Konya’nın da aralarında bulunduğu 7 ilde şifahaneleri inceleyen Amerikalı doktor Rania Awaad, vakıf kültürüne çok şaşırdı.
Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden psikiyatrist, aynı zamanda Stanford Müslümanlar ve Ruh Sağlığı Laboratuvarı Direktörü ABD'li psikiyatrist Dr. Rania Awaad, İstanbul başta olmak üzere Konya, Kayseri, Sivas, Bursa, Amasya ve Ankara'daki Osmanlı döneminden kalma şifahanelerle ilgili incelemelerde bulundu.
Awaad, İslam hukuku üzerine de eğitim aldığını ve İslam medeniyetindeki Darüşşifa konsepti üzerine çalışmalar yürüttüğünü söyledi.
"ŞİFAHANELER AYNI ZAMANDA İNSANA DAİR TÜM DUYULARA HİTAP EDERDİ"
Awaad, şifahanelerin İslam geleneğine dayanan kurumlar olduğuna işaret ederek, "Bunları sadece dönemin hastanesi olarak değerlendirmek yeterli olmaz. Çünkü şifahaneler aynı zamanda insana dair tüm duyulara hitap ederdi, doğanın güzelliğiyle görme duyusu, güzel su sesi ve kuş sesi ile işitme duyusu gibi. Ayrıca bugün modern psikolojide eksik olan bir şey olarak ruhun, nefsin şifasına odaklanırdı." diye konuştu.
“BUGÜN HALA BİR ÇOĞU AYAKTA DURUYOR”
Şifahanelerin tarih boyunca genellikle Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde yaygınlık kazandığını belirten Awaad, şöyle devam etti:
"Bugün hala birçoğu ayakta duruyor. Ben de aslında bu konuyla ilgili bir kitap yazıyorum, bu yüzden onları yerinde incelemek için Türkiye'ye geldim. Kitabın amacı, bu şifa kurumlarına ilham veren kavramın ne olduğunu ve özellikle zihinsel hastalıkları nasıl tedavi ettiklerini incelemek. Çünkü İslam medeniyeti öncesi hastanelerde zihinsel rahatsızlığı olan insanlar önemsenmemiş, ancak çok sonraları akıl veya aklın korunması hakkındaki ilkelere önem verildiği için hasta olanların tedavi edilmesine büyük önem verilmiş."
"VAKIF KÜLTÜRÜNÜN NE KADAR GENİŞ OLDUĞUNA GERÇEKTEN ŞAŞIRDIM"
Dr. Rania Awaad, kitap projesi kapsamında Türkiye'deki şifahaneleri gezdiğine değinerek, "Geçtiğimiz yıl Adana'ya gitmiştim, harika bir deneyimdi. Araştırmalarımı gerçekten değiştiren bir ziyaret oldu. Mümkün olduğunca çok şifahane görmem gerektiğini anladım ve bu yıl da Bursa, Kayseri, Sivas ve Amasya'ya gittik. Şimdi de İstanbul'da Haseki, Süleymaniye ve Üsküdar'daki şifahaneleri geziyoruz." açıklamasını yaptı.
Araştırmaları sırasında kendisini şaşırtan pek çok detaya rastladığını dile getiren Awaad, şunları kaydetti:
"O yıllarda vakıf kültürünün ne kadar geniş olduğuna gerçekten şaşırdım. Tüm belgeler duruyor, inşa ediliş sebeplerinden, hangi sultanın anısına veya bütçesiyle yapıldığına kadar bütün detaylara yer verilmiş. Gerçekten ilginç olan şey, toplumda hasta olan insanları iyileştirmeye olan inançlarıydı. Onların ne yediklerine, hangi ilaçları aldıklarına, aynı zamanda temiz bir ortamda taze hava ile bulunmalarına dikkat ediyorlardı ve ruhlarını tamamen iyileştirmeyi amaçlıyorlardı. O kadar detaylı belgeler var ki doktorların ne kadar ücret alacakları bile belirtilmiş."
Awaad, şifahanelerin bütünleyici şifa anlayışıyla tasarlandığına dikkati çekerek, "Mesela su terapisinin çok yaygın olduğunu gördük. Bununla birlikte ses terapisi, makam veya tonların kullanımına dikkat ediyorlardı. Birisi çok depresifse, onları yukarı çıkaran bir ton çalınırdı veya birisi çok kaygılıysa, sakinleştiren bir ton çalınırdı. Türkiye'ye gelince şifahanelerin aslında erken dönem 1900'lere kadar hastane olarak kullanılmaya devam ettiğini anladık. Daha önceki araştırmalarda, bunların artık kullanılmadığı, ihmal edildiği ve modern tıp tarafından değiştirildiği söyleniyordu. Ancak aslında modern tıpla paralel olarak hala kullanıldığını gördük." değerlendirmesinde bulundu.
"PSİKOLOJİ ÇALIŞMALARI MÜSLÜMANLARIN MİRASININ BİR PARÇASI"
Akademide psikoloji tarihinin tamamen Avrupa merkezli bir bakışla yazıldığını aktaran Dr. Awaad, şunları söyledi:
"Psikolojinin çoğunun Avrupa'da başladığı ve zihinsel rahatsızlık keşiflerinin Avrupalılar tarafından yapıldığı söyleniyor. Oysa benim yaptığım bazı araştırmalar ve yayınlardan bazıları gösteriyor ki, obsesif kompülsif bozukluk veya fobi üzerine çalışmaları olan Ebu Zeyd el-Belkhi gibi isimlerin yazıları Avrupalılardan bin yıl öncesine dayanıyor. Yani 19. yüzyıl değil, 9. yüzyıl. Bu çok önemli. Çünkü o yıllarda da insan psikolojisinin nasıl çalıştığını anlama konusunda bir ilgi olduğunu anlayabilirsiniz."
Awaad, psikoloji çalışmalarının İslami bir bakışla yapılabileceğini göstermek istediğinin altını çizerek, "ABD'de birçok Müslüman bugün kendisini psikolojiden kopuk hissediyor. Bunu Batı psikolojisi olarak adlandırıyorlar veya 'bu bizim için değil' diyorlar ama aslında araştırmalar bunu Müslümanların da yaptığını gösteriyor. Psikoloji çalışmaları Müslümanların mirasının bir parçası. İslam medeniyeti güzel bir şifa mirasına sahipti ve bunu şifahaneler ile görüyorsunuz. Bu nedenle, psikoloji hakkındaki anlatıyı değiştirme ve aynı zamanda Müslümanlar için anlaşılabilir hale getirme konusundaki ilgim buradan kaynaklanıyor." ifadelerini sözlerine ekledi.
KONYA ŞİFAHANESİ: ALÂEDDİN DARÜŞŞİFASI VE SAKAHANE MESCİDİ
Kılıçarslan Şehir Meydanı’nda bulunan ve günümüzde “Sakahane Mescidi” dışındaki bölümleri mevcut olmayan Alâeddin Dârüşşifası, Selçuklu ve Osmanlı devrinde sağlık kuruluşu olarak kullanıldı.
Günümüzde mescidi dışındaki bölümleri mevcut olmayan Konya Alâeddin Darüşşifası, Alâeddin Tepesi’nin kuzeyinde, Ferhuniye Mahallesi ile Sakahane Mahallesi’nin kesiştiği noktada idi.
Günümüzde Şehir Meydanı içerisinde kalan bu yere Alâeddin Darüşşifası’ndan dolayı Sakahane (Şifâhâne) Mahallesi deniliyordu. Alâeddin Darüşşifası, Selçuklu ve Osmanlı devrinde bir çok bölümü içeren sağlık kuruluşu olarak kullanılmıştır.
Konya Alâeddin Darüşşifası’nın bitişiğinde II. Kılıçarslan (ö. 1292)’ın hayrı olarak bilinen Büyük Bimarhane/Maristan-ı Âtik adı ile anılan ikinci bir sağlık kuruluşu daha vardı ki bu, Konya’nın bîmarhânesi/tımarhanesi idi. Osmanlı döneminde her ikisi de hizmet veriyordu.
Vakfiyesi şimdilik tesbit edilemeyen Konya Alâeddin Darüşşifası’nın Türkiye Selçukluları sultanlarından 1. Alâeddin Keykubat (1220-1237) tarafından yaptırıldığı, Selçuklu belgelerinde ise, “Alâeddin Dârü’ş-şifâsı” denmesinden anlaşılmaktadır. Kitabesine göre, inşâ tarihi 1221’dir.