Uzun zamandır yazayım diyordum. Yazmak bu güneymiş.
Cumhurbaşkanı Erdoğan partisinin belediye başkanları ile bir araya geldiği toplantıda yeni bir kavram ortaya atı. Sosyal medya belediyeciliği…
Fiziki belediyeciliği, sosyal belediyeciliği, teknoloji belediyeciliğini, ekolojik belediyeciliği biliyorduk. Şimdi buna bir de Sosyal Medya Belediyeciliği eklendi. Ak Parti’nin son seçimde dile getirdiği ‘gönül belediyeciliği’ni de katarsak belediye hizmetlerine iki yeni alan açılmış oluyor.
Meselenin pratiğine baktığımızda yeni dönemde Ak Partili belediyelerin ‘gönül belediyeciliği’, CHP’li belediyelerin ise ‘sosyal medya belediyeciliği’ ile hizmette yarışacakları görülüyor. Bakalım dönemin sonunda hangisi kazançlı çıkacak.
Cumhurbaşkanının ‘sosyal medya belediyeciliği’ ile kast ettiği iller İstanbul ve Ankara. Konuşmasında isim vermeden bu iki ili ima etti. Bu illerin sosyal medyaya 680 milyon aktardığı konuşuluyor. Eğer doğruysa çok ama çok büyük bir bütçe. Bu parayla neler yapılmazdı ki? Her iki şehrin çok önemli fiziki ihtiyaçları giderilebilir, pandemi döneminde ihtiyaç sahibi on binlerce aile sevindirilebilirdi. Hatta Cumhurbaşkanı İçişleri Bakanı Soylu’ya dönerek, ‘Soylu araştırırsa daha fazlası da çıkar’ dedi. Demek ki, sosyal medyaya verilen para bu rakamın da üzerinde…
Peki, ‘sosyal medya’ ile kasıt nedir? Belediyeler bu parayı kime, niye veriyor?
Algı operasyonu yapmakla mahir ajanslar var. Para bu ajanslara gidiyor. Bu ajanslarda algı mühendisleri çalışıyor. İşleri güçleri süslü başlıklar, etkileyici görseller, baş döndürücü ifadelerle algı oluşturmak. Yani, olmayanı olmuş gibi göstermek, yapılan küçük bir hizmet varsa onu büyütmek, göz boyamak, aldatmak… Tabi bir de troller falan var. Onlarla da yapılan bu çalışmalar milyonlara ulaştırılıyor. Yazık, günah.
Sosyal medya belediyeciliği ile başarılı olunabilir mi?
Bakıp göreceğiz… Ama millet enayi değil. Neyin ne olduğunu biliyor- görüyor. Muhalefette iken seçim çalışmalarında bu tür politikalarla belirli oranda başarı elde edebilirsiniz. Ama iktidarda iken zor. Çünkü iktidarda iken vatandaş yapılan hizmete bakar. Bir önceki dönemle kıyaslar. Ölçer-biçer ona göre davranır.
Ankara ve İstanbul’da trafik sorunu önceki döneme göre artıysa, temizliği eskisi kadar iyi yapılamıyorsa, hava kirliliği artıysa, yeşil ve çevre duyarlılığı azaldıysa, şehrin geleceğine şekillendirecek yatırımlar yapılmıyorsa kim algıya inanır ki? Bir de üstelik hizmette kullanılacak bütçeler bu tür işlere ayrılıyorsa… Ve bu da duyulursa…
Cumhurbaşkanı, bir kez daha ‘gönül belediyeciliği’ dedi. Özetle; ‘Kendinizi vatandaşın üzerinde değil yanında görün, onlara dokunun, çat kapı ziyaret edin, dertlerini dinleyin” dedi. Ötesi yok. Gayrısı doğru değil. Dokunmak gerekir vatandaşa. Dokunduğunda bin ah işiteceğini bilsen dahi dokunmak gerekir.
İstanbul ve Ankara’da belediyeler Ak Parti döneminde yapılan ileriye dönük hizmetlerin rahatlığını yaşıyor. Her iki şehre birkaç yıl hiçbir şey yapılmasa dahi, hizmette eksiklik hissedilmeyebilir. Her iki şehrin 20-25 yıl evvelini çok iyi biliyorum. İstanbul’da 7 yıl yaşadım. Akmayan muslukları, toplanmayan çöpleri (hatta patlayıp ölümlere yol açan çöplükleri), yürümeyen trafiği yaşadım, gördüm. Bu dönemlerde neredeyse her ay bir veya birden fazla gittiğim Ankara’yı da hatırlıyorum. Soluyunca hasta eden kirli havasını, çile çektiren trafiğini, Anadolu’nun ücra köşelerindeki köylerden daha ilkel gecekondularını… Ve fazlasını…
Vatandaş hizmet ister. Belediye başkanının ileriye dönük vizyonunu uzaktan gözetler. Ne derece umut vadettiğine bakar. Gerisi boş. Kimse kendisini sosyal medyanın süslü görselleriyle aldatmasın. Bu millet feraset sahibidir. Hele hele İstanbul ve Ankara…
Bu iki ilin belediye başkanının önündeki en büyük handikap ikisinin de Cumhurbaşkanlığı adaylığına oynaması. İmamoğlu geçen hafta Malatya’dan başlayarak mitinglere başladı. Bir belediye başkanının Anadolu illerinde miting yapması ne anlama gelir? Mansur Yavaş ise soyadındaki gibi daha yavaş bir ivme ile hazırlık yapıyor. Konuşmayarak, polemiklere girmeyerek, ağırdan alarak…
Yapılan anketlerde İmamoğlu ve Yavaş’ın genel başkan Kılıçdaroğlu’nun önünde çıkması ikisini de cesaretlendiriyor. CHP’nin karşılaşacağı en büyük sorun, aday çekişmesi. Aday Kılıçdaroğlu mu olacak, Yavaş mı, İmamoğlu mu? Birinden birinin aday gösterilmesi öbürünün taraftarlarını küstürür mü? Adayın CHP’li olması Millet İttifakı’nın sağ cenahında yer alan diğer partilerin tabanında destek bulur mu?
Vallahi işleri çok zor.
En kolayı ‘sosyal medya belediyeciliğine’ devam etmeleri. Fikir yok, emek yok, yorulmak yok, risk yok… Parayı basıyorsunuz, birileri sizi çalışıyormuş gibi gösteriyor.
Lâle devri gibi. Oh ne âlâ…!