TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Conrad İstanbul Bosphorus'ta gerçekleştirilen Türkiye Genç İşadamları Derneği (TÜGİAD) 18. Olağan Genel Kurul Toplantısında yaptığı konuşmada, TÜGİAD'ın Türkiye'deki ilk ulusal ve tek uluslararası genç iş insanları derneği olduğunu belirtti.
Türkiye genelinde 850 üyesi ve 60'tan fazla sektör temsilcisiyle dünya üzerinde 100'den fazla ülkeye ihracat yapan TÜGİAD mensuplarının, iş, güç, imkan ve kabiliyetlerinin çok daha fazla artmasını ve bereketlenmesini temenni eden Şentop, genç müteşebbislerin ülkenin aydınlık geleceğinin teminatı olduğunu söyledi.
Şentop, 1970'lerden bu yana değişik kategorilerde sürekli kullanılan "küreselleşme" kavramının bugün içinde yaşanılan dünyayı belki de en iyi tanımlayan kelime olduğunu dile getirerek, şöyle konuştu:
"Gelişen ulaşım araçları sayesinde, ülkelerarası en uzun mesafeye hava yoluyla 17 saatte ulaştığımızı düşünürsek 'küresel dünya', sınırları olmayan kocaman bir köye dönüştü. Eskiden ilçemizin, ilimizin, nihayet ülkemizin sınırları içinde kalan bir dünya ile hemhal iken, şimdi bütün dünyanın meseleleri, olayları, tartışmaları gözümüzün önünde. Çocukluk yıllarımızda, 1980'lerde gazetelere merakım vardı, her gün birkaç gazete okurdum. O zamanın gazetelerindeki haber ve yorumların çok az bir kısmı Türkiye dışından haberlerdi. Dünyanın bir yerinde çok büyük bir olay, bir deprem, büyük bir kaza gibi fevkalade bir olay varsa gazetelerde yer alırdı. Şimdi ise basılı ve görsel yayınlarda haber ve yorumların büyük çoğunluğu yurt dışında gerçekleşen olaylarla alakalı."
Artık yeryüzünde gerçekleşen hemen hemen her olayın, dünyadaki bütün ülkeleri etkiler hale geldiğine dikkati çeken Şentop, para, ticaret, ekonomi, sistem, kural ve işleyişlerin küreselleştiğini anlattı.
Şentop, hastalıklar ve virüslerin de küreselleştiğini ifade ederek, şöyle devam etti:
"Dünyanın bir ucunda ortaya çıkan bir virüs, yaklaşık iki ay gibi kısa bir sürede dünyanın bütün ülkelerine yayıldı. Virüsün etkisiyle bütün ülkeler gibi, ülkemiz de önce adeta kendi kabuğuna çekildi. Birdenbire kendimizi belki de yüzyılda bir şahit olunabilecek dünya çapında bir salgının ve kaos ortamının içinde bulduk. Salgının başladığı ilk günlerde Çin'de sokak ortasında ölmekte olan insanları, Avrupa ülkelerinde yatak kalmadığı için hekimlerin hasta seçmek zorunda kaldığı hastaneleri, çalışanları kaçtığı için toplu ölümlerin yaşandığı yaşlı bakımevlerini, dijitalleşme sayesinde sosyal medya platformlarından yanı başımızdaymış gibi izledik."
"Salgın sebebiyle ülkelerin güven duygusu zedelendi"
İstikrarın ve güven duygusunun azaldığı durumlarda en başta ekonomik dengelerin bozulduğuna vurgu yapan Şentop, salgın sebebiyle dünyadaki bütün ülkelerin, güven duygusunun zedelendiğini, geleceği görememenin oluşturduğu bilinmezlik ve karışıklık yaşadığını ifade etti.
Dünyanın yaşadığı bu travmalarla içine kapandıkça kapandığını, her gün yaklaşık 20 bin uçuşun yapıldığı dünya üzerinden uçakların geçmez olduğunu aktaran Şentop, "Dev havayolu şirketlerinin, dev firmaların iflaslarına şahit olduk. Bugün taşımacılık faaliyetleri, her türlü tedbire rağmen eskiye göre yüzde altmış daha az kapasiteyle yapılıyor. O renkli, ışıklı, hareketli, parlak dünyamız, birdenbire karardı. Artık ülkeler arası seyahatler değil, komşular arası trafik bile durdu. Evlerimizde, büyüklerimize, çocuklarımıza, sevdiklerimize sarılmak bir yana, belli bir mesafe uzaklıktan bakmak mecburiyetinde kaldık." diye konuştu.
Hiç öngörülmeyen ve tahmin edilmeyen tablo karşısında bir çok ülkenin ve toplumun ne yapacağını şaşırdığına değinen Şentop, "O planlanmış, belli bir düzen ve kurallar içinde sorunsuz bir şekilde işleyen hayat, arızalar çıkarmaya başladı. Devletlerin, toplumların gerçek karakterleri, gerçek yüzleri ortaya çıktı. Salgının ilk zamanlarında kaygıdan ne yapacağını bilemeyen, medenilikte burnundan kıl aldırmayan gelişmiş ülkelerde marketlerin yağmalanmasına, maske, ilaç ve tıbbi malzeme kavgalarına şahit olduk. Bir ülkenin parasını verip satın aldığı sağlık malzemelerine el koyan ülkeler… İhtiyaç fazlası sağlık malzemelerinin bile başka ülkelere parası mukabilinde satılıp gönderilmesini engelleyen ülkeler… Devlet ve toplum bazlı bencilliklere hep birlikte şahit olduk." değerlendirmesinde bulundu.
TBMM Başkanı Şentop, şimdilerde de aşı üzerinden, adeta aşı savaşlarına tanıklık ederek benzer karakter arızalarının tezahürlerini gördüklerini anlatarak, Türkiye'nin ise kadim devlet geleneğimizin "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" düsturunu, daha da genişleterek, "insanı yaşat ki dünya yaşasın" anlayışıyla, vicdani ve insani sorumlulukla 157 ülkeye yaptığı yardımlarla ihtiyaç sahiplerinin, mağdur ve mazlumun yanında olduğunu gösterdiğini ifade etti.
Çeşitli vesilelerle, telefonla, video konferans yoluyla veya yüz yüze görüştükleri başka devletlerin yetkililerinin, konuşmalarına Türkiye’ye teşekkür ederek başladığına vurgu yapan Şentop, bu olağanüstü süreçte, hatırlamak ve hatırlanmanın çok kıymetli olduğunu söyledi.
"Türkiye’nin asaletli duruşu her zaman saygı ile hatırlanacak"
Şimdi aşı savaşlarını, aşı ayrımcılığına dair tartışmaları gördükçe üzüntülerinin arttığını aktaran Şentop, "Böyle büyük bir felaketten bile tam manasıyla ders çıkartmakta bu kadar geç kalınması üzüntü verici. Ama ümitliyiz. Belalar, imtihandır, sınamadır... Dünya bu sınamadan da çok şeyler öğrenerek çıkacak. Türkiye’nin asaletli duruşu, vicdani ve insani yaklaşımı, şüphesiz, her zaman saygı ile hatırlanacak." diye konuştu.
Şentop, dünyayı bütün insanlığın ortak evi olarak kabul ettiklerini dile getirerek, "Küreselleşen dünyada, bir insan tekinin hayat, huzur ve asgari insani standartlarda yaşayabilme hakkı sağlanmadıkça, hiç kimsenin barış, huzur ve güven içinde olamayacağına inanıyoruz. Bunu her platformda dile getiriyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, 2020 yılında başlayan ve halen devam eden salgında, bütün ekonomiler daralırken Türkiye'nin dünyadaki müstesna birkaç ülkeden biri olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Türkiye’nin 2020 yılını yüzde 1,8 büyüme ile kapatmasında sizler gibi genç, dinamik, cesur, fedakar işadamları ve girişimcilere sahip olmamızın büyük etkisi ve katkısı olduğunu ifade etmek isterim. Milletimizin hızlı hareket etme kabiliyeti sayesinde en büyük tekstilcilerimizden, küçücük meslek liselerimize kadar hemen her yerde cerrahi maske ürettik. En çok ihtiyaç duyulan solunum cihazlarını hızla üretmeye ve ihraç etmeye başladık. Hedefimiz birçok alanda ülkemizi en iyiler arasında en öne taşımaktır. Bu hususta iddialıyız ve gayretliyiz."
"Türkiye'nin en büyük avantajlarından biri, yetişmiş insan gücü"
Avrupa, Asya ve Afrika'nın kesişme noktasında olan Türkiye'nin en büyük avantajlarından birinin yetişmiş, nitelikli, özgüvenli insan gücü olduğunu dile getiren Şentop, "Buna en somut örnek de sizler gibi büyük hedeflere odaklanmış genç, birikimli, çalışkan, girişimci iş insanlarımızın olmasıdır. Son 18 yılda, ihracatımız 36 milyar dolardan 170 milyar dolar bandına kadar çıktı. Burada yıllık 50 milyar dolarlık ticaret hacmine sahip TÜGİAD’ın dinamizmini takdir etmemiz gerekir." dedi.
Şentop, 2020’nin tüm belirsizliklerine rağmen TÜGİAD ailesinin, yılın belirli dönemlerinde ihracat ve büyümede önemli başarılar yakalayarak üretimden ve ihracattan hiç vazgeçmediğini belirtti.
Her gün artan üye sayısıyla salgın sonrası ticareti de hızla geliştirecek hamleleri hayata geçirme vizyonuna sahip olan TÜGİAD'ın, kaybedilen gelirlerin telafi edilmesi adına girişimciliğin süreceği sinyallerini şimdiden verdiğini kaydetti.
Şentop, 2021 yılında aşı çalışmalarıyla artan güven ortamının verdiği olumlu yansımalarla çok daha fazla üreten ve gayret gösteren bir rota izleyeceğinize inandığını söyledi.
Senelerdir Türkiye'nin jeopolitik konumunun önemiyle ilgili vurgu yapıldığını ancak sömürge aydını refleksiyle hareket eden bazılarının ise bu durumun çok abartılı olduğunu söylediğini aktaran Şentop, "Ancak bu salgın dönemi Türkiye’nin abartıldığı düşünülen bu coğrafi konumunu, nerdeyse dünyanın kalbi olduğunu bir kez daha herkese gösterdi. Şu an gözünüzde bir dünya haritası canlandırıp, pergelin bir ayağını Türkiye’mizin üstüne koyup çevirdiğinizi hayal etmenizi istiyorum. Sadece üç saatlik uçuşla Avrupa, Afrika, Ortadoğu ve Kafkaslar bölgesine ulaşabiliyoruz." diye konuştu.
Şentop, dünya ülkelerinin, salgında, tüm tedarik zincirlerinin kırıldığını görünce bu durumun onlarda bir sarsıntı yarattığını anlatarak, "Küresel çapta faaliyet gösteren ülkeler, kendi ürünleri ya da yan sanayi ürünleri için en fazla iki-üç saatte ulaşılabilecek konumlara ihtiyaç olduğunu fark ettiler. Salgın süreci Türkiye’nin bu anlamda önemini daha da arttırdı." dedi.
Şentop, bu dönemde ortaya çıkan yeni fırsatları, Türkiye adına çok iyi değerlendirmeleri ve ülkenin ekonomik hacmini artırmaları gerektiğini belirtti.
Türkiye’deki şirketlerin ürettiği ürünlerin kalite ve fiyat parametreleriyle uluslararası pazarlarda rekabet edebilir nitelikte olduğunun su götürmez bir gerçek olduğuna işaret eden Şentop, "Sanayimiz bu konuda rüştünü çoktan ispatlamıştır. Ancak üretilen ürünlerin pazarlara arzı ve marka yaratma becerimiz konusunda, kat etmemiz gereken yollar bulunuyor." diye konuştu.
Şentop, tam bu noktada e-ticarette dijital teknolojiyi daha etkin biçimde reklam ve pazarlama gibi alanlarda daha fazla ve etkin olarak kullanabilmek için daha çok yatırım yapmak gerektiğini vurguladı.
Endüstri 5.0’ın konuşulduğu dünyada, teknolojinin, ekonomi için hayati önem taşıdığını dile getiren Şentop, şunları kaydetti:
"Geleceğin dünyasında yer almak istiyorsak özellikle gençlerimizi bu alanlara yönlendirmeli, daha fazla teşvik etmeli, onlar için daha fazla zemin oluşturmalıyız. Dijital dönüşüm ve yapay zeka temelli bütün teknolojilerin menşeinde var olan 'yazılım ve kodlama' erbabına yakın gelecekte daha çok ihtiyacımız olacağının farkındayız. Bugün ortaokul seviyesinde kodlama öğrenen çocuklarımızın varlığı bizleri ziyadesiyle memnun ediyor. Gençlerimizin bu alanlarda öncü çalışmalar yapacaklarına dair güvenimin sonsuz olduğunu bu vesileyle bir kez daha ifade etmek isterim."
TBMM Başkanı Şentop, 2020 yılının Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışının 100. yılı olduğunu hatırlatarak, bu yılın da İstiklalin ilanı, manifestosu olan İstiklal Marşı'nın kabulünün 100. yılı olduğunu belirterek, "Bu büyük olayların 100. yıldönümünde, geçmişimizi, yaşadığımız zorlukları ama bu zorluklar karşısında yılmamayı, geri adım atmamayı, bitmeyen bir azim ve gayretle, canımız ve kanımız pahasına vatanımızı ve bağımsızlığımızı korumayı yeniden ve yeniden anlamak ve idrak etmek mecburiyetindeyiz. 100. yıl buna vesile olmalıdır." ifadelerini kullandı.
Şentop, bu büyük tarihi, devletin kudretini, ordunun gücünü, milletin kararlılığını tam ve doğru olarak anlamakta zorlananların olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"Güncel tartışmalarda, maalesef her konuyu kendi tezlerine malzeme etmekten, kullanmaktan kaçınmayan bir anlayışı görmekten, devletimizin kuruluş ruhuna dair temel hususları bile günlük tartışmaların içine katmaktan çekinmeyen politik söylemleri işitmekten büyük üzüntü duyuyorum. Basit siyasi amaçlar için bu kadar ucuz yaklaşımlar içinde olanları, her şeyi kullanabilecek suiistimal edebilecek bir tıyneti görmek çok üzücü. Tabii esas mesele şudur; Devletin askeri sivil üst düzey bürokratik makamlarında görev yapmış bazı kişilerin, Türkiye’nin mukadderatını sadece bazı kelimelere cümlelere, imzalanmış metinlere bağlı addetmesini hayretle takip ediyoruz."
"Antlaşmalar canla kanla yazılmış zaferin neticesinde imzalanmış metinlerdir"
Şentop, Türkiye'nin tüm dünyayı kendisine hayran bırakarak, o günün güçlü devletlerini mağlup edip destansı bir savaş verdiğini anlatarak, kanla yazılan bir zaferin neticesinde dönemin yenilmez devletlerini masaya oturmaya mecbur ettiğini söyledi.
Antlaşmaların birer sonuç olduğunu ifade eden Şentop, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Canla kanla yazılmış zaferin neticesinde imzalanmış metinlerdir. Bir anlaşmanın sadece kağıt üstünde yazanlarla sadece atılan imzalarla teminat altına alındığını zannedenler ne kadar zavallıdır. Sevr projesini yırtıp atan milletimizin canı ve kanı pahasına verdiği mücadeledir. İşte bu mücadele Lozan’ı daha sonra Montrö'yü imzalanır hale getirmiştir.
Bakınız, Montrö Antlaşması 20 Temmuz 1936’da imzalanmıştır. Antlaşmanın görüşüldüğü, 31 Temmuz 1936 tarihli birleşimde, Balıkesir Milletvekili Ahmet Süreyya Bey ne diyor: '… Hepimiz biliyoruz. … En kara günlerde, en sıkışık vaziyetler içinde tahammül edilmez ve altından kalkılmaz zannedilen emri vakileri bertaraf eden Türk milleti, Montreux mukavelenamesinin bugün bize verdiği imkanı istediği gün, askeri kabiliyetine dayanarak elde edebilirdi. Fakat bunu yapmadı. Türk milletinin bu husustaki kudret ve kuvvetine karşı hiçbir zaman en küçük bir tereddüdü ve şüphesi yoktu. Montreux muahedesi ile tarih önünde beliren şanlı, şerefli hakikat, Türk milletinin öz askeri kudretiyle herhangi bir zaman yapabileceği bir şeyi, kullanabileceği bir hakkı insanlığın muhtaç olduğu sulh ve müsalemet içinde diplomasi yoluyla elde etmeği tercih etmesi ve edilebileceğini aleme göstermekte örnek olmasındadır…'
Hak ve hukukumuzu antlaşmalar korumaz. Antlaşmaları, hak ve hukukumuzu koruma kudretimiz ve kararlığımız var eder. Vatanımızın teminatı, kara ve denizlerdeki egemenlik haklarımızın teminatı, kelimeler, cümleler değil, bizzat devletimizin kudreti, ordumuzun gücü ve milletimizin istiklal sevdası ve bu yoldaki kararlılığıdır. Bunu görmeyen, bunun farkında olmayan bir anlayış, günlük siyasetin köşe kapmaca tartışmalarında temel mutabakatlarımızı malzeme olarak kullanmaktan çekinmemektedir. Ne büyük şuursuzluk…"
Derneğin ismindeki "iş adamları" yerine "iş insanları" önerisi
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, TÜGİAD’ın 18. Genel Kurulu’nda çok önemli bir gelişme yaşandığını ve kuruluştan bu yana 35 yıl sonra ilk defa, bir kadının genel başkan seçileceğine dikkati çekerek, "Nilüfer Çevikel ile bu büyük gelişmeye imza atılacak inşallah. Nilüfer Hanım iş hayatındaki başarıları, büyük tecrübeleri ve birikimi, sivil toplum kuruluşlarındaki liderlikleri ile ekibiyle birlikte TÜGİAD’ı çok daha ilerilere başarı ile taşıyacaktır." dedi.
Bu arada TUGİAD’ın açılımında da bir şeyler yapmak gerektiğini belirten Şentop, artık "iş adamları" yerine "iş insanları"nın kullanıldığına vurgu yaparak, "Belki kısaltma muhafaza edilse de açık isim daha doğru ve daha kapsayıcı şekle dönüştürülmelidir, diye düşünüyorum." dedi.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Özlem Zengin de, derneğin başkanlığına bir kadının seçilmiş olmasının önemli olduğunu belirterek, kongrenin hayırlı olmasını diledi.
AK Parti İstanbul Milletvekili Halis Dalkılıç ve AK Parti Erzurum Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu Ban ile TÜGİAD Başkanı Nilüfer Çevikel de programda birer konuşma yaptı.
Nilüfer Çevikel, programın sonunda TBMM Başkanı Mustafa Şentop'a hediye takdim etti. Katılımcılar daha sonra toplu hatıra fotoğrafı çekti.
"Böyle bir tartışma bizim aklımızdan da geçmez"
Şentop, toplantının ardından gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
TBMM Başkanı Şentop, bir televizyon programında uluslararası sözleşmelerle, Anayasa'daki ifadesiyle milletlerarası antlaşmalarla ilgili de görüşlerini dile getirdiğini hatırlatarak, şöyle devam etti:
"Ben herhangi bir anlaşma, sözleşme ismi zikretmedim. Soruyu soran gazeteci arkadaşımız, o da iyi niyetli aklına o sırada gelen sözleşme ve anlaşmalardan bahsederek bazı anlaşma ve sözleşmelerin isimlerini zikrederek sordu. Ben yine herhangi bir sözleşmenin ismini telaffuz etmeksizin Anayasa'nın 90. maddesinde ve ilgili mevzuatımızda uluslararası antlaşmalarla ilgili iç hukuktaki düzenlemelerden bahsettim. Fakat daha sonra, programdan bir süre sonra bazı çevrelerin başta Montrö olmak üzere bazı anlaşmalarla ilgili bana yönelik bazı isnatlar yani benim kullandığımı ifade ettikleri sözler olduğunu gördüm. Gizli saklı bir beyanat, bir görüşme, bir konuşma değildi, televizyonda canlı yayımlanan bir programda ben hiçbir anlaşmayla ilgili bir durumdan, isim zikrederek bir anlaşmadan bahsetmiyorum. Bunun Montrö dahil olmak üzere bazı anlaşmaları tartışmaya taşımak gibi bir amaçla ilgili nasıl yorumlandığını anlamakta zorlanıyorum. Şüphesiz siyasetçi olarak konuşurken ortalama bir zeka seviyesini hesap ederek konuşuyoruz. Bunun altında olan şahıslar varsa siyasetçi, bürokrat, gazeteci onlarla ilgili benim yapabileceğim bir şey yok. Konuşma metni açıktır, konuşmam canlı olarak da orada var. Gerek Lozan gerek Montrö gibi anlaşmaların özel bir durumu vardır."
İşin hukuki boyutunun olduğunu ancak sadece hukuki boyuta bakılarak iş yapılmadığını anlatan Şentop, şunları kaydetti:
"Mesela ben boşanmayla ilgili hukuki prosedür anlatsam insanları boşanmaya teşvik etmiş mi olurum? Gayrimenkullerin satışıyla ilgili usulü anlatsam hukuken kişilerin evlerini, arabalarını, arsalarını satmaları yönünde teşvik mi etmiş olurum? Bu kadar saçmalığı anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Uluslararası anlaşmaların hukuk tekniği bakımından konuştum. Montrö, Lozan gibi anlaşmalarla ilgili hususta çıkma gibi bir şeyin mevzubahis olmayacağını çok çarpıcı, akılda kalıcı bir ifadeyle de söyledim. Marmara Denizi'nden ne kadar ayran yapılabilirse, bu anlaşmalardan çıkmak da öyledir, dedim. Bunun imkansızlığını, bunun ihtimal dışı olduğunu ifade etmek için bunu da kullandım. Başta Montrö olmak üzere Türkiye'nin taraf olduğu ve bizim İstiklal Harbi neticesinde kazanmış olduğumuz, elde etmiş olduğumuz mevzilerle ilgili hiçbir tartışma yoktur, böyle bir tartışma bizim aklımızdan da geçmez, geçmemektedir. O konuşmada da böyle bir şey yoktur. Benim uluslararası antlaşmalarla ilgili genel hükümler çerçevesinde hukuki boyutu anlatmam söz konudur."
"Herkesi ciddiyete ve fikir haysiyetine sahip çıkmaya davet ediyorum"
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Türkiye'de siyaset yapan bazı bürokratik, asker, sivil mevkilere gelmiş insanların bir sözü veya bir kişiyi eleştirirken en azından ne dediğine bakması gerektiğini belirterek, "Ben öyle yapıyorum. Bir siyasetçi ne demiş önce ona bakıyorum. Buna bakmadan birkaç tane kötü niyetli insanın yapmış olduğu çarpıtma üzerinden sanki ben böyle sözler söylemişim gibi değerlendirme yapmalarından da büyük bir üzüntü duyuyorum. Bu bir fikir haysiyetsizliğidir, çok açık olarak söylüyorum. Herkesi ciddiyete ve fikir haysiyetine sahip çıkmaya davet ediyorum. Türkiye'nin güvenliğini, sınırlarını, kara vatanımızın ve deniz vatanımızın, mavi vatanımızın sınırlarını koruyan anlaşmalar değildir. Bunu koruyan bizim devletimizin kudretidir, ordumuzun gücüdür, milletimizin istiklal sevdasıdır." diye konuştu.
Montrö'nün 20 Temmuz 1936'da imzalandığını anımsatan Şentop, şöyle devam etti:
"10 gün önce Cumhuriyet gazetesinin manşeti var. 10 Temmuz 1936 tarihli manşet. Manşette diyor ki 'Konferansta bedbin bir hava hakim.' Bedbin karamsar demek. Yani Türkiye açısından bir karamsar hava var, imzadan 10 gün önce. O gün Cumhuriyet gazetesinde Yunus Nadi'nin imzasıyla yayınlanan bir başyazı var. Bu başyazıyı bizzat Mustafa Kemal Atatürk'ün kaleme aldığı söylenir bazı hatıratlarda. Bunun sonunda diyor ki 'Türkiye'nin evinin hariminin kapısı olan Boğazlardan isteyen istediğim gibi geçerim şeklindeki bir hakkı istihsal etmek isterse, Boğazlar konusunu kesin çözeriz.' Son cümle şu; 'Deriz ki kapımız kapalıdır. Biz dilediğimize ve dilediğimiz gibi geçme hakkı tanırız, buna muktediriz.' 1936'da Türkiye'nin öz güvenine ve Montrö sözleşmesinin imzalanması aşamasındaki duruma bakınız. Bugün bazı bürokratlar, asker, sivil, siyasetçiler 'Montrö olmazsa Sevr olur.' gibi... Arkadaşlar, 1936'da anlaşma imzalanmadan 10 gün önce Türkiye'nin söylediği söz Lozan'daki Boğazlar anlaşmasına bile alternatif olarak bakmıyor. Diyor ki 'Montrö olmazsa bu konuda biz karar veririz.'
Türkiye'nin öz güveni, kararlılığı budur. 1936'da budur. Bu öz güveni ve kararlılığı bugün bizler taşıyoruz. İçlerinde gizli mandacılık anlayışıyla öz güvensiz, aşağılık kompleksi içindeki bazı siyasetçilerin ve bürokratların Türkiye'nin, devletimizin kudreti, ordumuzun gücü ve milletimizin kararlılığını yok sayarak sadece yazılı metinler üzerinden bizim istiklalimizi ve sınırlarımızın güvenliğini tartışmalarını da üzüntüyle karşıladığımı ifade etmek isterim. Herkes kendine gelsin. Türkiye Cumhuriyeti Sevr'i başka anlaşmalarla yok etmedi. İstiklal Harbi'nde verdiği canlarla, döktüğü kanlarla yırtıp attı. Anlaşmaları var eden, milletimizin ve devletimizin gücüdür. Onları ayakta tutan budur. Dolayısıyla bu anlaşmalarla ilgili bir tartışma söz konusu değildir. Konuşanlar, kendi içlerindeki mandacı fikriyatı dile getirmektedirler. Onları buradan kınıyorum."
"Bununla ilgili bir şey söylemek için elimizde somut veri yok"
Şentop, HDP'ye açılan kapatma davasında gelinen sürece ilişkin soruya, "Bu konuda şu anda bir şey söyleyebilmemiz mümkün değil. Anayasa Mahkemesi safhasında iddianame var. Onun üzerinden önce raportör çalışacak, sonra mahkeme görüşmeler yapacak. Savunmalar olacak. Bu bir süreçtir. Bununla ilgili bir şey söylemek için elimizde somut veri yok. Yargı süreci." karşılığını verdi.
Kadına yönelik şiddeti önlemek için kurulan araştırma komisyonunda hangi aşamaya gelindiğinin sorulması üzerine Şentop, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Türkiye'de de bütün dünyada da bu konuda hakikaten hepimizi üzüntüye boğan bazı olaylara şahit oluyoruz. Onun için araştırma komisyonu kuruldu. Şimdi komisyonla ilgili, komisyona üye partilerin üye vermesi lazım. Sonra komisyonda bir yönetim oluşturulacak ve en kısa zamanda çalışmalarına başlayacaktır. Gerek mevzuatla ilgili gerekse de uygulamayla ilgili önümüzde ne sorunlar varsa bunları tespit edecek ve giderilmesi için biz de Meclis Başkanlığı olarak takipçisi olacağız. Ben iyi bir gelişme çıkacağını düşünüyorum bu çalışmadan."
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, bir gazetecinin, İsrail Meclisi'ne Filistinli tutsakların aşılanmasıyla ilgili gönderilen mektuba geri dönüş olup olmadığını sorması üzerine, "O konuda geri dönüş beklediğimiz bir mektup değildi bu. İsrail'de de tabii bir seçim süreci vardı. Arka arkaya Filistinli kardeşlerimizden iki kez bir talep bana geldiği için ben de bu ayrımcılığı, bir insani mesele olan bu durumu vicdanen ifade eden, bu konuya dikkati çeken bir mektup gönderdim. İnşallah bu konuyla ilgili beklenen, doğru olan, hukukun gereği olan adımlar atılır." dedi.