Demirören Haber Ajansı’nda (DHA) yer alan haberdeki iddiaya göre; Konya’da çocukluğunda geçirdiği trafik kazası sonucu yüzde 41 fiziksel engeli bulunan ve farklı zamanlarda karıştığı yaralama suçlarından cezaevine giren Resul Can Demir (27), sırasıyla Konya, Tokat ve Kandıra Cezaevine sevk edildi.
Cezaevinde bulunduğu dönemde Demir’e, Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nin yaptığı kurul incelemesiyle anti sosyal kişilik bozukluğu tanısı konuldu. Demir, en son sevk edildiği Tekirdağ F Tipi Kapalı Cezaevi’nde 2 katlı bir koğuşta tek başına tutulduğu hücrede, geçen yılın mart ayında yatak çarşaflarını ranzaya bağlayıp canına kıydı.
TAKİPSİZLİKLE SONUÇLANDI
Demir’in intiharı ile ilgili savcılığın başlattığı soruşturma takipsizlikle sonuçlandı. Bunun üzerine ailenin avukatı İsmail Hakkı Osmançelebioğlu, karara itiraz etti. İtirazın kabul edilmesi üzerine başlatılan soruşturmada cezaevindeki kamera kayıtları incelendi ve olay günü görevli olan infaz koruma memurlarının ifadelerine başvuruldu. Savcılık, bu soruşturma dosyası için de takipsizlik kararı verdi.
Tekirdağ Sulh Ceza Hakimliği’ne yapılan ikinci başvuruda, mahkeme devletin koruma ve gözetiminde bulunan kimselerin kendilerine verdikleri zarardan, kamu kurum ve görevlilerinin sorumlu olacağına dair verilmiş Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi kararlarına işaret ederek soruşturmanın eksik yürütüldüğü belirtilerek ikinci kez verilen takipsizlik kararını bozdu ve dosyayı savcılığa geri gönderdi.
VEDA MEKTUBU KENDİ ELİNDEN Mİ ÇIKTI?
Soruşturmanın genişletilmesini talep ettiklerini ancak kabul görmediğini ifade eden ailenin avukatı İsmail Hakkı Osmançelebioğlu, “Yargıtay'ın ve Anayasa Mahkemesi'nin vermiş olduğu kararlara göre devletin gözetim ve koruması altında cezaevlerinde tutulan kimseler, kendilerine zarar vermekten bile korunacak şekilde orada bulundurulmalı. İntiharın bir ihmal zincirinin neticesi olduğu açık. Savcılığın başlattığı ilk soruşturma taksirli ölüme sebebiyet verme suçundandı. Ancak taksirle ölüme sebebiyet verme suçu yönünden toplanması gereken deliller toplanmadan takipsizlik kararı verildi. İlk soruşturmada incelenen tek husus, Resul Can Demir’in veda mektubunun kendi elinden çıkıp çıkmadığıydı. Biz soruşturmanın genişletilmesini talep ettiysek de bu talebimiz kabul görmedi. Bunun üzerine biz yaşam hakkı ihlali yönünden etkin soruşturma yapılmadığını izah ettiğimiz ve daha önce savcılığa da sunduğumuz dilekçeleri eklediğimiz itiraz dilekçesi ile Sulh Ceza Hakimliği'ne itiraz ettik” dedi.
“24 SAAT KOĞUŞ KONTROL EDİLMEMİŞ”
Cezaevinin güvenlik kamera kayıtlarından Demir’in tutulduğu koğuşun 24 saat kontrol edilmediğini açıklayan Osmançelebioğlu, “Tekirdağ'daki mahkeme başvurumuzu kabul ederek savcılığa deyim yerindeyse işini düzgün yap dedi. Bunun üzerine tekrar bir soruşturma başladı. İkinci soruşturma dosyası açıldı. Bu soruşturma dosyasında ilk soruşturmada toplanması gereken koğuşu gören kamera kayıtları ile koğuşta görevli infaz koruma memurlarının ifadelerine başvuruldu. Kamera kayıtlarından birtakım soru işaretli noktalar tespit edildi. Bunlardan biri müteveffanın bulunduğu koğuşun 24 saatten uzun bir süre boyunca ne sayım, ne kontrol için ziyaret edilmediğiydi. İncelemeler neticesinde müteveffanın 24 saatten uzun bir süre koğuşunun kontrol edilmediği ortaya çıktı. Bunun yanında infaz koruma memurlarının ifadeleriyle kamera kayıtları arasında birtakım çelişkiler de tespit edildi. İnfaz koruma memurları sabah ve akşam sayımlarına gittiklerini söylüyorlar ancak kamera kayıtlarında böyle bir şeyin olmadığı ortaya çıkıyor. Tüm bunlara rağmen savcılık ihmal suretiyle görevi kötüye kullanma suçu yönünden yeterli şüpheye ulaşamadığından bahisle takipsizlik kararı verdi. Biz bu karara yine itiraz ettik. Çünkü zorlamalarla toplanan deliller, görevliler hakkında iddianame düzenlenmesi için ulaşılması gereken şüpheyi ortaya çıkartmıştı” diye konuştu.
“MAHKEME, YARGITAY VE ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARINI ÖRNEK GÖSTERDİ”
Mahkemenin Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi kararlarını örnek gösterdiğini belirten Osmançelebioğlu, şöyle konuştu:
“Burada ihmal suretiyle görevi kötüye kullanma suçunun unsurlarının olduğunu izah ederek, takipsizlik kararının Sulh Ceza Hakimliği tarafından tekrar bozulmasını istedik. Sulh Ceza Hakimliği bizim gerekçelerimizin aynısını söyleyerek, Anayasa Mahkemesi'nin ve Yargıtay'ın vermiş olduğu kararları da örnek göstererek ikinci takipsizlik kararını da bozdu. Sulh Ceza Hakimliği dedi ki; ‘Memurlar görevini yapmış olsaydı, sabah, akşam ve gece sayımları yapılmış olsaydı müteveffanın ölümünün önüne geçilebilir miydi, kendisini asarak intihar eden müteveffanın bu eyleme hazırlık aşamasında fark edilmesi mümkün müydü, bunların araştırılması lazım. Bunun için de adli tıp kurumundan rapor almanız lazım’ dedi. Cezaevi yönetimi ve görevli memurların ihmalini şuradan anlıyoruz: Müteveffa Resul Candemir bu cezaevine bir başka cezaevinden sevk olarak geliyor. Ve sevk sırasında alınan bir rapor var. Sol elini kullanamadığı, yüzde kırk bir oranında fiziksel engelin olduğu ve psikolojik olarak tanısı konulmuş bir rahatsızlığının olduğu bu resmi raporda sabit. Buna rağmen cezaevi yönetimi müteveffayı tek başına, üç kişilik iki katlı bir koğuşa koyuyor.”
“OĞLUM ÖLDÜKTEN SONRA KANSER OLDUM”
Oğlu Resul Can Demir’in ruh sağlığının bozuk olmasına rağmen intiharı kolaylaştıracak malzemelerin yanında bulunduğunu söyleyen Ayfer Demir, “Benim oğlum intihar ettiyse neden kravatını, kemerini, spor ayakkabısının bağcıklarını verdiler. Bir de bize dediler ki oğlunuzun psikolojisi bozulmuş. Madem oğlumun psikolojisi bozuksa neden bunları verdiler. Ben adalet istiyorum. ‘Anne ne olursun beni buradan kurtarın’ diyordu. Benim oğlumun yanına hiç gitmemişler. Benim bu soru işaretlerimi aydınlatsınlar. Oğlumu kaybettikten sonra kanser hastası oldum. Kemoterapi alıyorum 3’üncü evredeyim” diye konuştu.
“ADALET İSTİYORUZ”
Resul Can Demir’in ölümünden 20 gün önce görüşüne giden kardeşi Poyraz Demir, “Biz ağabeyimizin ölümüne inanamadık. Siyasi bir suçlu değil, yüz kızartıcı bir suçlu değil. Ağabeyim ölmeden 20 gün önce görüşüne gittim. CİMER’e yazdığımız yazıyı sordu. Biz adalet istiyoruz. Ağabeyim 2 katlı koğuşta kendi başına kalıyordu. Ağabeyim kendini astığında üstünde kravatı vardı. Benim annem kanser oldu. Biz şikayetçi oldukça dosyaya takipsizlik kararı veriliyor. Biz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar gideceğiz. Kamera kayıtlarını istiyoruz kayıtlarda kayıp var. Benim ağabeyim elinden engelliydi zaten. Görüşteyken dedi ki tırnağımı bile zor kesiyorum dedi. Ağabeyimin odasında bir tane değil, 5 tane çarşaf var” dedi.