Konya’nın bir medeniyeti sonlandıran maden zengini ilçesi

 Muhabir
Tarih boyunca İpek Yolu'nun cazibesiyle medeniyetleri ağırladı. Zengin maden kaynaklarıyla her dönemde ilgi odağı oldu. Farklı inançların izlerini taşısa da hiç biri kalıcı olamadı. İşte Konya’nın yeraltında saray hayatı yaşayan ilçesinin bilinmeyenleri.

Konya’nın Sarayönü ilçesinin kuzeyinde Cihanbeyli ve Yunak ilçeleri, güneyinde Lâdik Dağları, doğusunda Konya merkez, batısında Kadınhanı ilçesi bulunuyor. İlçe merkezi, Konya il merkezine 51 kilometre mesafede.

İlçe toprakları Cihanbeyli platosunun güney uzantısındaki düzlükler üzerinde bulunuyor. Bölge genel olarak ova halinde olmasıyla dikkat çekiyor.

İlçenin güney ve güney batısı Toros Dağlarının bir kolu olan Sultan Dağı uzantısı Lâdik Dağları ile çevrili.

İklim olarak bölge sonbahar, kış ve ilkbahar mevsimlerini yağışlı, yaz mevsimini tamamen kurak geçiriyor.

İLK ÇAĞLARDA SARAYÖNÜ

Sarayönü, tarih boyunca Hititler, Frigyalılar, Romalılar ve Bizanslılar tarafından yerleşim yeri olarak kullanıldı. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Türk yurdu oldu.

İlçe, Kalkolitik Çağ’dan itibaren batı ve kuzey yolları üzerinde önemli bir geçiş noktası olarak dikkat çekiyor.

Sarayönü merkezindeki Pazar, Dedenin, Bağlar ve Yenice höyüklerinde İlk ve Orta Tunç Çağı'na ait çanak çömlek kültürleri bulundu. Başhöyük, Konar, Çeşmelisebil ve diğer höyüklerde ise Tunç ve Demir Çağlarına ait yerleşim izleri tespit edildi.

MÖ 1950-MÖ 1725 yılları arasındaki Asur Ticaret Kolonileri Çağı'nda Konar ve Dedenin höyükleri, Batı Anadolu'ya uzanan önemli bir ticaret yolunun üzerinde yer alıyordu.

Bu dönemi takiben, MÖ 1700-MÖ 1200 yılları arasında hüküm süren Hititler, bölgeyi Aşağı Ülke olarak adlandırdıkları Kızılırmak'ın batısındaki Tarhuntaşşa eyaletinin batı sınırına dahil ettiler.

Tuz Gölü ile Akdeniz arasında bulunan Tarhuntaşşa, Hititler ile batısındaki Arzawa Konfederasyonu arasında tampon bir bölge oluşturarak stratejik açıdan büyük öneme sahipti.

FRİGLER’İN SON KENTİ

Hititler döneminde Batı ve Güney Anadolu'da Luvi kökenli halklar yaşıyordu. Luviler, MÖ III. bin yılın sonlarından MS III. yüzyıla kadar varlıklarını sürdürdü. Ancak, MÖ 1200'lerde Anadolu'ya gelen göç dalgaları, Hitit Devleti'nin yıkılmasına ve yeni bir etnik kimlik olan Friglerin ortaya çıkmasına neden oldu. Frigler, yerli Luvi halklarıyla karışarak bölgeye hakim oldular. MÖ V. yüzyılda Herodot, Kızılırmak'ın batı kesimini Frigya olarak tanımladı. Aynı dönemde, Pers ordusundaki Yunanlı askerlerin tercümanlığını yapan Xenophon, Konya'yı Frigya'nın son kenti olarak adlandırdı.

Friglerin bölgeye yerleşmesi ile birlikte bölge Bizans Döneminin sonlarına kadar Frigya olarak adlandırıldı. Roma Döneminde Sultan Dağlarına Paroreus denilmesinden dolayı bölgeye Prygia Paroreus adı veriliyordu.

Roma Dönemi Frig etkili epigrafik malzemenin doğu sınırı Sarayönü-Altınekin hattındaki yazıtlarda kendini gösteriyor. Bir bakıma coğrafi olarak antik dönemde Frigya’nın, doğuda Lykaonia Ovası ile tabii sınırını Gelemiş ve Tutup geçitlerinin yer aldığı Bozdağlar oluşturuyor.

Sarayönü ile kasaba ve köylerinde Frig Çağını yansıtan Başhöyük, Ertuğrul, Ladik ve İbrahim Dede gibi höyüklerde çanak çömlek parçaları tespit edildi.

ROMA’NIN EGEMENLİĞİ ALTINDA KALDI

Friglerin Kimmerlere yenilmesi sonrası, bölge bir süre göçebe Asya kavimlerinin egemenliğinde kaldı. Kimmerler, Lidyalılar tarafından MÖ VI. yüzyılda Batı Anadolu'dan çıkarılarak Sardes'te bir devlet kurdular. Ancak Lidyalılar, Med ve Pers saldırılarına uğradı.

Lidyalılar Orta Anadolu'da uzun süren savunmaların ardından MÖ 546'da Persler tarafından yenildi. Persler, MÖ 333 yılına kadar bölgede egemen oldu. Bu tarihten itibaren bölge Büyük İskender ve ardılları Helenistik krallıklar tarafından MÖ 129 yılına kadar yönetildi. MÖ 129'da Roma, Asia eyaletini kurarak bölgeyi kontrol altına aldı. Roma'nın egemenliği ise MÖ 25'te Galatya Kralı Amyntas’ın ölümünden sonra kesinleşti.

Helenistik ve Roma dönemlerinde önemli bir kavşak noktası olan Ladik, MÖ III. yüzyılda kentleşti. O dönemde Ladik’e yol güvenliğini sağlayan askerî bir garnizon kuruldu. Roma döneminde ise güçlenen bu yerleşim, küçük bir vilayet olarak idari merkez hâline geldi.

Roma döneminde Laodekeia Katakekaumenē (Yanık Ladik) ya da Laodekeia Combusta, önemli bir yönetim merkezi olarak öne çıkıyor. Burada bulunan bir kitabede yerleşme "Claudiolaodiceia" olarak anılmakta. Amasyalı coğrafyacı Strabon, Augustus dönemine ait bir yolun Efes'ten başlayıp Laodekeia Katakekaumenē'den doğuya geçtiğini belirtiyor.

Bölgede yer alan Sızma, Roma dönemine ait önemli bir ana tanrıça kült merkezi. Bu bölgedeki ana tanrıça, Sızma’nın antik ismi Zizime’den dolayı Zizimene olarak antik kitabelerde geçmekte. Ladik Bayamlı Dağıʼnda da bu döneme ait antik bir açıkhava tapınağı mevcut.

HRİSTİYANLIK SERBEST BIRAKILDI

MS IV. yüzyılda, Bizans Ortodoks Kilise Doktrini'ne aykırı görüşlere sahip Novatian ve Kartiari mezhepleri, suyla vaftiz edilen, sünnet olan ve rahiplerin çocuk sahibi olmasına izin veren bir topluluktu.

Lulius Eugenius, Roma İmparatoru Maximinus Daia'nın Hristiyanlara karşı zulmettiği dönemde, Pisidia Antiokheia'ya vali atanan Valerius Diogenes tarafından işkenceye uğradı. Ancak, 313 Milano Fermanı ile Hristiyanlık serbest bırakılınca Eugenius özgürlüğüne kavuştu. Ardından Ladik’e gelerek burada bir kilise kurdu ve 25 yıl boyunca bu kilisenin başrahibi olarak görev yaptı.

MADEN OCAKLARI GEÇMİŞTE DE AKTİFTİ

Roma Döneminde Ladik ve Sızma’daki maden ocaklarında cıva işletiliyordu. Ancak kentin sonunu bu türden madencilik çalışmaları getirildiği düşünülüyor. Çünkü kente “yanık” anlamında “Katakekaumenē” adının verilmesinin nedeni burada yapılan madencilik faaliyetleri sırasında ormandan elde edilen ağaç kömürü ve sonunda bölgede yapılan yoğun ergitme faaliyetleri. Çırakman mevkiinde Roma Dönemi madencilik faaliyetlerini yansıtan galeri ve işlikler mevcut.

KONYALILAR BÖLGEDE CEMAAT OLUŞTURDU

Ladik, Roma döneminde önemli bir kent olup, yapılarda kullanılan devşirme malzemeler ve Kültür Parkı'ndaki sergilenen eserler, kentin o dönemdeki yaşamı yansıtıyor. Bu malzemeler arasında Ikonion Kilisesi'nden gelen kalıntılar, Konyalıların oluşturduğu bir cemaati temsil ediyor. Ayrıca, Ladik'teki büyük bir markette kullanılan ölçüm taşı, dönemin kumaş, mermer ve metal ticaretinde kullanılan ölçü birimi olarak dikkat çekiyor.

Roma Döneminde Sarayönü ilçe merkezi ve Konuklar Çiftliğinde yerleşim izlerinin yanı sıra birçok mimari ve mezar stellerine ait mermer ve taş parçaları tespit edilmekte. Günümüzde devlet üretme çiftliği olan Konuklar’ın Roma Döneminde imparatora bağlı bir çiftlik olduğu, burada bulunan bir adak taşından anlaşılıyor.

Roma Döneminde Sarayönü ve çevresi önceleri Ankara merkezli Galatya Krallığı içinde iken daha sonra Augustus tarafından MÖ 25 yılında Roma’ya bağlı bir eyalet hâlindeydi. Bizans Döneminde ise Anatolia theması içinde yer alıyordu.

TÜRKİYE SELÇUKLULARI VE BEYLİKLER DÖNEMİNDE SARAYÖNÜ

Konya ve çevresi 1076’dan itibaren Selçuklu hâkimiyetine girdi. I. Haçlı Seferi esnasında başkent Konya’ya taşındı. I. Haçlı Seferi’nde haçlılar, Akşehir üzerinden Konya’ya girdi. 1190’da Selçuklular, Haçlılarla olan mücadelede Ilgın üzerinden Konya’ya doğru geri çekildiler.

Haçlı seferleri sırasında müstahkem yerler dışındaki alanlar, Haçlılar tarafından yağmalandı. Bu dönemde bir rivayete göre, Sarayönüʼnün güneydoğusunda Saidili ile güneyinde Ladik dağları eteğindeki Bozokili (Öziçi) adı ile bilinen iki kasaba halkı Haçlı seferleri sırasında oturdukları yerler Haçlı ordusunun geçiş yolu üzerinde oldukları için, bu ordunun yağmasından kurtulmak istediler. Bu sebeple inlerin bulunduğu “Yukarı” denilen yere göç ettikleri biliniyor. Haçlı ordusunun yağmasından kaçan bu insanlar Sarayönüʼnün kuruluşunda öncü oldular.

OSMANLI DÖNEMİNDE SARAYÖNÜ

Konya ve çevresi Fatih döneminde, XV. yüzyılda, kesin olarak Osmanlı sınırlarına dahil oldu. Bu yüzyıldan itibaren Sarayönü, idari taksimatta Karaman eyaleti sınırları içinde Konya merkeze bağlı Saidili nahiyesinin bir köyü oldu. Saray-ini olarak geçen köyün adı zamanla Sarayönüʼne dönüştü.

1723’te Sarayönü, Konya valisinin hassı oldu. 1.100 kuruşa el-Hâc Mehmet Ağa’ya iltizama verildi. 1844-1845’te Sarayönü yine Saidili kazası sınırları içindeydi. Bu yıllarda 112 hanede yaklaşık olarak 350-400 kişilik bir nüfus vardı. 1875-1878 yılları arasında Saidili’ne bağlı dokuz köyden biri olan Sarayönü, Saidili nahiyesinin Kadınhanı merkez, Atlantı ve Ladik’ten sonra en büyük köydü.

Konya vilayet salnamelerinde Sarayönü’nün 1871-1875’te 132 hanede 416 kişilik bir nüfusu sahip olduğu görülüyor. Daha sonraki yıllarda Sarayönü nüfusunda büyük bir artış meydana geldi. 1889-1891’de 32 hanede 172 kişilik Rumeli muhaciri Sarayönü’ne iskân edildi. 1894-1897’de Sarayönü’ndeki hane sayısı 310’a yükselirken nüfus 1.066 kişi oldu. Bu yıllarda Sarayönü, Saidili nahiyesinin Atlantı ve Lâdik’ten sonra en büyük köyü olma durumunu koruyordu. Sarayönü’nde yaklaşık 50 yıllık süre içinde nüfus ikiye katlandı.

Sarayönü’nde hızlı şekilde nüfus artışının sebebi buraya muhacir iskân edilmesiydi. Ayrıca Sarayönü’nden demiryolu geçmesinden ve bir istasyon kurulmasından sonra köyün gelişimi daha da hızlandı. İstasyon çevresinde yeni mahalleler ortaya çıktı.

DÖNEMİN POPÜLER MESLEĞİ: ZİRAATÇILIK

Osmanlı'nın son dönemlerinde Sarayönü'nün ekonomisi, tarım ve hayvancılığa dayalıydı. 1844-1845 yılı temettüat kayıtlarına göre, köyde en yaygın meslek ziraatçılıktı. Ekili tarım alanı yaklaşık 1.900 dönümdü. Aynı miktarda arazi nadasa bırakılırdı. Köyde hane başına 20-30 dönüm tarım arazisi düşerken, nüfusun %25'inin toprağı bulunmuyordu. Tarımda en çok buğday, arpa, yulaf ve burçak yetiştiriliyordu. Ayrıca, hayvancılık da önemli bir geçim kaynağıydı. Büyükbaş hayvanların yanı sıra koyun ve keçi gibi küçükbaş hayvanlar da yetiştiriliyordu.

Sarayönü’nde, erbab-ı ziraat, sığırtmaç, çoban, amele, hizmetkâr, ırgat ve imam gibi genelde hizmete yönelik meslek grupları vardı. Sanayi ve üretime yönelik meslek grupları bulunmuyordu. XIX yüzyıl sonlarından itibaren Sarayönü’nde halı ve seccade dokumacılığı gelişti. On beş-yirmi kadar halı tezgâhı faaliyet gösteriyordu. Günümüze kadar Sarayönü’nün ekonomik yapısında çok fazla değişiklik meydana gelmedi. Sarayönü’nde tarım ve hayvancılığa dayalı ekonomik yapı devam ediyor.

1844-45 tarihli temettüat kaydında köyde bir imamın görev yaptığı anlaşılıyor. Köyde bu yıllarda bir mescit faaldi.
Çevre köylerden göçler her geçen gün Sarayönü’nün nüfusunu arttırdı.

CUMHURİYET SONRASI DÖNEM

1922’deki idari taksimatta Sarayönü yine Saidili kazası sınırları içindeydi. Cumhuriyet’in ilk yıllarında da Sarayönü’ne muhacir iskânı devam etti. 1925’te Sarayönü’nde Eftim Çiftliği adlı yere Kozana muhacirleri iskân edildi.

1940 yılında Sarayönü’nde belediye kuruldu. İdari taksimatta Kadınhanı’na bağlı bir bucak hâline gelen Sarayönü, 1 Nisan 1959’da ilçe hâline getirildi. Bu tarihten sonra çevresindeki bazı köyler Sarayönü’ne bağlandı.

SARAYÖNÜ’NÜN İPEK YOLUNDAKİ MADENİ: LADİK

Sarayönü ilçesine bağlı bir yerleşim merkezi olan Ladik, Konya-Afyonkarahisar üzerinde. İlçeye olan uzaklığı 7, Konya’ya uzaklığı ise 40 kilometre.

Tarihî kalıntılar, kasabanın Hitit, Roma ve Bizans dönemlerinde önemli bir yerleşim birimi olduğunu gösteriyor.

Ladik, İpek Yolu üzerinde olmasından dolayı Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde önemli bir bölgeydi.

Tarihi boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapan bölge, Kâtip Çelebi’nin Cihânnümâ adlı eserinde düz ve işlek bir yol üzerinde kurulu cami, han ve hamamlarla önemli bir kaza merkezi olarak tanımlanıyor. Evliya Çelebi ise Seyahatnâme’sinde, Celali ve Cemali zulmünden dolayı bölgenin zamanla küçülerek bir kasabacığa dönüştüğünü belirtiyor. XIX. yüzyılda buradan geçen seyyahlar ise halkın örtü, halı ve aba üretimiyle uğraştığı biliniyor.

Bölgedeki tarihî kalıntılar, buranın Selefki, Roma ve Hitit uygarlıklarının egemenliğinde olduğunu ortaya koyuyor. Antik dönemde Laodikeia olarak bilinen bu yer, Roma İmparatorluğu’nun doğuya uzanan yol ağının önemli bir noktası olarak stratejik bir öneme sahip.

Ladik cıva, kurşun, mermer, bakır ve gümüş yatakları ile madencilik açısından da önemli bir konumda.

SARAYÖNÜ CAMİLERİ

Sarayönü camileri, tarihi geçmişi ve eşsiz işlemeleriyle göz kamaştırıyor. Ziyaretçilere tarihi dokusunu ve benzersiz mimarisini sunan camiler, hem yerli hem de yabancı turistlerin ilgisini çekiyor. Sarayönü'nün bu kültürel mirası, bölgenin zengin tarihini yansıtarak, ziyaretçilerine görsel bir şölen sunuyor.

Sarayönü’ndeki Camiiler:

Hatip Camii, Kurşunlu Camii, Küçük Alioğlu Camii, Ladik Kaşı Camii, Ladik Ulu Camii, Pir Hüseyin Bey Camii.

YILANCIK TEKKESİ

Pir Hüseyin Bey Caddesi’nde yer alan bir tekkenin mevcut yapısı, taştan inşa edilerek betonarme tavanla desteklenen dikdörtgen planlı bir yapı olarak karşımıza çıkıyor. Yapının boyutları ise 5,65 x 3,00 metre olup, doğu cephesinde bir kapı, güneybatı cephesinde ise demir parmaklıklı bir pencere bulunduruyor.

İçeride, biri güneydoğu ve diğeri kuzeybatı kenarda olmak üzere iki mezar yer alıyor. Mezar sandukalarının üzeri basit bezlerle örtülerek şahide olarak antik sütun parçaları kullanılmış. Kuzeybatı kenarındaki mezarın şahidesi, üzerine yazı yazılmış antik bir sütun parçasından yapılarak, kısmî olarak batı cephe duvarının dışında görülüyor. Şahidenin kitâbesine göre, mezar 1480 yılı eylül veya ekim ayında yapılmış.

ZENGİ MAĞARALARI

Sarayönü İlçesi’nde bulunan Büyükzengi Mağarası, tarihi ve turistik açıdan önemli bir yer teşkil ediyor. Büyükzengi Mahallesi’nin doğusunda, tepe yamacında yer alan mağaranın, Roma öncesi döneme ait kayalara oyulmuş yapılar olduğu rivayet ediliyor.

Yapılan araştırmalar, mağaranın ve çevresindeki yerleşimlerin Roma ve Bizans dönemlerinde kullanıldığını gösteriyor. Kayaların kolayca işlenebilmesi nedeniyle mağaraların insanların el yapımı olduğu anlaşılıyor. İç duvarlarında yer alan kabartma ve işlemeler, tarihi zenginlikleri gözler önüne seriyor. Ancak definecilerin talanı, bu değerli eserlerin büyük zarar görmesine yol açıyor.

TARİHİ TREN İSTASYONU

Sarayönü Tren İstasyonu, II. Abdülhamid’in emriyle yapılan Anadolu-Bağdat Demiryolu projesi kapsamında inşa edildi. 29 Temmuz 1896'da Konya’ya ulaşan Anadolu Demiryolu hattı ile hizmete açılan istasyon, günümüzde Konya ve İzmir yönüne günde iki sefer düzenliyor.

Mimari olarak dönemin tipik istasyon binalarına benzeyen iki katlı yapının orta kısmı, idare ve gar şefliği olarak kullanılıyor. Yaklaşık 120 yıllık geçmişe sahip olan Sarayönü Garı, her köşesinde tarihten izler taşıyor.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Konya Haberleri