Tıpkı öğretmenlik gibi gazetecilik de kutsal bir meslektir. Öğretmenler örgün eğitimin, gazeteciler de yaygın eğitimin neferleridir.
Konya Valisi Cüneyit Orhan Toprak’ın öğretmen sanıp, uygunsuz oturuşu nedeni ile uyardığı kişinin gazeteci çıkması yeni bir tartışma başlattı. Kimi valiyi, kimi gazeteciyi suçladı. Bir resmî programda öğretmen uygunsuz şekilde oturamaz da gazeteci oturabilir mi? Gazetecinin özgürlük sınırları neyi kapsar?
Ben kimseyi suçlamak durumunda değilim. Bu doğru olmaz. Ama meslekten biri olarak ulusal gündeme oturan konuya duyarsız da kalmamak gerektiğini düşündüm.
Gazetecilik mesleği doğası gereği diğer mesleklere göre özgürlük sınırları daha geniş olan bir meslek. Tabii ki, normal bir memurdan beklenen duruş, gazeteciden beklenmemeli. Ancak bu, gazeteciye “aykırı” olma hakkı vermez. Sonuçta gazeteci yaşadığı toplumun bir parçasıdır. Toplumda genel kabul görmeyen davranış biçimlerinden kaçınmalıdır. Bu tür toplantılarda gazeteci olduğunu hissettirmeli ancak bunun bir ayrıcalık olmadığını bilmelidir. İnce bir çizgi. Kendisini mesleğe kaptıran genç gazeteciler zaman zaman bu çizgiyi aşabiliyorlar. Ben 34 yıllık meslek hayatım boyunca bu ince çizgiye dikkat etmeye çalıştım.
Genç gazeteciler doğal olarak meslek büyüklerine özenirler. Onları kendilerine örnek alırlar. Amerika televizyonlarında devlet büyükleri ile program yapan gazetecilerin oturuş biçimi beni sürekli rahatsız etmiştir. Bazen Türkiye kanallarında da böyle görüntüler izleyebiliyoruz. Ayakkabı numarasını ezberletircesine ayak ayak üstüne atıp program sunan gazeteciler konuktan ziyade izleyiciye saygısızlık yaptıklarının farkında değiller.
Son yıllarda, oturma, kalkma, konuşma, mimik, davranış ve her türlü yaşam biçimimizde oluşan erozyon hepimizin malumu.. Mesele sadece gazetecilerle sınırlı değil. Otobüste, minibüste, tramvayda, parkta, çay ocağında özetle toplu yaşamın devam ettiği her yerde bu tür hoş olmayan görüntülere sıkça rastlayabiliyoruz.
Gündem gazetecilerle ilgili olunca örneği gazeteciden verdik ama maalesef benzer görüntüler her iş kolunda mevcut.
Yeri gelmişken suçlunun sadece gazeteciler olmadığını belirtmek isterim. Öğretmenler gününü kutladığımız elleri öpülesi öğretmenler bu konuda birinci sırada mesul sayılırlar. Ebeveynler de... Matematik, fizik, kimya tamam da, biraz adab-ı muaşeret de gerekir. Keşke tek başına müstakil bir ders olsa.
Biz; nezih, edepli, büyüklerine saygılı bir ecdadın torunlarıyız. Büyük medeniyetler kurmuş bir millettin müntesipleriyiz. Belki ilimde-fende batıyı örnek alabiliriz. Ama yaşam biçimimizde asla...
Gençlerimiz ; gazeteci olabilir, doktor olabilir, mühendis olabilir, öğretmen olabilir... Ne olurlarsa olsunlar, lütfen edepli olsunlar. Çünkü edepli olmayı bize hem kültürümüz hem inancımız öğütler.
Büyük düşünür Hz. Mevlana, “Güzellik Mevlâ’nın lûtfudur, nurunun yansımasıdır; edeb ise kişinin gönül aynasıdır” der. Bir Hadis-i Şerif’te peygamberimiz, “Hiç bir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir hediye vermiş olamaz” der.