Fatih Sultan Mehmed’in güzel bir sözü var. “Gidin imparatorunuza söyleyin, bizim kudretimizin yetiştiği yerlere onların hayalleri bile erişemez”.
Büyük Sultan bunu İstanbul’u fethetmeye çalışırken kendisini vazgeçirmeye çalışan yabancı elçilere söylemiş.
Amerika başkanlarından Eleanor Roosvelt’e atfedilen bir söz var. ‘Büyük beyinler fikirleri, orta halliler olayları, küçük beyinler ise insanları konuşur” diye. Güzel ve yerinde bir söz.
Bunu devlet adamlarına dönük olarak şöyle değiştirebiliriz.
‘Büyük Devlet Adamları küresel, orta hallileri bölgesel, küçükleri yerel düşünür, minikleri ise düşünmez konuşur.’
Türkiye’nin ne işi var Suriye’de? Libya’dan bize ne? Filistin’i Araplar düşünmüyor, biz niye düşünelim?
Bunlar malum muhalefetin her gün dile getirdiği fikirler. Fikir denirse tabi.
Tüm çabası partisine genel başkan olmak olan siyasetçiler ‘küçük beyinli’ sınıfına bile girmezler.
Bir düşünelim. Türkiye’de muhalefetinden hangi politikacı, herhangi bir gün ülke sınırlarını aşan bir fikir öne sürmüş? Hangisi dünyayı zulüm ve işkence hapishanesine dönüştüren emperyal güçlere bir laf etmiş? Hangisi, Türkiye’nin haklarını uluslararası arenada savunmuş?
Bunları yapmadıkları gibi ne yapmışlar muhalefet temsilcileri? Türkiye kendi haklarını ve mazlumları ne zaman nerede savunduysa karşı çıkmışlar. Ne işimiz var orada? Demişler. Destek olacaklarına köstek olmuşlar.
Bari sussalar….
Fotoğraf bu.
Cumhuriyetin kuruluşundan buyana ilk defa bir lider, Türkiye’nin haklarını Türkiye dışında arıyor. İlk defa bir lider, dünyanın neresinde olursa olsun mazlumlara el kaldıranlara karşı duruyor. İlk defa bir lider dünyada söz sahibi olmanın içeride güçlü olmaktan geçtiğini savunuyor.
Muhalefetin ve muhalefeti destekleyenlerin anlamaları gereken çok şey var.
Dünya eski dünya değil. Çift kutuplu dünya geride kaldı, tek kutuplu dünya huzur getirmedi, şimdi çok kutuplu bir düzene doğru gidiyoruz. Bu kutuplardan birinin başını pekâlâ biz çekebiliriz.
Savunma ve askeri yapılanmada asimetrik bir döngü ile karşı karşıyayız. Cepheleşmede her şey eskisi gibi net ve berrak değil. Dünya siyaseti hiç olmadığı kadar kaygan bir zeminde yapılıyor. 24 saat dikkat, 24 saat teyakkuz, 24 saat uyanıklık gerektiriyor.
Savaşlar devletler arasında yapılmıyor. Savaşlar paravan örgütler eliyle yürütülüyor. Numan Kurtulmuş’un ifadesi ile ‘vekâlet savaşları’ yapılıyor. Kimin kime vekâlet ettiğini herkes biliyor ama kimse konuşmuyor.
Gücü elinde bulunduranlar ‘savaş hukukunda’ dahi olmayan adi, seviyesiz ve insanlık dışı uygulamalara başvuruyor. Dost bir ülke bir başka dost ülkeye canı sıkıldı diye ekonomik ambargo uygulayabiliyor.
Ve tüm bu çetrefilli politikaların odağında İslam Dünyası var. Tek hedefi parti genel başkanı olmak olan muhalefet liderlerimiz gibi, tek hedefleri kraliyetlerin devam etmesi olan bildik İslam Ülkelerinin hali içler acısı. Krallıkları uğruna kutsallarını satan bir güruh işbaşında...
Dünya tehlikeli bir yolculukta. Hedefe ulaşmak doğru yola girmekle mümkün. Yanlış yola girenlerin doğru hedefe ulaştıkları görülmemiştir.
Küçük hesaplarla Recep Tayyip Erdoğan’a yüklenenlerin bir kez daha şapkalarını önlerine koyup düşünmeleri gerekiyor.
Irak olması, Suriye olması, Yemen olması, Libya olması istenen bir Türkiye’de yaşıyoruz. Recep Tayyip Erdoğan, ‘Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı’ misali bir mücadele veriyor. Hem de tek başına.
Erdoğan’ın yaptıklarına hayalleri erişemeyenlere bir tavsiyem var.
Madem, büyük beyinli olamıyorsunuz, bari minik beyinli olmayın…