Ömrümüz Amerika’yı ikna etmekle geçiyor.
Başkanı ikna ediyorsunuz, karşınıza Senato çıkıyor.
Senato’yu ikna ediyorsunuz Temsilciler Meclisi çıkıyor.
Daha olmadı medya çıkıyor.
ABD’de 330 milyon nüfusun büyük bölümü Avrupa kökenli.
Avrupa kökenlilerden Almanlar 50 milyon ile başı çekiyor. Almanları 40 milyon ile İrlandalılar, İrlandalıları 30 milyon ile İngilizler, İngilizleri 25 milyon ile İskoçlar takip ediyor. İngiliz, İrlandalı ve İskoçların toplam sayısı neredeyse 100 milyona varıyor. Bu sayı Birleşik Krallığın (Büyük Britanya-İngiltere) bu ülkedeki gücünü göstermeye yetiyor sanırım.
1797’de kabul edilmiş 7 maddelik bir anayasaları var. Anayasa’da 27 kez değişiklik yapılmış.
Resmi dili olmamasına rağmen en çok kullanılan dil İngilizce. İspanyolca ise ikinci sırada.
50 eyaletten (içişlerinde bağımsız 50 devletçik) oluşan, 72.5 milletin yaşadığı dev ama hantal bir yapı Amerika Birleşik Devletleri.
Ekonomisini Yahudiler, siyasetini Evangelistler şekillendiriyor.
Kendilerine has bir başkanlık sistemleri var.
Bir oy fazla alanın koca bir eyaletin tüm temsilcilerini kazandığı garip bir seçim sistemleri bulunuyor.
Anlaşılması zor, iki kanattan oluşan (Temsilciler Meclisi ve Senato) karmaşık bir meclis yapısına sahipler. Bir kanunun yasalaşması için iki meclisten de geçmesi gerekiyor. Başkan isterse yasayı veto edebiliyor. Veto edilen bir yasanın başkana geri gelebilmesi için üçte ikilik çoğunluk aranıyor.
Temsilciler Meclisi iki yıllığına, Senato altı yıllığına seçiliyor. Senato’nun üçte biri, iki yılda bir değişiyor.
İki büyük parti var. Cumhuriyetçiler ve Demokratlar. Seçimler at başı gidiyor. Sistemleri gereği en çok oyu alan başkan seçilmiyor. En çok ‘Seçiciler Kurulu’ üyesini alan başkan seçiliyor. 2000 seçimlerinde Al Gore, Bush’tan yarım milyon fazla oy aldığı halde başkan seçilemedi. Bunun çok örneği var.
Temsilciler Meclisi’nde ve Senato’da dengeler iki yılda bir değişebiliyor. Bu yıl çoğunluğu elde tutan bir parti, iki yıl sonra çoğunluğu kaybedebiliyor. Trump 2018 seçimlerinde Temsilciler Meclisi’ndeki çoğunluğu kaybetti. 100 üyeli Senato’da ise 50 senatöre sahip. Başkan Yardımcısının, Senato Başkanı sıfatı ile (senatör olmadığı halde) artı 1 oyu bulunduğundan dolayı, Senato’da kıl payı bir çoğunluğa sahip.
Sanırım bu bilgi, Trump’un, Erdoğan’ı bazı Senatörlerle niçin bir araya getirdiğini anlama babında önemli…
Amerika’daki sistemi bire bir dünyanın en sorunsuz ve en küçük ülkesine getirseniz birkaç yıla kalmaz çatırdar. Sistem kendini de uygulandığı ülkeyi de yok eder.
Peki, nasıl oluyor bu dev yapıda kusursuz işliyor.
Ekonomi ve silah. Amerika’yı ayakta tutan siyasal sistemi değil, bu iki güç.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son Amerika ziyaretinde de gördük ki, Amerikalıların anladığı tek dil var. O da “Para”.
Amerika bir devlet değil, bir millet değil, bir ırk değil.
50 devleti, 72.5 milleti, yüzlerce ırkı bir arada tutan iksir, para…
Trump, bu dilden çok iyi anlıyor.
İki ülke arasında hedeflenen 100 milyar dolarlık ticaret hacmi, dünkü zirvede dengeleri değiştiren önemli bir etmen oldu.
Siyasette başarı karşı gücü iyi gözlemlemek ve iyi anlamaktan geçer. Mademki mevcut şartlarda dünyadaki en büyük güç Amerika. O halde Amerika’yı iyi gözlemlememiz ve iyi anlamamız gerekiyor. Amerika’yı yazmaya devam edeceğiz.
“Tek dişi kalmış canavar” nitelemesi batıyı anlamamıza yetmiyor artık.