Cumhurbaşkanının Konya’da nişasta bazlı şeker oranının yüzde 5’ten 2.5’a düşüreceklerini açıklaması çiftçide yeni bir heyecan oluşturdu. Bu 1.5 milyon ton daha fazla şeker pancarı anlamına geliyor. Pancar alım fiyatlarında ton başına yüzde 27’lik bir artış sağlanması da çiftçiyi memnun etti.
Cumhurbaşkanı’nın çiftçiyi gündeme getirmesi ile gözler bir kez daha tarıma çevrildi. Konya Pancar Ekicileri Kooperatifi’nin birkaç gün önce yapılan genel kurulunda, PANKOBİRLİK Genel Başkanı Recep Konuk’un konuşması büyük önem arz ediyordu. Hayatının neredeyse tamamını sektöre adayan Konuk; ülke için hayati uyarılar yaptı, hayati çözüm önerileri sundu, hayati tedbirlerden bahsetti. Bana göre üzerinde saatlerce düşünülmesi gereken bir konuşmaydı. Bu köşede bir kez daha hatırlatmakta fayda gördüm.
Konuk; “gıda güvenliği milli güvenlikle eş anlamlıdır” diyor. Doğru söylüyor. Gıdada kendi kendine yetebilme özelliği çok önemlidir. Kendine yetebilen ülke olmak adeta bileği bükülemez olma anlamına gelir. Günümüzün güçlü ülkeleri maalesef dünyanın diğer hiçbir ülkesine hayat hakkı tanımıyor. Hak, adalet ve insanlık sadece uluslararası belgelerde yazılı olarak yer alıyor. Batının dışarıya bakan yüzü söylemde bu kavramların altını çizerken, kendi içine bakan yüzü “her şey benim konforum için” diyor. Güçsüze acımanın kalmadığı bir çağda bir de gıda açısından başkasına muhtaç olmamak gerekir. Ben de aynı şeyi söylüyorum. Gıda güvenliği, milli güvenlikle eş anlamlıdır. Bunu hayati bir uyarı olarak görüyorum.
Konuk; sorunun çözümünü “üretim” olarak açıklıyor. Cumhurbaşkanımızın “üretim, üretim, üretim” sözünü hatırlatan Konuk, bunun için çiftçinin sırtındaki yükleri kaldırmak gerektiğini kaydetti. Konuk’un şu cümleleri altı çizilmesi gereken cümleler. “Herkes elini taşın altına koyacak. Devlet, üniversiteler, finans kuruluşları, sanayici, bürokrat herkes üstüne düşeni yapacak. Çiftçinin, önündeki duvarları aşması gerekli. Merdivene herkes bir basamak ekleyecek ki, çiftçi daha çok üretsin, Türkiye Tarımda hak ettiği yere gelsin”.
Alınması gereken tedbirler konusunda da reçeteler sundu Konuk. Önce su diyor. Su olacak ki üretim katlansın. Bunun için DSİ barajlar yapmalı, kanallar açmalı, daha çok gayret sarf etmeli. Bankaların tüketmek için kredi alanlar ile üretmek için kredi alanları ayırması gerektiğinin altını çiziyor. Son yıllarda yaşadıklarımızdan sonra bu tarihi tespite kim ne diyebilir ki...? Sonra, ‘mazotun, gübrenin, yemin ve ilacın üzerindeki vergi yükünü kaldırmak gerekir’ diye ekliyor, Konuk.
Hepsi doğru tespitler, hepsi doğru teşhisler. Sıra tedavide… Ancak o tedavi gecikiyor.
Konya ölçeğinde düşündüğümüzde o tedavinin birinci ayağının su olduğunu görüyoruz. Su gelecek ki, çiftçi tarlasını sulayabilsin. Tarlasını sulayacak ki, verimi artırabilsin. “Mavi Tünel’le bu iş bitti” denilmemeli. Evet, Mavi Tünel önemli bir projeydi ve tamamlanma aşamasına geldi. Ancak daha çok suya ihtiyacımız var. Bunun için son yıllarda fizibıl olduğu devlet kayıtlarına giren Manavgat Çayı(Akçay) ile Ermenek Çayının ovaya getirilmesi için gerekli çalışmalar gecikilmeden yapılmalı. Devasa ovamız için buradan getirilmesi düşünülen su da yeterli olmayacaktır. Ovanın Kuzey doğusu için Kızılırmak-Karasu, Kuzey Batısı için ise Sakarya nehrinden su aktarımı bir an önce projelendirilmeli ve hızla hayata geçirilmelidir. Kızılırmak-Karasu ve Sakarya formüllerine bürokratların fibilıl olmadığı gerekçesi ile olumlu bakmadıklarını biliyoruz. Ancak ülkenin geleceği sadece rakamlarla anlatılamaz. Tarım stratejik bir sektördür ihmale gelmez. Halen dünyanın bir numaralı meselesi enerjidir. Yakın gelecekte ise gıda olacaktır. Hesaplar buna göre yapılmalıdır.
Konya Ovası, dünyanın tarım açısından en önemli ovalarından biridir. Dünyanın gözü bizim ovamızdadır. Önce bunun farkında olmamız gerekir. Yarını bugünden güçlü kılmanın yolu Ova’nın suyla kavuşturulması ile mümkün olabilecektir. Ovanın gücü, tahmin ettiğimizin ötesindedir.