Uzun yıllardır İran üzerine çizilen tablo, büyük laflar eden ama küçük adımlar atan bir devletin resmiydi. Evet, konuşuyordu. Çokça tehdit ediyor, büyük sözler söylüyordu. Ama icraat kısmına gelince ya geri çekiliyor ya da cılız tepkilerle süreci idare ediyordu. Hele hele İsrail karşısında… Son otuz yıldır İsrail vuruyor, İran sadece demeç yayımlıyordu.
Ama tarih bazen bir kırılma ânı oluşturabilir. İsrail’in ani ve doğrudan saldırısı bu kırılmayı doğurdu. Ve İran ilk defa yüksek perdeden gelen bir saldırıya sadece sözle değil, füzeyle cevap verdi. Üstelik daha önce görülmemiş menzilde, daha önce test edilmemiş güçte silahlarla… Dünya bu son hamleyle İran’ın çetin cebiz olduğunu anladı.
İran’ı Gazze, Filistin, Lübnan, Ürdün ya da Suriye ile karşılaştıranlar kaybetti. Binlerce yıllık bir devlet geleneği, kökleri Pers İmparatorluğu’na dayanan bir millet refleksi ve on yıllardır ambargoya rağmen geliştirilmiş bir savunma sanayii… İran’ın tepkisi sadece füzelerle değil, diplomaside de, algı yönetiminde de kendini gösterdi. Ve şimdi dünya artık net bir şey söylüyor: İran hafife alınacak bir ülke değilmiş.
Ama mesele sadece İran’ın gücü değil. Asıl mesele İsrail’in kırılganlığı. Bugüne kadar “köpeksiz köyde değneksiz gezen adam” misali bir profil çizen İsrail, artık kendi kırılganlığıyla yüzleşiyor. Demir Kubbe dedikleri o meşhur hava savunma sistemi, 7 Ekim’de Hamas tarafından sınanmıştı. Şimdi ise İran tarafından yerle bir ediliyor. Her gün İsrail’in kalbine düşen füzeler, sadece betonu değil, psikolojik üstünlüğü de parçalıyor.
İsrail’in elinde tek bir seçenek kaldı: Amerika Birleşik Devletleri. Onsuz bu savaşı sürdüremez. Zaten bugün İsrail, savaş uçaklarını İran hava sahasında havada tutmak için dahi Amerika’nın havada yakıt ikmaline muhtaç. Yani İsrail için bu savaş, aynı zamanda bir bağımlılık testi. Amerika’nın savaşın içine tam anlamıyla girmesi hâlinde elbette dengeler değişebilir.
Trump her ne kadar savaşın dışında olduklarını söylese de, yaptığı açıklamalarla ABD’yi savaşın göbeğine çekiyor. İran’a şartsız teslim çağrısı yapıyor. Ama tarih göstermiştir ki, köklü devletler teslim olmaz. Zorlansa da, yıpransa da direnirler. İran da bu geleneğin temsilcisi olduğunu, belki de ilk kez bu kadar net gösteriyor.
Bu savaş nereye gider bilinmez. Ama bilinen bir şey var: İsrail artık hiçbir zaman eski rahatlığında olamayacak. İran ise artık “blöf müydü” tartışmasını kapattı. Ve belki de bu savaşın en büyük kazananı, savaşın dışında kalan ama ders çıkaran ülkeler olacak.