On bir ayın sultanı Ramazan ayında tutulan oruç, Hz. Adem (as)'in şeriatı da dahil eski peygamberlerin şeriatlerinde vardı.
Oruç ne zaman farz kılındı? Hoşgörünün simgesi orucu nasıl nitelendiriyordu?
Ramazan orucu, İslam'ın 5 temel ibadetinden biri olarak Medine döneminde, Hicret'in 2. yılında farz kılındı. Peki Ramazan Ayı'nın Mevlana'daki önemi ve orucun insan üzerindeki faydaları neler? İşte merak edilen tüm soruların cevapları...
İLK RAMAZAN ORUCU NE ZAMAN TUTULDU?
İlk olarak Hz. Adem (as)'e emredildi. İslam alemi için mübarek kabul edilen Ramazan orucu, Medine döneminde, Hicret’in 2. yılında, Şaban ayında farz kılındı. Bu önemli düzenlemeyi bildiren ayetler, orucun iman edenler için Allah’a karşı gelmekten sakınmaları adına farz kılındığını ifade ediyor.
Orucun farz kılındığını bildiren ayetlerin meali şöyledir:
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte gönülden kim bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. (O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir” (Bakara, 183-185).
Ramazan orucu, aynı zamanda Kur’an’ın indirildiği, insanlara hidayet rehberi olarak sunulduğu bir ay olan Ramazan’da farz kılındı. Bu mübarek ayda oruç tutmanın, Allah’ın rızasına ulaşmak ve şükretmek için önemli olduğu vurgulandı.
Ramazan orucunun farz kılındığı ilk yıl, aynı zamanda Bedir Savaşı’yla çakışıyordu. Bedir Gazvesi, Hicret’in 2. yılının 17 Ramazan’ında (14 Mart 624) gerçekleşti.
Peygamber Efendimiz, Bedir’e 12 Ramazan’da Medine’den hareket etmişti. İlk Ramazan orucu ise 26 Şubat 624’te başladı ve ilk Ramazan Bayramı, 27 Mart 624 tarihinde kutlandı. Bu dönemde, aynı zamanda fıtır sadakası yükümlülüğü de getirildi.
RAMAZAN KELİMESİNİN SÖZLÜKTEKİ ANLAMI
Ramazan kelimesi, kökeni Arapça "ramad" (sıcak, yanmak, kızgınlık) kelimesine dayanıyor. Bu anlamlar, sıcak yaz günlerinde güneşin etkisiyle toprağın çok ısınmasından veya yalınayak yürürken ayakların yanmasından geliyor. Ramazan, ayrıca "güneşin güçlü ısısından fazla kızmış yer" anlamındaki "ramdâ'" kelimesinden türetilmiş olabileceği düşünülüyor. Bu ayın isminin, genellikle "şehr" (ay) kelimesine eklenerek "şehru ramazân" olarak kullanıldığı belirtiliyor.
Ramazan’ın, İslam öncesi Arap toplumlarında farklı isimlerle anıldığı, örneğin Âd ve Semûd kavimlerinde "deymur" ya da "ẕeymur" gibi adlar kullanıldığı, Araplar’ın İslam’a kadar bu ismi benimsemiş oldukları belirtiliyor. İslam döneminde ise "ramazan" ismi, hicri takvimin ay adları arasında yer almaya başladı.
Ramazan’a verilen bu adın, genellikle mevsimsel bir anlam taşıdığı kabul ediliyor. Çünkü Ramazan, özellikle sıcak ve yakıcı bir döneme denk geliyor. Kamerî takvimdeki diğer ay adlarının da mevsimlerle ilişkili olduğu göz önüne alındığında, Ramazan’ın da bu sıcak mevsime denk geldiği için bu ismin verildiği anlaşılıyor.
Bazı yorumcular ise Ramazan’ın adını, oruç tutulan bu ayda açlık ve susuzluğun etkisiyle insanların içinin yanması, oruç hararetiyle günahların temizlenmesi gibi İslami bir bakış açısıyla açıklıyor. Ancak, bu açıklamalar daha çok İslam sonrası yapılan yorumlar olup, tarihsel gerçeklerle çelişebiliyor.
ORUÇ İBADETİNİN HİKMETİ VE FAYDALARI
Oruç, İslam dininde sadece bir ibadet değil, aynı zamanda insanın ruhunu arındıran, nefsini kontrol altına almasını sağlayan ve takvaya ulaşmasına yardımcı olan bir eylem. Kur’an-ı Kerim’de oruç, "takvaya erişmek" amacıyla farz kılındı. Oruç, kişinin ruhsal arınma sürecine katkı sağlayarak nefsin kötü isteklerinden sıyrılmasına yardımcı olur. Sadaka ve zekât gibi diğer ibadetler gibi oruç da insanı yüceltir ve arındırır.
Oruç, aynı zamanda sabır ve irade eğitimidir. Kişinin isteklerine karşı koyarak iradesini güçlendirir. Dinî ibadetlerin genelde iradesi güçlü kişiler tarafından yerine getirilebileceği göz önünde bulundurulduğunda, oruç bu alandaki en önemli eğitim aracı. Oruç, aynı zamanda kanaat, israfın önlenmesi ve Allah’a olan şükrün artırılması gibi değerleri pekiştiriyor.
Ramazan ayı, insanların manevi olarak yükselmesine, günahlarının affedilmesine ve Allah’a daha yakın olmalarına fırsat tanıyor. İftar ve sahur saatlerinde hayatı disipline etme imkânı sunuyor. Ayrıca oruç, bedenin zekâtı olarak vücudu zararlı unsurlardan temizleyerek sağlık açısından da fayda sağlıyor.
Ramazan, aynı zamanda ümitsiz insanlara umut verir, çocuklara dini öğretir ve insanların ruhsal olarak güçlenmesine yardımcı olur. Oruç tutmanın fıkhına uygun şekilde yerine getirilmesi, ibadetin hikmetlerine ulaşılmasına katkı sağlar.
RAMAZAN AYININ BAŞLAMASI VE BİTİŞİ NASIL ANLAŞILIR?
Ramazan ayının başlangıcı ve bitişi, Kamerî takvime göre ayın hareketlerine dayalı olarak belirleniyor. Peygamber Efendimiz hilalin gözle görülmesi gerektiğini belirterek o dönemde bu yöntemin en sağlıklı çözüm olduğu belirtiyor. Bununla birlikte, başka bir rivayette ayın 29 veya 30 gün sürebileceği de ifade ediliyor.
Kur'an'da da ayın hareketlerinin, zaman ölçüleri ve yılların sayısını belirlemek için kullanıldığı belirtiliyor. Günümüzde ise teknolojik gelişmeler sayesinde, astronomik hesaplamalarla Ramazan ayının başlama ve bitişi daha kesin bir şekilde tespit ediliyor. Bu nedenle, hilalin gözlemi dışında hesapla belirleme yöntemi de geçerli.
HAZRETİ MEVLANA’YA GÖRE ORUCUN ANLAMI
Mesnevî-i Şerif’inde ve Dîvân-ı Kebir’inde “Oruç sevdası bambaşka bir sevdadır” diyen Mevlânâ, orucu çok özlediğinden ve hasretle beklediğinden bahsediyor. Bazen ise orucu bir “ana” gibi görüyor.
Hz. Mevlânâ, oruç ve Ramazan hakkında derin bir sevgi ve özlem duygusuyla bahsediyor. Oruç, yalnızca yemek ve içmekten kaçınmak değil, aynı zamanda kötü söz ve işlerden de uzak durmayı gerektiriyor.
Mevlânâ, orucu, nefsi ve şeytanı zayıflatarak, insanın manevi yönünü güçlendiren bir ibadet olarak görüyor. Oruç, insanı Allah’a daha yakın kılar, sabrı öğretir ve manevi arınma sağlar. Ramazan ayına neşeyle girilmeli, şükredilmeli.
Oruç, Allah’a olan sevgi ve imanla doğrudan ilişkili. Kötü niyet ve riya ile yapılan ibadetler ise kabul edilmez. Zekât, oruç ve diğer ibadetler, içtenlikle yapılan ameller olduğundan insanı manen olgunlaştırıyor.
Mevlânâ'ya göre, oruç, insanı helalden sakındırır, haramdan uzak tutar ve gönlü temizler. Rahmet, kötülükleri aşarak insanı arındırır.
RAMAZAN VE ORUÇ İLE İLGİLİ BAZI AYETLER
Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç tutmak size de farz kılındı. Umulur ki böylece günah ve fenâlıklardan korunursunuz. Bakara / 183. Ayet
Oruç sayılı ve belli günlerde tutulur. Ancak bu günlerde hasta olup veya yolculuğa çıkıp da oruç tutamayanlarınız, tutamadığı oruçları diğer günlerde tutar. Oruca dayanamayanlara ise, tutamadıkları her gün için bir fakiri bir gün doyuracak kadar fidye gerekir. Kim de, gönlünden koparak birden fazla fakiri doyurur veya fidye miktarını artırırsa, kendisi için daha hayırlı olur. Ama her şeye rağmen oruç tutmanız, bir bilseniz, sizin için elbette daha hayırlıdır. Bakara / 184. Ayet
Orucun farz kılındığı ramazan ayı, insanlara hidâyet rehberi olup onlara doğru yolu gösteren ve hakkı bâtıldan ayırıcı en açık delilleri ihtiva eden Kur’an’ın indirildiği aydır. İşte bu sebeple içinizden ramazan ayına erişen orucunu tutsun. Ancak hasta veya yolcu olup da oruç tutamayan kimse, tutamadığı oruçları başka günlerde tutsun. Allah sizin için kolaylık diler, fakat zorluk dilemez. Bütün bunlar sayıyı tamamlamanız, size doğru yolu gösterdiği için Allah’ın yüceliğini tanımanız ve O’na şükretmeniz içindir. Bakara / 185. Ayet
Oruç gecelerinde eşlerinizle ilişkide bulunmanız size helâl kılındı. Onlar sizin için bir elbise, siz de onlar için bir elbise durumundasınız. Allah, nefislerinize karşı koyamayacağını bildiği için tevbenizi kabul edip sizi bağışladı. Bundan böyle eşlerinizle beraber olabilir ve Allah’ın sizin için takdir buyurduğu nesli arzu ve talep edebilirsiniz. Fecrin, beyaz ipliğe benzeyen aydınlığı siyah ipliğe benzeyen gece karanlığından ayrılıncaya kadar bütün gece yiyin için. Sonra güneş batıp akşam namazı vakti girinceye kadar orucu tamamlayın. Mescitlerde itikâfa çekildiğinizde eşlerinizle geceleri bile ilişkide bulunmayın! Bunlar Allah’ın belirlediği sınırlardır; sakın bu sınırlara yaklaşmayın! İşte Allah insanlara âyetlerini böylece açıklamaktadır ki, günahları terkedip kendisine karşı gelmekten sakınabilsinler. Bakara / 187. Ayet
Başladığınız haccı ve umreyi Allah rızâsı için tamamlayın. Eğer bir engel çıkar da tamamlayamazsanız, o zaman maddî durumunuza uygun bir kurban gönderin. O kurban, yerine varıp kesilinceye kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Aranızdan hastalanan veya başında bir rahatsızlığı bulunduğu için vaktinden önce tıraş olma zorunda kalanlar ise fidye olarak ya oruç tutsun ya sadaka versin veya kurban kessin. Emniyet ve genişlik içinde olduğunuzda, içinizden kim hac zamanına kadar umre yaparsa, maddî durumuna uygun bir kurban kessin. Kurban kesemeyenler ise üçü hacda, yedisi de hacdan döndükten sonra olmak üzere tam on gün oruç tutsunlar. Bu hüküm, Mescid-i Harâm civârında oturmayanlar içindir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki, Allah’ın cezası pek şiddetlidir. Bakara / 196. Ayet
Bir mü’minin diğer bir mü’mini öldürmesi olacak şey değildir. Fakat yanlışlıkla olabilir. Kim yanlışlıkla bir mü’mini öldürürse, cezası, mü’min bir köleyi azat etmesi ve ölenin ailesine diyet ödemesidir. Ancak ölenin ailesi bağışlarsa, diyet ödemesi gerekmez. Şâyet ölen mü’min olmakla birlikte size düşman olan bir kavimden ise, öldürenin cezası, sadece mü’min bir köleyi azat etmesidir. Eğer öldürülen kişi, aranızda anlaşma bulunan kâfir bir kavimdense, o takdirde ceza, ölenin ailesine diyet ödemesi ve mü’min bir köleyi azat etmesidir. Bunları yerine getirmek için yeterli imkânlara sahip olamayan, bunun yerine peş peşe iki ay oruç tutmalıdır. Allah bu cezaları, yanlışlıkla adam öldüren kimsenin tevbesini kabul etmek için koymuştur. Allah, hakkiyle bilen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır. Nisâ / 92. Ayet
Allah kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sorumlu tutar. Bunun kefâreti, ailenize yedirdiğinizin orta hallisiyle on fakiri bir gün sabah akşam doyurmak veya giydiğiniz orta hallisiyle onları giydirmek yahut bir köleyi hürriyetine kavuşturmaktır. Buna gücü yetmeyen üç gün oruç tutmalıdır. İşte yemin ettiğinizde onu bozmanın kefâreti budur. Bununla birlikte, yeminlerinize bağlı kalıp gereğini yerine getirin. Şükredebilmeniz için Allah size âyetlerini işte böyle açıklamaktadır. Mâide / 89. Ayet
İman edenler! İhramlı iken av hayvanlarını öldürmeyin. İçinizde kim bu halde iken kasten bir hayvanı öldürürse, yaptığı işin vebâlini tatması için verilecek ceza şudur: Ya içinizden iki âdil kimsenin kararıyla öldürdüğü ava eş değerdeki bir hayvanı Kâbe’ye ulaştırarak kurban etmek veya kefâret olarak fakirleri doyurmak yahut ona denk gelecek şekilde oruç tutmaktır. Bu konuda geçmişte yapılan hataları Allah affetmiştir. Fakat kim tekrar o günahı işlerse, Allah bunun intikamını ondan alır. Çünkü Allah, kudreti dâimâ üstün gelendir, intikam alandır. Mâide / 95. Ayet
Köle azat etmek için imkân bulamayan kişi, hanımıyla cinsî münasebetten önce hiç ara vermeden iki ay oruç tutmalıdır. Buna gücü yetmeyen de altmış fakiri doyurmalıdır. Bu hükümler, Allah’a ve Rasûlü’ne imanınızı ispat etmeniz için konulmuştur. Bunlar Allah’ın çizdiği sınırlardır. Bu sınırları kabul etmeyen kâfirler için ise can yakıcı bir azap vardır. Mücâdele / 4. Ayet
Bunlar, tövbe edenler, ibâdet edenler, hamdedenler, oruç tutanlar, rükû’ ve secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın koyduğu sınırları hakkıyla koruyanlardır. Mü’minleri müjdele. Tevbe / 112. Ayet