Galatasaray maçıyla birlikte düşüşe geçtik. O güne kadar bırakın yenilmeyi kalemizde bir gol bile görmemiştik. İlk golü o maçta yedik.
Maçı yorumlarken “iyi oynadık, penaltı kaçırdık, golümüz verilmedi, hakem hatalıydı” şeklinde gerekçeler üretebiliriz. Ama bunun bize ne faydası olacak. Gerekçesi doğru olana kimse puan vermiyor. Kendi sahamızda 3 puan kaybettik.
Maça baktığımızda İlhan Hoca’nın dediği gibi bırakın yenilgiyi beraberliğe üzüleceğimiz bir oyun sergiledik. Maalesef futbol bu... İyi oynamak değil gol atmak puan getiriyor.
Maçın bitimiyle birlikte kahrolan bir seyirci gözlemledik. Nasıl kahrolmasın ki? Oyun da, pozisyonlar da, istatistikler de göz önünde....
Geçen hafta son dakika Antalya’ya attığımız goldeki sevincimizin tersini yaşadık. Galibiyet golünü atmaya hazırlandığımız dakikalarda golü yedik.
Artık , ‘ vah vah, tüh tüh’ demenin vakti değil. Yaraları sarmanın vakti.
Yaralar nasıl sarılacak? Son haftalardaki hatalarımızı teşhis edip onları telafi ederek...
Hocaya ve teknik heyete büyük iş düşüyor. Önce psikoloji ile başlamak lazım. Futbolcuların bu maçtan sonra ciddi manada üzüldüklerini tahmin edebiliyorum. Bu olumsuzluğu gelecek haftalara taşımamak gerekir. Yaralar bir sonraki maçtan galip ayrılarak pansuman edilebilir. Ama asıl tedavi kalıcı tedbirlerle gerçekleşir. Defanstaki zaaflarımıza ve forvet hattına odaklanmamız gerekir. Transferin henüz sona ermediği ilk haftalarda forvet eksikliğimizi yazmıştık. Zaten bu işi bilen herkes de benzer şeyler kaleme almıştı.
Şimdiden devre arası transfer için hazırlık yapmakta fayda var. Ligin ikinci yarısı birinci yarıya benzemez. Tüm takımlar can havliyle oynayacak. Kış şartlarında oluşabilecek muhtemel sakatlıklar da göz önüne alındığında bazı mevkileri iyi alternatiflerle güçlendirmekten başka çare yok. Bizden söylemesi...