11 Mart’ta koronavirüs ülkemizde bir yaşını doldurup yeni canlara girmeye, yeni hayatları söndürmeye devam etmek için ikinci yaşına doğru yolculuğa başladı.
İlk zamanlarda ekran ekran gezen isminin başında koca koca harflerle PROFESÖR yazan bilim adamları, TEMMUZ ayında maske-mesafe-temizlik kurallarına uyarsak bu virüsün Ülkemizi terk edeceğinden o kadar emindiler ki, ben bir ara bu kişilerin bilim adamı değil gökyüzünden yağmur yağacağını bildiren meteoroloji uzmanı olduklarını bile düşünmüştüm.
Görevim gereği karantina durumlarını ve dönemlerini çok iyi bilen biri olarak bu virüse karşı pek bir bilgi sahibi olmadığımız aşikârdı.
Kimileri tam kapanma dedi, kimileri inanmadı böyle bir virüs olduğuna! Hatta bu virüsün sebebini 3. havalimanına bağlayan siyasetçiler bile çıktı.
CHP’li eski Konya Milletvekili DOKTOR Hüsnü BOZKURT, 19 Mart 2020’de “Erdoğan 3. havalimanını ben yaptım deyip açıyorsa virüs salgınının sorumlusu da odur.” diyerek saçmalamakta Nirvana yaptı.
Virüse Şarkı sözü yazanlar mı, yeeeeteeeer diye bağıranları mı, vs. vs. vs. bu örnekleri o kadar çok çoğaltabilirim ki aklınız şaşar.
Zaten hemen hemen bilmeyeniniz de yoktur. En çok isyanı en yakınlarını kaybedince ediyor insanlar. Aman dikkat edin diye! Ölenlere ALLAH (cc) rahmet eylesin.
En acı olanı da kendini izole etmiş insanlara bu virüsü çok yakını olanların dışarıdan getirmesi ve aile fertlerine bulaştırması. Bu bulaşı neticesinde en kıymet verdiğinin aramızdan ayrılması. Hiç kimse o kişiyi yadırgamaz “Ne yapalım ölüm Allah’ın emri” der konuyu kapatırız. Sonra bir bakarız başsağlığı ziyaretinde yeni virüslü hastaların olduğu ortaya çıkar.
Bakıldı ki virüsün yayılması noktasında bu işin sonu yok, bu sefer denetimleri artıralım. İlk önce polis, sağlık ve AFAD çalışanlarını bu genelgenin dışında tutarak, onların izinlerini kaldırarak, şöyle yasak koyalım böyle yasak koyalım. Konulan her türlü yasak veya uygulamanın başımız üstünde yeri var eyvallah…
Pandemi başladığından beri hep aynı içerikte haberler izler dururuz. Buraya kadar yazılanları yaşamayan bilmeyen yoktur. Hatta o kadar sıkıldık ki bu haberlerden arada bir verilen şehit haberine kulak kabartıp sinirimizi bu vatan için bilvesile şehit olmuş polislerimizi şehit edenlerden çıkartıyoruz. Sonra da o polislere rahmet okuyoruz.
Fakat pandemi yasaklarının uygulanması noktasında gecesini gündüzüne katan emniyet personellerine olan seviyesiz davranışlara gelince bakmışsın, kabadayılık yaparak TEŞKİLKATIN NUMARASINI isteyenleri gördük.
- Klavye delikanlılığı yaparak teröristlere veryansın etmek kolay. Peki uygulamalarda kaptıkları virüs yüzünden ölen polisleri nereye koyacağız?
Biz de bilvesile korona ile tanıştık. Evimizi ve bizi her gün kontrole gelen bir polis ve sağlıkçı vardı. Allah onlardan razı olsun!
Durun biraz ironi yapalım:
İyi de onların işi gücü yok hiç kimseye gitmezken sırf bana kıllık olsun diye evime kontrol etmeye gelmişler.
Sokakta herkes maske takmazken durdurdular! Beni tanımayan bir polis ben de onu tanımıyorum. Bana “maskeni tak” dedi. Biliyorum sırf bana gıcıklık olsun diye yaptı. Takmayınca da ceza yazdı.
Hafta sonu arabamla gidiyorum, hiç kimseyi durdurmadı niye beni durdurup bana ceza yazdı!
Ben biliyorum bu polis beni hiç sevmedi…
Hadi oradan! Polis seni tanımaz sen polisi tanımazsın…
Sen sanki şehzadenin çocuğusun! Polisler için sadece TV’de şehit olduklarına üzülmekle bu iş olmuyor. Suçluyu yakalamaktan üst üste iki defa koronavirüse yakalanmış polis memurları oldu. Ambulansa binmeyen virüslü eli bıçaklı vatandaşı korkmadan yakalayıp bindiren o oldu. Karantina yurtlarında kalanlardan yüzlerine tükürüp “Size de bulaşsın” diyenler bile oldu. Vefa Sosyal Destek gruplarında rakısına varana kadar sipariş edenler oldu. Unutmayın onların da bir ailesi var. Kontroller esnasında sizden kaptığı bir virüsü evine götürebilir, ya sonrası! Her toplantıda mülki amirlerimizin bu virüsü bitirmek için ilk aklına gelen polis teşkilatı önemli bir görevde.
Tam burada Hoca Nasreddin'in Timurlenk’ten istediği ikinci fil fıkrası geldi aklıma. Kısaca fıkra şöyle:
Hoca Nasrettin ve Akşehir ahalisi Timurlenk'in gönderdiği filden rahatsızlıklarını ve geri alınmasını istemek için gittiklerinde huzura çıkınca Hoca Nasreddin arkasına döner bakar ki kendi ile gelen kimse yok. Timurlenk ne istediğini sorunca hoca da dönüp Timurlenk'e derki:
- Bu fil erkek ve yalnız. Mümkünse bir de dişi fil gönderin bize…
Haberleri izledikçe insanımızın ne kadar cesaretli ve tedbirli olduğunu görüyorum. Mesela sabaha kadar gazinoda eğlenebiliyorlar, gizemli yerlerde kumar oynayabiliyorlar, keyif almak için horoz dövüştürebiliyorlar, sokağa çıkma yasaklarında ara sokaklardan gidip kimseye yakalanmamanın havasını atabiliyorlar.
Dikkat ettiğim husus ise polisi görünce hemen kaçıyorlar. Demek ki; KORONAVİRÜSLÜ POLİSLER!
Ah Hoca Nasrettin ah!!! Timurlenk’i görürsen söyle:
“- Kırmızı az geldi, koyu kırmızı istiyoruz…”