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتٖي وَرَضٖيتُ لَكُمُ الْاِسْلَامَ دٖييناًؕ …

“…Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım, sizin için din olarak İslâmiyet’i beğendim…”(2)

إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ

“Şüphesiz Allah katında din İslâm’dır…” (3)

İslâm Dini ; doğumdan ölüme kadar hayatın ne şekilde yaşanacağını, davranışların nasıl olacağını, iç ve dış dünyamızın ne şekilde bir yapıya kavuşturulacağını tespit etmiştir. Kısaca dinimiz  nasıl ibadet edileceğinden , nasıl eğlenileceğine kadar belirleyici hükümler koymuştur.

Bu konulardan birisi de hiç şüphesiz evlilik , düğün ve eğlence adabıdır. 

Evlilik; kadın ve erkeğin hayatlarını ömür boyu birleştirme niyetiyle gerçekleştirdikleri hukuki bir birlik veya anlaşmadır. Meşru bir Evlilik nikah yoluyla olur ve Allahın emri,  Peygamberimizin sünnetidir.

Evlilik yapılırken de hiç şüphesiz ölü evinde ağlanılır, Düğün evinde eğlenilir diye bir tabir vardır

Ayrıca  eğlence isteği  insanın tabiatında vardır ve  bu huylara karşı gelinemez.

İmamı Gazzâlî, insanın aklının ve duyularından her birinin kendine has bir özelliği olduğunu ve bu özelliğine göre zevk aldığını belirtirken çağdaş psikolojinin tesbitleriyle paralellik göstermiştir.

Buna göre gözün zevki güzel şeyleri görmek ise, kulağın zevki de güzel şeyleri dinlemektir. Mûsikinin gönül üzerindeki etkisini önemle vurgulayan Gazzâlî, mûsikiden etkilenmemeyi ruhsal bir bozukluk ve bazılarının tabiatında bulunan bir kabalık olarak değerlendirir. (4)

Müslümanın nişanında, nikahında ve düğününde, asla aşağılık kompleksine kapılmaması gerekir. Biz dinimizle Elhamdü Lillah daima gurur duyuyoruz.

Yüce Allah son peygamber Hz. Muhammed (sas)’e insanlığın muhtaç olduğu itikadî ve amelî ilkelerin en mükemmellerini içeren Kur’an-ı Kerîm’i indirmek suretiyle ilk peygamber Hz. Âdem’den beri insanlığa göndermiş olduğu ve kendi katında İslâm diye isimlendirdiği dini  ve;  اِنَّ الدّ۪ينَ عِنْدَ اللّٰهِ الْاِسْلَامُ۠  “  Allah nezdinde hak din İslâm'dır…” buyurduğu (5), kıyamete kadar farklı iklim ve co  ğrafyalarda yaşayan muhtelif cemiyetlerin düşünce, hayat ve medeniyet alanındaki ihtiyaçlarını karşılayacak bir nitelikte ve mahiyette olmak üzere kemale erdirmiş; bu dinde insanî sorunların çözümü için ana ilkeleri koymuş, ayrıntılar ve ortaya çıkacak yeni sorunların çözümü için de genel prensipleri çerçevesinde ictihad yolunu açık tutmuştur.

Allah’ın her emri, insanın tabiatına uygun olduğu gibi, yasakladığı her şey de doğrudan yada dolaylı biçimde ferde ve topluma zararlı hususlardır. Tabii ki bütün bu hususlar zamanla unutularak insanoğlu tarafından yaradılış gayesi dışına çıkılabilmektedir.

Dünyamızı imar etmek ve ahiretimiz de için gayret etmenin dışında kalan zamanımız, aslında bizi hem kendimize hem de başkalarına tanıtıcı bir nitelik taşır.

İslamın tasvip etmediği  davranışlarla geçireceğimiz bütün vakitler, kadrini kıymetini bilmediğimiz zaman dilimleri bizler için büyük bir kayıptır. Bu sebeple her konuda olduğu gibi eğlenirken de ölçümüz, inandığımız hak din İslam olmalıdır.

Dünya hayatında peygamberleri dinleyen, onun izinden gidenlere, hayatını Allah’ın emir ve yasaklarına göre tanzim edip akıl ve iradelerini doğru kullananlar için nihai varılacak yer Cennet olacaktır.

Dünya hayatı vahyin rehberliğinde yaşanmadığı takdirde , insan kendi heva ve hevesine tâbi olmuş demektir. Kaybedenlerden olur.

Evet İslam’da eğlence ucu açık, herkesin istediği gibi hareket edebileceği bir alan değildir. İslamın koymuş olduğu prensipler, ruhumuzu ve bedenimizi besleyici, nefislerimizi de itmi’nana kavuşturacak şekildedir.

Dinimizin emrettiği ve yasakladığı  her ne varsa , gerek inanç ve ibadet esasları, gerekse sosyal hayat ve ahlak ilkeleri itibariyle, fert ve toplum olarak insanın yaratılışına uygundur. Fıtrat dini olan İslam’ın, insanın fıtrat gereği olan ihtiyaç ve arzularının karşılanmasına önem vereceği açıktır.

Bu itibarla, insanın maddi/bedensel ihtiyaç ve isteklerinin karşılanmasını mubah gördüğü gibi, ruhi-manevi, bedii- estetik ihtiyaç ve arzularının karşılanmasını da aynı şekilde mubah görmüştür.

Bu sebeple İslâmî ölçülere göre müstehcen sayılabilecek, doğrudan ya da dolaylı olarak İslâm dinini, bu dinin itikad, ibadet, ahlâk esaslarını, düşünce ve hayat tarzını, üstün şahsiyetlerini, kurumlarını ve şiarlarını tahrif ve tezyife yönelecek her türlü eğlence gayri meşrudur. Ayrıca İslam dininin dokunulmaz saydığı ve genellikle ırz kavramıyla ifade edilen insanların manevi şahsiyetlerini, namus, şeref ve diğer kişilik haklarını hedef alan eğlenceler de meşru ve mubah sayılamaz.

Müzik, İslam bilginleri tarafından çokça tartışılan ve hakkında lehte-aleyhte çok şey söylenen konular arasında yer almaktadır.

İslam alimleri müzik hakkındaki hükmün, müziğin icra ediliş amacına göre değiştiği sonucuna varmışlardır. Nitekim Rasulüllah (s.a.s.), nikahın duyurulması için def çalınmasını öğütlemiştir.

Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor: “Benim yanımda iki cariye, Buas (savaşı ile ilgili hamasi) türküler söylerken Rasulüllah (s.a.s.) çıkageldi. Gidip yatağın üzerine (yan üstü uzandı ve yüzünü de (aksi istikamete) çevirdi, derken (babam) Hz. Ebu Bekir (r.a.) içeri girdi. Beni azarladı ve: .(Tirmizi, Nikah, 6) ‘Rasulüllah’ın hane-i saadetlerinde şeytan çalgısı ha! ‘ dedi.

Bunun üzerine Rasulüllah (s.a.s.), ona yönelip ‘Bırak onları (söylesinler! )’ buyurdu. (Onlar sohbete dalıp, bizden) dikkatlerini çekince, ben cariyelere göz işareti yaptım, kalkıp gittiler.” (Buhari, İydeyn, 2).

Amir İbn Sa’d (r.a.) anlatıyor: “Bir düğün sırasında Karaza İbn Ka’b ve Ebu Mes’ud el-Ensari’nin yanına girdim, bir kısım cariyeler şarkı söylüyorlardı. Ben dayanamayıp: ‘Sizler, Rasulüllah (s.a.s.)’in Bedir Ashabından olun da yanınızda şu iş yapılsın, olacak şey değil! ‘ dedim. Bunun üzerine onlar: ‘Otur, dilersen bizimle dinle, dilersen git, Bize düğünde eğlenme ruhsatı verildi! ‘ dediler.” (Nesai, Nikah, 80)

Bütün bunları göz önünde bulunduran alimler, düğünlerde ve bayramlarda insanların haram sözler söylemeden ve haram işler işlemeden def çalıp, türkü söyleyip (erkek erkeğe, kadın kadına) oynayabileceklerini ve eğlenebileceklerini söylemişlerdir.

Yani nişan, nikah ve  düğünlerde yapılan eğlencelerde  bir kadının özelliklerini tasvir eden, haramları güzel gösteren, cinsel duyguları tahrik eden ve mahremiyet kurallarına riayetsizlik gibi davranışlar caiz değildir.

Aslında eğlence hayata hizmetkar olmalıdır. İster düğünde, ister nişanda ve isterse hangi sahada olursa olsun yaşadığı şeylerden dolayı yorulan, bıkan, usanan ve sıkılan kalbin devası olabilecek nitelikte olmalıdır.

Kısaca eğlencelerin dozu kaçırılmamalı ve meşru sınırlar çerçevesinde olmalıdır. Dinimiz meşru olan eğlenceyi teşvik etmiştir.

İlaçta olduğu gibi eğlencenin dozu da fazla olduğunda ya da Allah’ın hududu aşıldığında insana zarar verir ve felaketine sebep olabilir.

Tabii ki her konuda olduğu gibi dinimizde eğlenmenin de bir edebi  ve adabı vardır.

Bunları kısaca şöyle özetleyebiliriz:

Normal zamanlarda olduğu gibi Düğünlerdeki eğlencelerde ;  İçki, ve müstehcenlik kesinlikle yasaklanmıştır.

Düğün ve eğlencelerdeki müzik sözlerinin İslâm'ın yasakladığı unsurları içermemesi ve bunların teşvik edilmemesi gerekir.

Avret yerlerini örtmeye dikkat edilmesi gerekir, ki bu her insanın fıtratında, doğasında var olan bir hususiyettir. Mahramiyete uymak büyük önem arzetmektedir.

Ebû Mesut el-Ensâr(ra)’den  rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem (sas) şöyle buyurdu:

“إِنَّ مِمَّا أَدْرَكَ النَّاسُ مِنْ كَلاَمِ النُّبُوَّةِ الأُولَى: إِذَا لَمْ تَسْتَحى فَاصْنَعْ مَا شِئْتَ.”

 “İlk peygamberlerden itibaren halkın hatırında kalan bir söz vardır:

Utanmadıktan sonra dilediğini yap!” (6)

Çocuklarımıza İslam ahlakının özünün haya olduğunu aşılamalıyız.

Allah  Rasülü (s.a.s), bu hadisi şerifinde , hayâ dediğimiz utanma duygusunun ilk insandan beri var olduğunu, ilk peygamberlerden itibaren bu duygunun önemi üzerinde durulduğunu, peygamberlere verilen bir kısım ilâhî emirler çağların değişmesiyle değişebildiği halde, utanma duygusu hakkındaki ilâhî buyruğun hiç değişmediğini, aksine her peygamberin bu duygu üzerinde ısrarla durduğunu göstermektedir.

“ إِذَا لَمْ تَسْتَحى فَاصْنَعْ مَا شِئْتَ” “Utanmadıktan sonra dilediğini yap!” sözü, yukarıda belirtildiği şekilde, hayâ duygusundan yoksun olan birinin her şeyi yapabileceğini ifade etmektedir. Biz Anadolu kültüründe buna “ar damarı çatlamış” deriz. Bu veciz ifade, “İstediğin fenalığı yap bakalım; bir gün bunların hesabını tek tek vereceksin” anlamına gelmektedir.

Bir diğer mânası da, “Yapacağın işe iyi bak! Şayet bu iş Allah’tan ve insanlardan utanılacak bir şey değilse, onu gönül hoşluğu ile yap! Eğer yaptığın takdirde Allah’tan ve insanlardan utanacaksan, onu kesinlikle yapma!” demektir. Bu sonuncu mânasıyla bu söz insana bir davranış ölçüsü vermektedir. Yapılacak bir iş, neticede insanın utanmasına yol açacaksa ondan sakınmalıdır. Utanılacak bir durum mevcut değilse, onu yapmakta herhangi bir sakınca yoktur.

Rabbimizin kullarına emirleri kullarını her türlü hain bakışlara ve kötü düşüncelere karşı korumayı hedeflemektedir.

Muhakkak ki tüm anneler ve babalar evlatlarının öncelikle tesettür ve haya gibi iffeti muhafaza eden hususlarda dikkatli davranmaları gerekmektedir.. İlk mürebbi olan anne ve babalara bu hususta büyük görevler düşmektedir.

Yapacağımız düğünler, nişanlar , nikah marasimleri ve bu esnada yapacağımız eğlenceler farz namazları ve farz olan diğer ibadetlerin aksatılmasına sebep olmamalıdır. Allah’ın sevmediği bir kul olduktan sonra ne olursak olalım değerimiz beş para etmez.

Yüce yaratıcının hatırını ve davetini bütün hatırların ve davetlerin üzerinde tutmak zorundayız. Allah rızası için bir birlikteliğe adım atarken günah işlenmesine vesile olmamalı ve kesinlikle içkili düğüne müsaade edilmemelidir.

İçki, Allah'ın kelâmında Mâide Sûresi, 90-91. ayetlerde haram kılınan maddeler arasındadır. Müslümanlar olarak hayatın hiçbir alanında alkole geçit vermemeliyiz. ;Zira Peygamber  Efendimiz (s.a.s) de bir Hadis-i Şeriflerinde;

 “İçkiden sakının. Çünkü o bütün kötülüklerin anasıdır” (7) buyurmaktadır.

Mutlu bir aile yuvası kurarken yapılan düğünlerimizdeki eğlencelerde İnsanlara, hayvanlara ve çevreye zarar verilmemesi gerekir.. Zira İslam’da zarar vermek ve zarar görmeye razı olmak yoktur.

Öylesine düğün eğlenceleri görmekteyiz ki, atılan bir maganda  kurşunu bir can kaybına sebep olmakta ve düğün evi cenaze evine, eğlence merasimi de bir matem meclisine dönüşebilmektedir. Tatlımız acıya dönüşebilmektedir.

Hele ki yaz aylarında uzaktan yakından düğünlere, nişanlara daha fazla eş dost  ve akrabalar katılmakta ve bu mutlu anı hep birlikte canlandırmaya gayret edilmektedir. O halde bu mutlu birlikteliği mutlu sonla noktalamak hepimizin görevi olmalıdır.

Eğlence sektörünü elinde tutanların amacı, bireyin fiziksel ve psikolojik olarak rahatlaması aracılığıyla eğlence endüstrisinin daha fazla kazanç sağlamasıdır. Bu bakımdan Müslümanın eğlence diye aşırılığa ve israfa  kapılmaması gerekir.

Günümüzde, evlenmek isteyen birçok gencin düğün masraflarının belirli ölçüleri aşması sebebiyle zorlandığı, hatta evlilikten uzak durduğuna bile şahit olunmakta ,hatta nişan yüzükleri ve takılar bile geri verilebilmektedir.

Saatler süren eğlenceler sebebiyle insanların maneviyatın zedelenmekte ve zaman israfına neden olmaktadır.

Bir nişan  merasiminde bile adeta düğün yapar gibi masrafa girilmekte ve sonunda pişman olunmaktadır. Müslüman her şeyde olduğu gibi bu eğlencelerde de orta yolu takip etmeli , ifrat ve tefritten kaçınılmalıdır.

Yine bu eğlencelerimizde müziğin sesinin yüksek tutulması ve çok geç saatlere kadar sürmesi dolayısıyla komşuluk ilişkilerinin ciddi zarar görmesine sebep olmaktadır. Sabah erken işe gidecek olanlar ve hastalar düşünülmemektedir. Oysa dinimiz İslamda komşuluk ilişkileri büyük önem arzetmektedir. Allah’ın istemediği gibi bir komşu olduktan sonra ne olursak olalım değerimiz beş para etmez.

Rabbimiz Kur’anı Kerimde şöyle buyuruyor:

وَاعْبُدُوا اللَّهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبَى وَالْييَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبَى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ مَن كَانَ مُخْتَالًا فَخُورًا

“ Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve mâliki bulunduğunuz kimselere iyi davranın.” (8)

Rasulullah (sas) buyurdular ki:

مِنْ سَعَادَةِ الْمَرْءِ الْجَارُ الصَّالِحُ، وَالْمَرْكَبُ الْهَنِيءُ، وَالْمَسْكَنُ الْوَاسِعُ

"İyi bir komşu, rahat bir binek, ve geniş bir ev insanı mutlu eden sebeplerdendir." Allah’ın sevdiği bir komşu olmaya gayret etmeliyiz. Komşuluğa zarar veren her söz ve hareket büyük bir  vebaldir.

Hz. Ebubekir Sıddık bir gün oğlu Abdurrahman’ın bir komşusuyla çekişmekte olduğunu gördü ve ona şunları söyledi:

“Sakın komşularınla çekişme. Çünkü bütün insanlar gittiklerinde komşularınla baş başa kalacaksın.”

(Bir gün) Rasülüllah (s.a.s) şöyle buyurdu:

واللَّهِ لَا يُؤْمِنُ ، واللَّهِ لَا يُؤْمِنُ

“Vallâhi imân etmiş olmaz. Vallâhi imân etmiş olmaz.”

Sahâbîler:

مَنْ يَا رَسُولَ اللَّهِ ؟

“Kim imân etmiş olmaz, yâ Rasûlallah?” dediler. Peygamber Efendimiz şöyle cevapladı:

الَّذِي لَا يَأْمَنُ جَارُهُ بَوَائِقَهُ

“Yapacağı fenalıklardan komşusu güven içinde olmayan kimse!” (9)

1-Lokman, 31/ 6              2-Mâide, 5/ 3                                                                                                                  3-Âl-i İmrân, 3/19            4-  İhyâ, II, 351                                                                                                                                       5- Âl-i İmrân 3/19            6- Buhârî, Enbiyâ 54, Edeb ,78                                                                                         7- Nesai, Eşribe, 44          8-  Nisâ ,4/36                                                                                                                 9- Buhârî, Edeb, 29

CUMA NAMAZI NASIL KILINIR?

Cuma namazının farzı iki rekâttır. Bunun yanında farzdan önce dört rekât, farzdan sonra dört rekât olmak üzere sekiz rekât da sünneti vardır. İmam Ebû Yusuf'a ve İmam Muhammed'e göre ise farzdan sonra kılınacak sünnet bir selamla dört ve bir selamla iki rekât olmak üzere toplam altı rekâttır. Bu görüşün Hz. Ali'den rivayet edildiği nakledilmektedir.

Cuma namazı kılınırken ilk sünnet tıpkı öğle namazının ilk sünneti gibi kılınır. Sünnetin ardından imam-hatip minbere çıkarak oturur. Müezzin, iç ezanı okur. Ezandan sonra imam-hatip kalkarak iki kısımdan oluşan hutbeyi okur. Hutbede cemaati dinî konularda bilgilendirici ve yönlendirici konuşma yapar. Hutbe okunduktan sonra imam-hatip minberden inerek cemaatin önüne geçer ve cemaate iki rekât Cuma namazı kıldırır. İmam-hatip, Cuma namazının farzına ve cemaate imam olmaya, cemaat de Cuma namazına niyet eder. Tıpkı cemaatle kılınan sabah namazı gibi iki rekât Cumanın farzı kılınır. Cuma namazında imam-hatip, Fatiha ve zamm-ı sûreyi sesli olarak okur. Cuma namazının farzı kılındıktan sonra, cumanın son sünneti kılınır. Bu sünnet, öğlenin ilk sünneti gibi kılınır. Böylece Cuma namazı tamamlanmış olur.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel Haberleri