OĞLUM BAK GİT… / Arada Yazar
Türkiye açısından bakılacak olursa, daha 2017 yılında Macron Fransız basın mensuplarına “Her hafta Sayın Erdoğan’la telefonla görüşmek mecburiyetindeyim” diye şikayette bulunmuştu.
“Tarih, tekrara meyillidir. Çünkü tarih çoğunlukla taklidin tarihidir.” sözünün tecelli ettiğini görüyoruz.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, "Avrupalılar olarak daha net ve açık olmalıyız. Türkiye'nin halkı ve milletine karşı değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hükümetine karşı. Onun bugün kabul edilemez tutumları var ki bunların bazılarını söyledim." diyen Macron: "Biz, Avrupalılar olarak, Erdoğan'a karşı katı ve güçlü olmalıyız. Tansiyonu yükseltmekten kaçınmak istiyoruz ancak Türkiye bazı alanlardaki niyetlerini netleştirmeli. Avrupa bir bütün olarak Türkiye ile ilgili olarak daha net ve daha birleşik bir pozisyonda olmalı."
Son zamanlarda Türkiye üzerine siyaset geliştirme çabasında olan Macron ülkesinde Napolyon gibi anılmaya başladığını bir kenara bırakıp Türkiye’nin imparatorluk hayalleri peşinde koştuğunu iddia edecek kadar ileri gitmektedir. Ancak Macron’un Suriye’de NATO müttefiki Türkiye yerine Türkiye’ye karşı bölücü terör örgütünün Suriye uzantısı olan PYD ve YPG’ye verdiği sınırsız destek ve Türkiye ile Erdoğan karşıtı açıklamaları Macron’un Fransa’nın Türkiye ile ilişkilerinde Ankara’nın ‘kalbini’ kaç kez kırdığını, Türkiye’nin ulusal güvenliğini tehlikeye atacak ne tür adımlar attığını hatırlaması yeterli olmalıdır.
Bu kutuplaşma hareketini sürekli tekrarlayan Macron en son MED7 hareketi ile AB içinde de kutuplaşmanın önünü açmak istediğini aşikar bir biçimde dünyaya duyurmaya çalışmıştır. Şunu iyi bilmektedir aslında Macron daha önce de Türkiye aleyhine konuşan ve ya lehte bir şey söylemeyen idarecilerin ve aşırı sağ grupların Türkiye karşıtlığı yapanlara karşı oy ve destekleyicileri Fransa içinde yükselmişti bunu görünce son zamanlarını yaşayan Macron’u da bu yöne yöneltmiştir.
Avrupa’da paylaşılacak birşeyin kalmaması neticesinde dağılma süreci yaşayan AB çıkış emel ve hayallerinden uzaklaşmaya başlamaktadır. Fransa ise AB’de Almanya liderliğini pasifize ederek kendine alan açma çabasından sürekli Türkiye’ye saldırmakta ve Avrupa genelinde bulunan Irkçı aşırı sağcıların desteğini alma yarışına girmiştir.
Sarkozy, Cumhurbaşkanı seçildiği 2007'deki seçim kampanyalarında Akdeniz'in Fransa için önemini vurgulamış, 2008'de de Akdeniz Birliği'nin kurulmasına öncelik verme yarışına girmiştir. Macron’a miras kalan bu girişimler iç politikada kan kaybeden ve ekonomisini sarı yeleklilerden kurtaramayan sözde lider çareyi bu argümanın üzerine gitmekte buldu.
Avrupa’da kömür ve çelik üretimi üzerine kurulan AB düzeninin yanı sıra sömürgecilik ile de ayakta durmaya alışmış Fransa şimdilerde yeni sömürgeler oluşturma çabasına girmesini bir şekilde bir kılıfla gizlemek niyetinde.
Emmanuel Macron'un Avrupa adına bölgede liderlik rolü üstlenme isteği, NATO'ya karşı tavrının da bir sonucu. Macron, Kasım 2019'da Türkiye ve ABD'nin Suriye politikalarından yola çıkarak "NATO'nun beyin ölümü gerçekleşti" demişti.
Bunun üzerine Sayın Cumhurbaşkanımız da;
"Ey Avrupa Birliği kendine gel", "Ey Batı, bu devran elbet dönecek", "Macron, süren az kaldı gidicisin", "Macron, şahsımla daha çok sıkıntın olacak", ‘’Macron, sen önce beyin ölümünü bir kontrol ettir."
"Güneyde malum koalisyon güçleriyle mücadelemiz var. Bakıyorsunuz ki bir terör devleti oluşturulmaya çalışılıyor. Nerede? Suriye'de.
"Öbür tarafta Libya'da karşımıza darbeci Hafter ve onun güçlerinin ne yazık ki Wagner diye paralı Abu Dabi yönetiminin desteklediği silahlı güçleri var. Onların yanında Fransa sürekli gündemde. İsim olarak anmak istemiyorum ama mecburum anmaya çünkü o şahsımla çok uğraşıyor. Diyor ki: 'Türk milleti ile değil ama bizim Erdoğan ile sıkıntımız var'. Sayın Macron, senin şahsımla daha çok sıkıntın olacak….
Yani Sayın Cumhurbaşkanımız diyor ki: “OĞLUUUUUM BAK GİT”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.