Mevlana kimdir, Şeb-i Arus nedir?

Nurettin Bay

İsmini herkesin bildiği ve istisnasız tanıyan herkesin büyük saygı duyduğu Hazreti Mevlana’yı en iyi kendisi anlatmaktadır.

Men bende-i Kur'an’em eğer can darem

Men hak-i reh-i Muhammed Muhtarem

Eğer nakl küned cüz iyn kes ez güftarem

Bizarem ez o, ve ze an sühan bizarem

‘Ben yaşadığım sürece Kur’an’ın bendesi, Hazreti Muhammed’in yolunun tozuyum. Kim beni bundan farklı anlatırsa ondan şikâyetçiyim”.

Hazreti Mevlana’ya ait bu dört mısra kendisini fazlasıyla anlatmaya yetmektedir.  Hazreti Mevlana’yı İslam dairesi dışında anlatmaya çalışanlar O’nun ‘bizarem’ine muhatap olacaklardır.

Bugünkü Afganistan sınırları içerisine yer alan Belh şehrinde doğan Mevlana, Moğol istilasının yaklaşması ve yaşadığı yerdeki diğer bazı sosyal sebeplerden dolayı göç etmek zorunda kalmıştır. Göç ettiklerinde çocuk yaşlarda olan Mevlana; dönemin saygın âlimlerinden kabul edilen ve Sultan’ül Ulema olarak bilinen babası Bahaeddin Veled ve diğer aile bireyleri ile birlikte Konya’ya kadar sürecek yolculuklarında birçok ilim merkezine uğramışlardır. Çocukluğundan gençliğine kadar devam eden bu seyahatlerde Mevlana ve ailesi Nişabur, Bağdat, Şam, Halep, Mekke, Medine, Malatya, Kayseri, Niğde Karaman gibi ilim merkezlerinde bir müddet konaklamıştır. Hazreti Mevlana,  her konaklama merkezinde o beldenin ilim büyükleri ile tanışmış ve onlardan feyz almıştır.

Hazreti Mevlana Konya’ya gelmeden önce uzun bir süre kaldıkları Karaman’da evlenmiştir. Annesi Karaman’da vefat etmiştir. Mevlana ailesini Konya’ya bizatihi Sultan Alaeddin Keykubat davet etmiştir. Babası ve kendisi Konya’da bugün İplikçi Camii olarak bildiğimiz Şemseddin Altun Aba medresesinde ders vermişlerdir.

Hazreti Mevlana kendisi gibi âlim olan babası Bahaeddin Veled ile birlikte devrin büyük âlimlerinden ders almıştır. Kayseri’den Seyyid Burhaneddin Tirmizi’nin Mevlana’nın hayatında hoca olarak önemli bir yeri vardır.

Hazreti Mevlana Şems-i Tebriz’i ile tanıştıktan sonra mana aleminin sırlarla çevrili dünyasına giriş yapmıştır. İki büyüğün Konya’daki ilk tanışması iki deryanın buluşması anlamına gelen ‘Meracel Bahreyn” olarak nitelendirilmiştir. Hazreti Mevlana’nın hayatını Şems’ten Önce ve Şems’ten Sonra diye ikiye ayırabiliriz. Hazreti Mevlana Şems ile tanıştıktan sonra içinden volkanlar fışkırırcasına çağlamaya başlamıştır. Çağlamanın yansımaları Mesnevi, Divan-ı Kebir, Fi Hi Ma Fih, Mektubat, Mecalis-i Seba adıyla ölümsüz eserlere dönüşmüştür.

Malatyalı Sadreddin-i Konevi, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Nasreddin Hoca Mevlana’nın çağdaşlarıdır. Aynı dönemde yaşamışlardır.

Mevlana, Anadolu Selçuklu Devleti’nin en muhteşem dönemi olarak kabul edilen Alaeddin Keykubat dönemini de, en sıkıntılı dönemi olan çöküş dönemini de yaşamıştır. Anadolu Selçuklularının 1243’te Kösedağ Savaşı ile Moğollara yenilmesinin ardından Anadolu coğrafyasında başlayan sancılı dönem Hazreti Mevlana üzerinde etkili olmuştur. 1273’teki vefatına kadar geçen 30 yıl İslam Dünyası’nın fetret dönemine rast gelmektedir.

 Mevlana’nın asıl ismi Muhammed Celaleddin’dir. Mesnevisinde kendisini, “Muhammed b. Muhammed b. Hüseyin el-Belhî’ olarak tanımlamaktadır. Mevlana ismi kendisini sevenler tarafından ve çoğunlukla ölümünden sonra verilen isimdir. Mevlana, ‘efendimiz” anlamına gelmektedir. Rumi mahlası ise o dönem Rum Toprağı olarak kabul edilen Anadolu’da yaşadığı için kendisine daha belirgin bir şekilde tanımlamak için verilmiştir. Tüm dünyada Mevlana Celaleddin Rumi olarak tanınmıştır. Batı dünyasının ona ilgisinin bir nedeni de ‘Rumi’ mahlasıdır.

Mevlana, âlim, mü’min-i kâmil, müderris, mütefekkir ve mutasavvıf vasıfları ile yaşadığı dönemde de saygı görmüştür. Sultanlar dâhil olmak üzere, devlet adamları, ilim ehli ve halkın saygı duyduğu bir din büyüğüdür. Yaşadığı dönemde Konya’da yaşayan gayrimüslimler de Mevlana’ya saygı göstermişlerdir. Cenazesine çok sayıda gayrimüslimin katıldığı bilinmektedir.

Mevlana eserlerini Farsça kaleme almıştır. Yaşadığı dönem devletin yazı dilinin Farsça olması, Orta Asya’dan Anadolu’ya yüzyıllar boyu süren göç yolunun İran topraklarından geçmesi ve Farsça’nın şiir diline yatkınlığı Mevlana’nın eserlerini Farsça vermesinde etkili olmuştur.  Türkçe kaleme aldığı şiirleri yok denecek kadar azdır.

Hazreti Mevlana Allah’a ulaşmanın yolunu ‘aşk’ta arayan bir tasavvuf büyüğüdür. Ahmet Yesevi ile başlayan İslami Tasavvuf anlayışının önemli temsilcilerinden biridir. Tasavvuf anlayışında ‘ehl-i sünnet’ çizgisini takip etmiştir. Soyunun anne tarafından Peygamber efendimize ulaştığı bilgisi mevcuttur.

Hazreti Mevlana’ya ‘hümanist’ damgası vuranlar ona en büyük kötülüğü yapmaktadırlar. İlahi aşkın kaynağında insana saygıyı esas alan bir anlayışın sahibidir Mevlana. Ama bu sevgi İslam literatürü çerçevesindedir.  Hazreti Mevlana’nın saygı duyduğu varlık ‘eşref-i mahlukat” olan insandır, ‘esfele safilin’ olan insan değil.

O’nun ‘aşk’ temalı şiirleri de Allah sevgisini anlatmaktadır. Kendini madde dünyasından arındıran Mevlana’nın kastettiği aşk, onu Allah’a götürecek yolun başlangıcıdır. Günümüz dünyasında ayaklar altında sürünen aşk anlayışı ile Mevlana’yı özdeşleştirmek doğru değildir.

‘Gel ne olursan gel’ sözü Hazreti Mevlana’ya ait değildir. Bu sözü Mevlana’dan iki asır önce yaşayan Şeyh Ebu Said Ebu’l Hayr söylemiştir. Şeyl Ebu Said Ebu’l Hayr’ın Mevlana dâhil kendisinden sonra gelen ilim ve tasavvuf ehli üzerinde derin etkileri olmuştur. Söz her ne kadar Mevlana’ya ait değilse de Mevlana’nın üslubuna uygundur.

Hazreti Mevlana ney ve sema’da hoşlanmıştır. Ney dinlediği ve sema yaptığı bilinmektedir. Ancak bugünkü manada yapılan Sema ayinleri halefleri Hüsameddin Çelebi ve Sultan Veled’in çerçevesini çizdiği ayinlerdir.

Hazreti Mevlana’nın cenaze namazını vasiyeti üzerine aynı zamanda hocası ve ilim meclisinden arkadaşı olan Malatyalı Sadreddin-i Konevi kıldırmıştır. Ancak Konevi, ona saygısından ve belki de göremediğimiz manevi tesirlerinden dolay bayılmış ve namazı tamamlayamamıştır. Namazı daha sonra Kadı Siraceddin kıldırmıştır.

Mevlana’nın toprağa verildiği zaman saygısından babasının kabrinin dikildiği söylemi doğru değildir. Mevlana, Sultan-ül Ulema diye de anılan devrinin büyük alimlerinden babası Bahaeddin Veled’in kabrinin yanına defnedilmiştir. Mevlana türbesi olarak ziyaret ettiğimiz türbede Mevlana ve babasından başka Mevlana Ailesinden birçok zat ve Mevlevi geleneğinin büyükleri metfundur.

Mevlana ve babası Alaeddin Keykubat’ın kendilerine hediyesi olan gül bahçesine defnedilmiştir. Kubbe-i Hadra (yeşil kubbe) olarak bildiğimiz dört fil ayak üzerine inşa edilen ilk türbe oğlu Sultan Veled zamanında yapılmıştır. Türbe’nin diğer uzantı inşaatları geçen yüzyıla kadar sürmüştür. Yanındaki Sultan Selim Camii ise 16.asır Osmanlı eseridir. Konya valiliği döneminde Sultan II. Selim tarafından yapılmıştır.

Mevlana Dergahı, Cumhuriyet döneminde müze haline dönüştürülmüştür. Dergah’ın bir bölümü son yıllarda ibadete açılmıştır. Halen müze-dergah şeklinde faaliyet gösteren Mevlana Külliyesi’nde müze-dergah ayrışımı üzerinde çalışmalar devam etmektedir.

Mevlana Müze ve Dergahı Türkiye’de en çok ziyaret edilen ilk üç yer arasındadır. Her yıl yaklaşık 1.5-2 milyon kişi Hazreti Mevlana’yı ziyaret etmektedir. Ziyaretçiler dünyanın dört bir tarafından gelmektedirler. Ziyaretçilerin üçte birinin yabancı olması dikkat  çekicidir. Hazreti Mevlana etkileri yüzyıllar sonra da devam eden bir din büyüğüdür. Her yıl çok sayıda kişi eserleri ile tanıştıktan sonra hak dine girerek müslüman olmaktadır.

Şeb-i Arus

Düğün günü anlamına gelmektedir. Hazreti Mevlana, ölümü ile dahi gelecek asırlara mesaj vermeye devam etmektedir. O, ölümü yok oluş değil, vuslat (Kavuşma) olarak görmektedir. Sevenlerinden ölümünden sonra üzülmemelerini aksine sevinmelerini istemiştir. Bu nedenle de ölüm gününü, düğün günü olarak ad etmiştir.

Her yıl 17 Aralık’da Konya’da buluşan sevenleri onu ölümünde düğün tadıyla anmaktadırlar. Allah’a kavuşmanın düğünlerin en hassı olduğunu belirten Hazreti Mevlana, farklı üslubunu ölümü sonrasında da devam ettirmiştir.

Bu yıl 746.’sı düzenlenen Şeb-i Arus etkinliklerinde ‘vefa’ teması işlenmektedir. ‘Sevgide çekilen cefada binlerce vefa var’ diyen Hazreti Mevlana, vefa olmadan sevginin olmayacağını ifade etmektedir.

Ona ve temsil ettiği davaya vefa gösterenlere selam olsun.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.