Cumartesi günü oynanan Trabzonspor - Konyaspor maçı için Trabzon’a gittik.
Maçtan bir gün önce şehre adım attığımızda, gezme fırsatımız oldu ve gördüğümüz manzara, futbolun sadece bir oyun değil, bir yaşam biçimi olduğunu gözler önüne serdi.
Şehir Trabzonspor’u destekliyor. Herkesin kalbinde bordo-mavi var.
Sokaklar ışıklı logolarla, duvarlar yazılarla dolu; insanlar Trabzonspor ürünleriyle geziyor, toplu taşımalar bile bordo-mavi renklere bürünmüş durumda.
Dükkanların camlarındaki bayraklar şehrin her köşesinde takımın varlığını hissettiriyor.
Bence Trabzonspor’u “dört büyükler” kategorisine sokan asıl güç, işte bu şehir desteği. İnsanlarla sohbet ederken gördük ki, sadece kendi takımlarına değil, Konyaspor’a karşı da sıcak bir yaklaşım var.
Birkaç esnafla konuştuk; Konyaspor’a ve Çağdaş Atan’a sevgileri olduğunu, Konyaspor’un da başarılı olmasını istediklerini söylediler. Futbol, şehrin ortak dili olmuş adeta.
Maç günü stadyuma gittiğimizde, en küçüğünden en yaşlısına o coşkuyu görmek büyüleyiciydi.
Dışarıda horon tepip şarkılar söyleyenler, takımlarına gönülden bağlı insanların enerjisi her köşeye yayılıyordu.
Trabzon’da futbol, sadece 90 dakikalık bir maç değil; şehirle bütünleşmiş bir ritüel.
Biz neden böyle olamıyoruz?
Bu şehirde yaşayan herkes takımını iyi günde kötü günde savunmalı. Maçtan önce stadyum çevresinde gerçek bir coşku olmalı. Sadece büyük takımlarla oynadığımızda değil, her maçta o stadyum dolmalı.
Bunun için ne gerekiyorsa herkes elini taşın altına koymalı. Çünkü 103 yıllık tarihi olan bu takıma da böylesi bir taraftar yakışır.
Trabzon’da gördük ki, bir şehir takımıyla bütünleştiğinde futbol sadece bir oyun değil, şehrin ruhunu yansıtan bir yaşam biçimi oluyor.
Konya’nın da bunu en kısa sürede yakalaması dileğiyle…