Okullar açılıyor, hatta açıldı. Minikler dün sınıflarındaki yerlerini aldı, diğerleri önümüzdeki pazartesi kaldıkları yerden eğitim hayatlarına devam edecek.
2020 baharından buyana okullarda normal eğitim yapılamadı. Tam pandemiyi atlattık dedik, deprem vurdu Türkiye’yi… Bölge de yaşayan öğrenciler de etkilendi, bölge dışındakiler de… Allah bu milleti her türlü afetinden korusun.
Şüphesiz Türkiye’nin en çok tartışılan konularından biri eğitim. Yakın zamana kadar okul, öğretmen, kitap, defter sorunu vardı. Öğrenciler 40-50 kişilik sınıflarda ders görüyorlardı. Şimdi ortalamalar bir hayli düştü. Daha güzel okular, daha iyi imkânlar var.
Ancak… Mesele okul ve öğretmen değil.
Mesele eğitim sistemi. 28 Şubat kalıntısı 8 yıllık kesintisiz eğitim modeline Ak Parti hükümeti son verdi. Yerine 4+4+4 modeli geldi. Bu model kesintisiz eğitime bir tepkiydi. O gün öyle olması gerekiyordu.
Şimdi yeniden elden geçirilmeli. Bize gelen bilgi, özellikle Lise son sınıflarda doğru dürüst eğitim yapılamıyor. İlk üç sınıfta müfredatın tamamına yakını öğretildiğinden son sınıfa fazlaca konu kalmıyor. Son sınıfta okullar daha ziyade sınava hazırlık yapsınlar diye öğrencileri zorlamıyorlar.
Başarı sınav endeksli olunca öğrencilerin ne kadar çağın koşullarına uygun yetiştirildiği konusu es geçiliyor. Liseyi bitirmiş bir genç ne bulunduğu şehri tam tanıyabiliyor, ne içinde yaşadığı dünyayı… Sorsan yüksek matematiğin en zor sorularını çözebiliyor ama…
Böyle mi olmalı?
Sosyal medyanın ve internetin her genci adeta odasına hapsettiği gerçeğini de görmemiz gerekiyor. Aileler çocuklarından kopuk yaşıyorlar aynı evde… Eskiden aile televizyondan bazı programları izleyebilmek için bir odada toplanabiliyordu. Şimdi o da yok. İşi başından aşkın babalar çocuklarını bazen aylarca göremeyebiliyorlar.
Milli Eğitim Bakanlığı cep telefonları ile ilgili bir tedbir paketi hazırladı. Elinde, cebinde, çantasında cep telefonu olan ve sınıfa cep telefonu ile giren bir öğrenciyi derse motive etmek çok zor. Gençler sosyal medyadan çok acayip alışkanlıklar da ediniyorlar. Öğretmene, müdüre, büyüğe, insana saygı hak getire…
‘Ne olacak o vakit bu gençlerin hali? ‘ demekten kendimizi alamıyoruz.
Anne babanın da, öğretmenin de, okul yöneticisinin de işi çok zor.
Pandemi döneminde tartışılmaya başlanan ‘artık bundan sonra eğitim okullarda verilmeyecek, pandemi uzaktan eğitimi kaçınılmaz hale getirecek’ fikri çürüdü. Gördük ki, öğretim de eğitim de sınıfta yüz yüze olur.
Okul olmazsa olmaz, öğretmen olmazsa olmaz.
Bir taraftan da müfredattan şikayetçi herkes. Deniliyor ki müfredat günümüz şartlarına uygun değil. Ezbere bağlı öğretim modeli geçmiş yüzyılda kaldı. Artık bilgiyi kafada hapseden sistem değil, bilgiye nasıl ulaşacağını bilen öğrenci yetiştiren sistem yürürlükte olmalı.
Türkiye’de sınav öncelikli eğitim modelinden vazgeçmenin yolları mutlaka bulunmalı.
Mesela ben hala ortaokuldan liseye geçişte neden sınav yapıldığını anlayamıyorum. Anlayan varsa beri gelsin. Bu çarpık sınav sistemi aynı apartmanda oturan, sınav başarıları birbirinden yüzde 0.1 farklı iki öğrencinin birini şehrin bir ucundaki okula, diğerini şehrin diğer ucundaki okula gönderebiliyor. Bunun ne anlamı var? Okula giderken harcanan zamana yazık. Minibüse, otobüse, servise verilen paraya yazık. Sıkışan, tıkanan trafiğe yazık.
İlkokuldan Ortaokula geçerken her öğrenci kendi mahallesindeki okula gidince eğitimde başarımız mı düşüyor? Eğer bu sistem doğruysa ilkokuldan ortaokula geçişte de sınav yapalım. Hatta okul öncesinden ilkokula geçişte de…
Olmaz beyler, böyle olmaz. Artık görün bu yanlışı.
Üniversite sınavına gelince…
Onu da bir sonraki yazıda değerlendirelim.