Güneş altında anne eliyle lezzetlenen Konya geleneği

 Muhabir
Konya mutfağının geleneksel lezzeti tarhana, kış aylarının vazgeçilmezi olmaya devam ediyor. Buğday yarması ve yoğurtla hazırlanan yarma tarhana, hem doğal antibiyotik özelliğiyle bağışıklığı güçlendiriyor hem de kültürel bir miras olarak yaşatılıyor.

Kış aylarının vazgeçilmez lezzeti tarhana, Konya mutfağının en özel tatlarından biri olarak sofralardaki yerini koruyor. Buğday yarması ve yoğurt ile hazırlanan yarma tarhana, güneşte kurutulduktan sonra kış boyunca tüketilmeye hazır hale geliyor. Doğal antibiyotik özelliğiyle bilinen tarhana, bağışıklığı güçlendirmesiyle de öne çıkıyor.

Konyalılar, aile büyüklerinden miras kalan bu geleneksel lezzeti yaşatmaya devam ediyor. Kış hazırlıklarının olmazsa olmazı olan tarhana, hem sofralarda hem de kültürel hafızada ayrı bir değer taşıyor. Fatma Serin de kış hazırlıklarını tamamlarken tarhanayı es geçmeyenlerden. Serin, tarhanayı sadece bir çorba olarak değil, çocukluk anıları ve geleneklerin bir parçası olarak gördüğünü dile getiriyor.

“BİZ BU TATLARLA BÜYÜDÜK”

Fatma Serin, tarhananın tam bir kış çorbası olduğunu vurgulayarak, “Tarhana muhteşem bir lezzet. Biz bu tatlarla büyüdük. Yılın bu döneminde kış hazırlıklarımızı yavaş yavaş tamamlardık, bunların başında da tarhana gelirdi. Eskiden tarladan kaldırdığımız buğdayı el değirmeninde öğütür, yarma elde ederdik. Yaylalarda otlattığımız ineklerin sütünü mayalayarak yoğurt yapardık. Elde ettiğimiz yoğurdu tufranda yayar ayran yapardık. Sabah namazıyla birlikte kalkar, odun ateşinde derin kazana ayranı koyar, ardından yarmayı yavaş yavaş eklerdik. Daha sonra tuz ve un ilave ederek karıştırmaya başlardık. Tarhana piştikten sonra ateşten indirir, dinlenmeye bırakırdık. Dinlenen tarhanayı elimizle çanak şekline getirip yılın son güneşinde kurumaya bırakırdık.” dedi.

“KENDİ YAPTIĞIMIZ ÜRÜNLERİ TÜKETMENİN HUZURU VE LEZZETİ BAMBAŞKA”

Artık şehir hayatına alışsa da bu damak çatlatan lezzetten vazgeçmediğini ve hala yapmaya devam ettiğini belirten Serin, şunları söyledi:

“O zamanlar her şeyin tadı bir başkaydı. Ne yediğimizi, içinde ne olduğunu biliyorduk çünkü tükettiğimiz her şeyi biz üretip biz yapıyorduk. Eskisi gibi kendi hayvanlarımızdan süt elde edemesek de, güneşin altında emekle hasat ettiğimiz buğdayımız olmasa da satın alarak yine de kendi tarhanamızı kendimiz yapıyoruz. Biz Anadolu insanıyız, geleneklerimize ve lezzet kültürümüze bağlıyız. Bu tatlar bize miras, sahip çıkmalıyız. Her şeyden önce bedenimize sahip çıkarak sağlığımızı düşünmeliyiz. İçinde ne olduğunu bildiğimiz, kendi yaptığımız ürünleri tüketmenin huzuru ve lezzeti bambaşka.”

“KOKUSUYLA BİLE İNSANA ŞİFA OLUR”

Özellikle kış aylarında hastalandıklarında tarhana çorbasını tercih ettiklerini söyleyen Serin, “Biz küçükken hastalanınca doktora değil, mutfağa koşardık. Tarhana gerçekten tam bir kış çorbası, doğal bir antibiyotik. Soğuk kış günlerinde içimizi ısıtırdı. Anne eliyle pişen bir kase tarhana, ilaçtan çok daha hızlı iyi gelir. Kokusuyla bile insana şifa olur.” dedi.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Konya Haberleri