Bazı şairlerin elinde gaybın anahtarı vardır
Çözüverirler içimizdeki gizli..
Bazı şairlerin şiirlerinde serin ormanlar vardır;
Serinletir içimizi…
“Zambaklar en ıssız yerlerde açar” der mesela, biz ıssızlığımızdan yalnızlığımızdan bir zambak olma umuduyla şikayetçi olamayız…
Bazı şairlerin görünmez elleri vardır
En zor zamanınızda omzumuzda bulduğumuz!
“Seni yok sayacaklar, sen daha çok var olacaksın” der, yok sayanlara inat her şeye yeniden başlarız.
O gidince anladım, bazı şairler gençliğimizin en güzel hediyesi gibi asılıdır duvarlarımızda…
Bazen bir gölge gibi geçerler evimizden hiç olmadık zamanlarımızda… Yontula yontula anne olurken lime lime olmuş kalplerimizden dökülüverir kelimeleri;
“Bir kadını al onu yont yont anne olsun
Her kadın acıma anıtı bir anne olsun
Çocuklara açılan mavi kırmızı pencere anne
Sen bu şehrin sokaklarından geç sonsuz pencerelerle
Bir insanı al onu çöz çöz çocuk olsun”
O gidince anladım.
Bazı şairlerin görünmez kolları vardır, kaldırıveriler gönlümüzdeki yükü; Çiçek sandığımız sevda kurşun gibi ağır olsa da zor gelmez taşımak…
“Ben çiçek gibi taşımıyorum göğsümde aşkı
Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum
Gelmiş dayanmışım demir kapısına sevdanın
Ben yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşıyorum
Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum”
O gidince anladım,
Yoldaşım olan şiirlerin sahipsiz kaldığını…
O gidince anladım
Sezai Karakoç’un hayatımdaki varlığını….