Recep Konuk: Konya Şeker, Türk tarımının Antakya kalesidir
Getirdiği yeni bakış açısı, yaptığı yatırımlar ve markalaşma hamlesiyle büyük bir başarı hikâyesi yazan ve ülkemizdeki Tarım Kooperatifçiliğine kazandırdığı ivme ile yurt içinde ve yurt dışında model alınan Konya Pancar Ekicileri Kooperatifi’nin 67. Olağan Mali Genel Kurulu Konya Şeker Fabrikasında yapıldı. Tüm kararların oy birliği ile alındığı Genel Kurul’a yaklaşık on bine yakın çiftçi katıldı. Konuşmasına bir gün önce yıl dönümünü kutladığımız 30 Ağustos Zafer Bayramını tebrik ederek başlayan ve tırmıkl
BİNLERCE ÇİFTÇİ KONYA ŞEKER’DE BULUŞTU
Getirdiği yeni bakış açısı, yaptığı yatırımlar ve markalaşma hamlesiyle büyük bir başarı hikayesi yazan ve ülkemizdeki Tarım Kooperatifçiliğine kazandırdığı ivme ile yurt içinde ve yurt dışında model alınan Konya Pancar Ekicileri Kooperatifi’nin 67. Olağan Mali Genel Kurulu Konya Şeker Fabrikasında yapıldı. Binlerce üretici, çok sayıda belediye başkanı ve sivil toplum kuruluşu temsilcisinin katıldığı Genel Kurul, saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı'nın okunması ile başladı. Gündem ve divanın teşekkülü ile devam eden programda gündem maddelerinin tümü oy birliği ile kabul edildi.
Binlerce çiftçinin coşkulu desteği ile kürsüye çıkan ve konuşmasına bir gün önce yıl dönümünü kutladığımız 30 Ağustos Zafer Bayramını tebrik ederek başlayan 25. ve 26. Dönem AK Parti Karaman Milletvekili, PANKOBİRLİK Genel Başkanı Recep Konuk, tırmıkla, çapayla, kağnı ile önce cephede savaşan, zaferi kazanan Türk çiftçisinin, istiklalin kazanılmasından hemen sonra savaşta silah olarak kullandığı tırmıkla, çapa ile tarlada tapanda ekonomik istiklal için işine dört elle sarıldığını ve sermayesi, sanayisi olamayan Genç Cumhuriyetimizin ekonomisini tarladan ürettikleriyle inşa ettiğini, ülke ekonomisine ilk can suyunu Türk çiftçisinin verdiğini hatırlatarak, ”Türk çiftçisi 97 yıl önce düşman çizmesine çiğnetmediği toprakları, şimdi de yabancı menşeli ürünlere ezdirmemekte kararlıdır. Üreticiler olarak biz, sofralardaki yerimizin tamamını, raflardaki, pazar tezgâhlarındaki, fabrika üretim bantlarındaki bu ülkenin üreticilerine tahsisli her yerin tamamını geri istiyoruz. Rafların, pazar tezgahlarının, mutfakların, üretim bantlarının yabancı menşeli ürünleriyle, yani ithal tarım ürünleriyle dolması ile vatan topraklarının askeri işgale uğraması arasında fark yoktur. Şükür rafların, pazar tezgahlarının, mutfakların tamamını kaybetmedik, işgal yok ama kabul etmeliyiz ki sızmalar var. Biz Türk çiftçisi olarak hepsini püskürtüp bizim olanın tamamını geri almakta kararlıyız.” dedi.
ÇİFTÇİ, TARIM SEKTÖRÜNDE YENİ ZAFERLER İSTİYOR
Çiftçinin tarım sektöründe yeni zaferler istediğini, ülke topraklarının ve çiftçisinin bu tarımsal zafer için yeterli potansiyele sahip olduğunu vurgulayan Başkan Konuk, “Bunun için bizim yapabileceklerimiz var. Yapıyoruz da. Ancak biz ne kadar çok çalışırsak çalışalım, ne kadar gayret gösterirsek gösterelim bizim aşamayacağımız tümsekler, üreticinin önüne çekilmiş setler var. Bizim bu setleri aşmamız için merdiven gerekli, o merdiveni de bize devlet inşa edecek, üniversiteler, Bakanlıklar, ilk can suyunu bizim verdiğimiz finans kuruluşları el birliği edecek o merdivenin birer basamağını yapacaklar. Ülkede her üreticinin kendi tohumunu geliştirmesinin imkânı yok, onu yapacak olan üniversite. Çiftçi sulanabilecek tarlasını sulayamıyor ve arazisinde 1’e 20 alacağına 1’e 10 alıyorsa yıllarca, buradaki çiftçi o kanalı tek başına tarlasına çekecek değil, DSİ o barajı yapacak, o kanalı açacak üreticinin 1’e 10 yerine 1’e 20 almasını sağlayacak. Bankalar, tüketmek için kredi çekenle, üretmek için finansmana ihtiyaç duyanı birbirinden ayıracak ki, bu topraklar daha çok üretecek. Mazotun, gübrenin, yemin ve ilacın üzerindeki vergi yükü kalkacak ki, Türk çiftçisi benzerleriyle sırtında yükler olmadan yarışabilecek. Türk çiftçisinin ürettiği ürünleri fiyat üzerinden eleştirenler şunu bilsin sırtınızda yük varken güreş tutulmuyor. Alın sırtımızdan yükleri, biz de rahat güreşelim. Can suyunu bizim verdiğimiz finans kuruluşlarına sesleniyorum, üniversitelere, bürokrasiye sesleniyorum, üretenle tüketene aynı muamele yapılmayacak ki bu salondaki ve bu salonun dışındaki milyonlarca üretici bu ülkenin sofralarındaki, raflarındaki, pazar tezgâhlarındaki, fabrika bantlarındaki yabancı menşeli ürünlerin işgal girişimini önleyebilsin” şeklinde konuştu.
BU SEKTÖRÜN ÖNÜNÜ AÇACAKLARIN DA EN AZ ÇİFTÇİ KADAR ÇALIŞMASI GEREKİYOR
Hollanda, Japonya ve Türkiye’nin arazi büyüklüğü, coğrafi yapısı ve iklim özelliklerini karşılaştıran Başkan Recep Konuk, “mevcut durumu bilmeyen bir uzaylı değerlendirme yapsa deniz seviyesinin altında, topraklarından aralıksız su boşaltmak zorunda olan, sürekli yağış alan, yazların kısa kışların uzun olduğu Hollanda ve Türkiye’nin dörtte biri tarım arazisine sahip, yüksek nemle boğuşan, arazisi engebeli, tarımsal üretime elverişli gün sayısı 80-90 gün olan Japonya’nın açlıkla boğuştuğunu, iklimi dengeli, bahar, yaz ve güzleri uzun, 230-240 gün güneşlenme süresi olan, rakımı ve geniş arazileri ile tarımsal üretime elverişli Türkiye’nin ise kendine yetip dünyayı da beslediğini düşünürdü” diye sürdürdüğü konuşmasında “maalesef bizin uzaylı yanıldı. Açlıkla boğuşuyor sandığı Hollanda ABD’den sonra dünyanın ikinci büyük gıda ürünleri ihracatçısı. Gıda ve tarım ürünleri ihracatı 107 Milyar Doları buldu. Yani bizim ülkemizin toplam ihracatının 3’te ikisini sadece tarım ve gıda sektöründen gerçekleştiriyorlar. Ne kadarcık alanda? Konya’dan küçük, deniz seviyesinin altında bir coğrafyada. Bizim uzaylı Japonya’da da yanıldı. Tarım arazisi bizim ülkemizin 4’te biri kadar olan yüksek nem nedeniyle vejetasyon süresi, yani bitkinin tarlada gelişim süresi bizim ülkemizin yarısından az hatta bazı bölgelerinde üçte biri kadar olan Japonya’nın ürettiği tarımsal ürünlerin toplam parasal karşılığı 60 Milyar Dolar’ın üstünde. En büyük tarım ekonomileri arasında bizim üstümüzde. Bizim uzaylının bu sefer, insanoğlu doğanın çıkardığı zorlukları yenmiş, doğayla boğuşmadan üreten bu Türkler kim bilir ne kadar çok üretiyordur diye düşünmesi kadar doğal bir şey yoktur herhalde. Bizim uzaylı, herhalde bolluk içinde yaşıyorlar diye iklimine, toprağına güneşine imrendiği Türkiye’nin buğday, pamuk, besi, ayçiçeği, yağlı tohum, çiçek, böcek onlarca kalem ürün ithal ettiğini, dünyayı doyuruyordur diye tahmin ettiği toprakların ithalatı ile ihracatının kafa kafaya olduğunu görüp hayal kırıklığı yaşayınca ne düşünürdü? Herhalde tembelliklerinden üretmiyorlar derdi. Öyle mi peki? Bilmez ki, bu memleketin çiftçisi sabah ezanıyla ahıra girer, gün ağarmadan tarlaya koşar. Ayazda da güneşin altında da işinin başındadır. Tırnaklarıyla toprağı eşeler, ürünü tek tek okşar. Sonuç, biz uğraşarak, çabalayarak kaybediyoruz, başkaları keyif çatarak kazanıyor” dedi.
Ülkemiz tarımında meselenin çiftçinin çalışıp, çalışmamasında olmadığının altını çizen Başkan Recep Konuk, “mesele tarlanın ötesinde. Ahırın dışında. Yani, bu sektörün önünü açacakların da en az çiftçi kadar çalışması, çiftçinin döktüğü alın teri kadar akıl teri dökmesi gerekiyor ki, gözle görülür avantajlarımızı gerçekten avantaj haline dönüştürelim. Mesela tarladaki çiftçinin alın teri kadar akıl teri dökenler olunca bakın ne oluyor? Hani o 107 milyar Dolarlık ihracat yapan, Konya kadar coğrafyası olup da dünyanın ikinci büyük gıda ihracatçısı olan çiftçinin memleketinde, birileri onun çok üretmesi için verimli tohum geliştirdiği, birileri o tohumun yetişeceği sera ya da arazi için yatırımı kolaylaştıran ucuz finansman sağladığı, bir başkaları çok üretilen ürüne ihracat pazarları bulduğu, birileri o ürünü işleyip, mamul gıda ürünü haline getirecek tesisleri planladığı, teşvik ettiği, birileri de markalı olarak ticaretine destek olduğu için o çiftçi ve meslektaşları ürettiğinden para kazanıyor ki her sene başka ülkede tatil yapabiliyor” ifadelerini kullandı.
BAŞKALARININ DA TAŞIN ALTINA ELİNİ KOYMASI LAZIM
Tarımsal üretimde mevcut şartlar ve altyapımızla çiftçinin en iyi tohumu kullansa, ürününe en iyi bakımı yapsa bile birim alanda verim artışının yarım ton, bir ton seviyelerini ancak bulabileceğini, oysa bazı ülkelerde, bazı ürün guruplarında birim alanda oluşan verim farkının 10-15 katları bulduğunu söyleyen Genel Başkan Konuk, bunun tarımsal üretimde farkı bir boyut olduğunu hatırlatarak “Bu tarımsal üretimde başka bir boyut, eğer biz de bunları başarabilirsek ne domates ne patlıcan ne soğan ne de patates fiyatları konuşulur. Başka bir seviyeye çıkmak için başkalarının da taşın altına elini koyması lazım. Mesele çok basit, GAP gibi, KOP gibi projelerden gelecek suyu Konya çiftçisi, Mardin çiftçisi, Türkiye gibi bir ülkede 30 sene 40 sene beklememeli. 3. Köprüye başlayıp zamanından önce bitiren, 3. Havaalanı gibi dünyanın imrenerek baktığı havaalanına kaynak bulan, dört yanı Şehir Hastaneleri ile donatan, Asya ile Avrupa’yı denizin altından birbirine bağlayan Türkiye gibi güçlü, kudretli iş bitirme kabiliyeti yüksek bir ülkenin bu yatırımları yani tarlaların susuzluğunu giderecek yatırımları başlaması ile tamamlaması bir olmalı. Finansman, Tarımsal AR-GE artık konuşulmamalı bile” dedi.
ÖNEMLİ OLAN ŞÛRA SAYISINI, PROJE SAYISINI ATTIRMAK DEĞİL, SORUNLARIMIZI EKSİLTİP ÜRETİMİ VE ÇİFTÇİ GELİRİNİ ARTTIRMAK
“Bazı ülkelerdeki çiftçilerin ürettiği ürünle bizim ürünümüz fiyat tartısına çıktığında kaybeden nedense hep biz oluyoruz. Türk çiftçisi diğerlerinden daha az mı çalışıyor? Allah şahit, belki de onların iki katı çalışıyor” diyen Başkan Konuk, “buğday, ayçiçeği, mısır, pamuk, nohut, pirinç, fasulye, domates üretmeyi, koyununu, keçisini, ineğini beslemesini onlara bakmasını bilmiyor mu? Hepsinden daha alasını biliyor. Ürün üzerinden ölçüsüz para kazanmak için fiyat mı şişiriyor? Alakası yok, bilakis üründen kendisi değil başkaları kazanıyor. Mesela, bu haber 31 Temmuz’da bazı gazetelerde, televizyonlarda vardı;
Salatalığın kilosu 20 kuruşa düşünce üreticiler ürettikleri salatalıkları yol kenarına, araziye dökmüşlerdi. Salatalığı toplatmak için yevmiye 80 Lira, tohum, ilaç, gübre masrafımız bir yana bir işçinin toplayacağı salatalık işçinin yevmiyesini karşılamıyor diye yakınıyordu, üreticiler. Ondan hemen 4 gün sonra enflasyon rakamları açıklandı. Her enflasyon rakamı açıklandığında olduğu gibi çarşı, pazar görüntüleri ekranı doldurdu. Esnafla müşterilerle röportajlar yapıldı. Herkes sebze meyve fiyatlarından şikâyetçi... Peki, üreticide 20 kuruş olan salatalık pazarda ne kadardı? 7 Lira. Sadece bu bile meselenin üreticide olmadığının ispatıdır. O yol kenarına dökülen bu ülkenin parasıdır, kaynağıdır. Çiftçinin alın teridir, emeğidir, umududur. Dökülen ürün bugün salatalık olur, yarın patates, öbür gün soğan. Ancak sorunumuz aynıdır. Planlamadaki eksiklik, pazarlamadaki problemlerimiz. Tarımla entegre sanayinin kurulamaması. Bundan hem üreten hem tüketen rahatsız… Herkes çare bekliyor. Mesele konuşulmaya başlandı. Devletimizin attığı adımlar var. Atılacak adımlar var. Arazi toplulaştırmasından, hayvancılık desteklerine kadar çok sayıda adım atıldı. Daha da atılacağını hem Sayın Bakan hem de Sayın Cumhurbaşkanımız söyledi. Mesela yol haritasını belirlemek için Tarım Şûrası toplanacak Ekim ayında. İnşallah bu şûradan çıkacak sonuç ve izlenecek yol haritasıyla bugünün problemlerini aşar, dünyanın tarımsal üretimde en avantajlı coğrafyalarından birinde tarımsal üretimde yeni zaferlere imza atar, herkesi imrendirecek başarıları yakalarız. Bunun için herkesin samimi katkısı ve problemlerimizi açık yüreklilikle konuşmak şart. Aksi takdirde sadece havanda su döver, sadece zevahiri kurtarmış olur, önceki şûralar gibi 10-15 sene sonra bir şûraya daha ihtiyaç duyarız. İlk şûrayı 1998’de yaptık, 2004’te ikincisini yaptık. Bugün 3’üncüsüne ihtiyaç duyduk. Arada da Milli Tarım, Havza Bazlı Üretim Modeli, Tarımda Milli Birlik gibi çok sayıda proje hazırladık. Önemli olan şûra sayısını, proje sayısını attırmak değil, sorunlarımızı eksiltip üretimi ve çiftçi gelirini arttırmak.
Kimse yanlış anlamasın ama biz bu şûraya tecrübe ve ustalık katmazsak sonuç yine hüsran olur” şeklinde konuştu.
BİZ SİZİ YİNE NAMERDE MUHTAÇ ETMEDİK, ÜRÜNÜNÜZÜ YERE DÜŞÜRMEDİK
Konuşmasını bir fıkrayla sürdüren Başkan Konuk, “adamın biri hastaneye yatmış. Ameliyat olacak. Doktorun ameliyata başlaması için narkoz verilmiş hastanın bayılmasını bekliyorlar. Adam endişeli, biraz rahatlamak için doktora sormuş, “ne dersiniz doktor bey, kurtulabilecek miyim?” Doktor heyecanlı ve inançlı bir sesle cevap vermiş, “rahat ol kardeşim, bu ameliyatı 92’nci kez yapıyorum, kafaya koydum bu sefer başaracağım.” Bizim de çiftçi olarak sormak hakkımız çünkü masaya bizim işimiz yatacak Şûra’da. Bu sefer kurtulabilecek miyiz? İnşallah doktor olarak Şûra’ya katılacaklar başarırlar. Başarmaları için önce teşhisi iyi koymaları gerektiğini, yani hastanın şikâyetlerini, nerelerinin ağrıdığını, can kulağı ile dinlemeleri gerektiğini söylememe gerek bile yok. Zaten bu işin olmazsa olmazı… Bunun burası ağrıyordur, diyerek tedavi olmaz. Olsa da başarılı olmaz. Yani hastayı dinlemeden, muayeneyi tam yapmadan, teşhisi kesinleştirmeden ameliyata girişirlerse maazallah işleyen kalp de durabilir, gücü kuvveti yerinde kol, bacak da gidebilir. Bunu niye söyledim; endişelendiğim için. Neden endişelendim? Tiritin ekmeğini doğramadan, etini pişirip üstüne koymadan sosu, tereyağı dökülür mü? Dökülmez. Önce tiritin kendini yapalım, süsünü sonra koyarız. Yani? Yanisi şu; yeraltı barajları yapacakmış Türkiye. Eyvallah yapalım. 100 barajla 80.000 dekar arazi sulanacakmış gazetelerden okuduğumuz kadarıyla. Bunu da yapalım ancak başladığımız, büyük paralar harcadığımız, bir omuz atıp tamamlayacağımız KOP Projesini, GAP projesini tamamladıktan sonra yapalım. O 100 baraja harcayacağımız kaynağı başladığımız projelere harcayalım ki, KOP’un tamamlanmasıyla suya kavuşabilecek 1 Milyon 100 Bin hektar araziye su verebilelim. GAP’ı tamamlayalım ki 500 Bin hektarın üzerindeki arazinin tamamını su ile buluşturabilelim. Odak noktamızı dağıtır, kaynaklarımızı bölersek büyük balığı yine kaçırır, süslü, renkli ama kimseye yetmeyecek bir süs balığından başka bir şey olmaz elimizde. Bunu ben söylemiyorum, projelerin hedef sulama rakamları bunu söylüyor” dedi.
ŞEKER FİYATLARI DÜŞTÜ, HAMMADDESİ ŞEKER OLANLARIN FİYATLARI YÜKSELDİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a NBŞ kotalarını %10’dan %2,5’a düşürmesi, Kooperatifler Kanununda yapılan değişiklikle kooperatif mağazalarının ortak dışı satış yapmasına imkan tanıyan düzenleme nedeniyle teşekkür eden Başkan Konuk, Cumhurbaşkanına bir de maruzatlarının olduğunu belirterek şeker fiyatları ve şekerli mamuller deki fiyat değişimlerini anlatarak şunları söyledi;
“Geçtiğimiz sene Türkiye’de fiyatı düşen tek ürün neydi biliyor musunuz? Şeker. Neden? Türkiye’deki şeker fabrikaları pancarı aldı, tam işlemeye başladı. Ürün piyasaya çıkacak, hop depolardaki stoklar piyasaya çıktı. Hem de % 20 ıskonto ile. Ürettiğimiz şekerin gramına alıcı çıkmadı. Önceki yıllarda kapıda sıraya girenler birden yok oldu. Çiftçinin pancar parası ödenecek, avansı ödenecek, işçinin maaşı ödenecek ben satmak zorundayım. Benim gibi bütün şeker fabrikaları satmak zorunda. Haziran 2019’a kadar şeker 2018 fiyatlarının altında satıldı. Fabrikalarda şeker bitti, şeker fiyatlarına % 16 zam geldi.
Peki, şekerin ana girdi olduğu, en yüksek maliyet kalemi ya da maliyet kalemlerinden biri olduğu ürünlerde ne oldu?
Şu olmuş; değişik markaların kola fiyatları %9,5 ile %18 arasında artmış. Bildiğiniz şeker, su, aroma ve karbondioksit ile üretilen gazoz fiyatlarında artış oranı %33,9’a kadar ulaşmış. Soğuk çayda fiyatını %33 arttıran da var %41 attıran da. Dondurma neyle yapılıyor? Süt ve şeker… Bir de neyli ise onun aroması. Az miktarda kakao, vanilya, çilek, fıstık vesaire. Ana girdi ne? Süt ve şeker. Çeşitlere göre artış %23,5 ile %45 arasında olmuş. Ağırlıklı olarak %35 arasında yığılmış fiyat artışı. Kuruvasan fiyatları %31, reçel fiyatları %27,7 artmış. Enerji içeceklerinde fiyat artışı %99,1. Şeker fiyatları artmamasına rağmen, şekerin ana girdi olarak kullanıldığı ürünlerde ben fiyatı düşen ürün göremedim. Ben buradan soruyorum, buradaki çiftçinin de sormak hakkı, enflasyonu düşürmek sadece çiftçinin ve çiftçi kuruluşlarının mesuliyetinde mi? Patates pahalı parmaklar çiftçiyi gösteriyor. Soğan pahalı kaşlar çiftçiye çatılıyor. Hayat pahalı, şekere yükleniliyor. Enflasyonla topyekûn mücadele diyoruz. Bu topyekûn sadece çiftçiden, çiftçi kuruluşlarından mı ibaret? Gübre sanayicisi, petrol sanayicisi, bankalar, çitçinin ürününden üretilen ürünü işleyen sanayici bu topyekûna dâhil değil mi? Biraz önce rakamları verdim, onlar dâhil olmamış. Bunu bir mazeret olarak söylemiyorum. Allah’a şükür biz sizi yine namerde muhtaç etmedik. Ürününüzü yere düşürmedik. Avanssız, desteksiz bırakmadık. Bunu bilin diye söylüyorum. Bizim sadece fabrikaların daha verimli çalışması ile uğraşmadığımızı, onlarca mesele ile uğraştığımızı, surda delik açılmasın diye onlarca yerden yapılan onlarca hücuma karşı verdiğimiz mücadelenin asıl işimizden daha çok zaman aldığını bilin diye söylüyorum.
Şikâyet ettiğimi, yakındığımı da düşünmeyin sakın. Bizim vazifemiz sizin üretiminize, gelirinize kim göz dikerse diksin onunla mücadele etmek. Bizim vazifemiz ülke tarımını korumak için surda muhafızlık yapmak. Surda gedik açtırmamak. Ama şunu da bilin, surda gedik açmaya çalışanları zaten biliyoruz, onlarla mücadele etmek en kolayı, zor olan bizden görünüp zaaf oluşturanlar, enerjimizi tüketenler. Yıllarca yaşadık. Biliyorsunuz bize en çok zararı kişisel öfkelerini, heveslerini, husumetlerini, hırslarını dizginleyemeyenler verdi.
Adı Firuz, işi zırhbaf. Yani zırh imalatçısı. Antakya Atabeyi Yağsıhan’ın mahiyetinde bulunmuş yıllarca. Haçlılar Antakya’yı kuşatınca burçların savunmasında görevlendirilmiş. Antakya, Kudüs müdafaası açısından kilit öneme sahip. Antakya düşerse Suriye ve Lübnan yolu açılacak Haçlılar için. Antakya haçlıları püskürtürse Kudüs’ü Müslümanların elinden almak için yola çıkanlar için yolun yarısında hüsrana uğrayıp gerisin geri dönmekten başka çare kalmayacak. Antakya hem sırtını dayadığı doğal aşılmaz dağları hem de iyi tahkim edilmiş surları ile düşürülmesi nerede ise imkânsız bir şehir. Şehrin içinde uzun süre kendine yetecek kadar gıda üretme imkânı var. Su ile ilgili bir meselesi de yok. Kuşatma başlayalı 7 ay olmuş ama şehirde ne moral bozukluğu var ne savunma zaafı oluşmuş. Haçlıların ise zaman zaman yaptıkları hücumlar sonucunda kayıpları artmış, yiyecekleri tükenmeye başlamış. Yani kuşatılanlar değil kuşatanlar zaafa düşmüş. Haçlılarda moraller bozuk, firarlar başlamış, ricat ciddi ciddi konuşuluyor. O sırada Zırhbaf Firuz, istifçilik ve karaborsacılıktan yüklü miktarda para cezasına çarptırılmış. Yağsıhan’a kinlenen Firuz’u intikam ateşi sarmış. Bir yolunu bulmuş Haçlılarla temas kurmuş. Şehrin Güneyine bakan bir pencerenin kendi denetiminde olduğunu isterlerse oradan kendilerini şehre sızdırabileceğini iletmiş. Haçlılar temkinli, tuzaktan kuşkulanmışlar. Firuz intikam için yanıp tutuşuyor, oğullarından birini rehin vermeyi teklif eder. Haçlılar Firuz’la anlaşır onlarda para ve toprak vermeyi taahhüt eder, anlaşırlar. Anlaşma tamamlanınca Haçlılar tam ters yönden çekiliyormuş gibi yapar ve birliklerin bir kısmı ricata başlar, şehri savunanların dikkati o noktada toplanır. Oysa bu arada Firuz sarkıttığı halatla Haçlıları pencereden şehre sızdırmaktadır. Pencereden surları aşanların sayısı 500’ü geçince surların içinden Haçlıları hücum borusunun sesi duyulur. Surların aşıldığını düşünen Yağsıhan şehrin kapılarını açıp yarma harekâtına başlar ve Antakya düşer, bir süre sonra da Kudüs işgal edilir.
Burası, Türk tarımının Antakya kalesidir. Burası düşerse, ülke tarımı teslim olur. O nedenle, hem kendimiz zaafa düşmeyeceğiz, hem de içimizde dışımızda zaafa düşenlere karşı da uyanık olacağız. Kimsenin kişisel hesabını bu kurum üzerinden görmesine müsaade etmeyeceğiz. Sebep ne olursa olsun birliğimizi muhafaza edeceğiz. Çünkü biz birlikte güçlüyüz, çünkü biz birlikte olunca aşamayacağımız güçlük yok.
KOOPERATİFLERİN İKİ YÖNLÜ GÖREVİ VARDIR; ÜRETİRKEN MALİYETLERİ DÜŞÜRMEK, ÜRÜNÜ SATARKEN ÜRETİCİNİN DAHA ÇOK KAZANMASINI SAĞLAMAK
Burası ayakta duracak ki çiftçiye karşı görevlerini yerine getirecek, çiftçi üretirken tarlada yalnız kalmayacak. Bizim ortaklarımıza karşı iki yükümlülüğümüz var. Birincisi üretim maliyetlerini düşürmek, ikincisi ortaklarımızın ürününü pazara doğru şekilde konumlandırmak ve mamul ürün haline getirip tüketimden üreticiler adına pay almak. Yani işin özeti şu bizim kooperatifimizin iki tane hedefi var biri üretirken ortaklarının cebinden daha az para çıkmasını, ikincisi ürünü pazarlarken ortaklarının cebine daha çok para girmesini sağlamak. Bu çerçevede mesela; daha pancarı almadan pancar bedelinden tahsil edilmek üzere avans ve kooperatif finans sisteminden 510 Milyon TL finansman desteği sağlamışız size. Bunun net finansman maliyeti ödeme ve tahsil vadeleri de düşünüldüğünde yaklaşık 75 Milyon TL. Bu şu demek üretmek için finansman kullansaydınız bu para sizin cebinizden çıkacak ve bu para bankalara veya tefeciye gelir olacaktı. Bu para yani 75 Milyon TL sizin cebinizden çıkmayan paradır. Mesela, 2018 Mart - 2019 Şubat arasında pancar tevzi gübre fiyatı ile piyasa fiyatları üzerinden yapılan kıyaslamada Üre, Kompoze, Sülfat gibi üç kalem gübrede sizin cebinizde kalan para 21 Milyon 89 Bin TL’dir. Aldığınız her damla sulama borusunda piyasaya göre avantajınız %12 civarında iken mandallı yağmurlama borularında bu oran çeşitlerine göre %18 ile %28 arasında değişiyor. Yani kooperatifimiz piyasada olmasa sulama borusu için ödeyeceğiniz 100 liranın damlamada 12 Lirası, yağmurlamada 90 mandallıda 18 Lirası, 75 mandallıda 28 Lirası sizin cebinizde kalıyor. Bu zirai ilaç, tohum, ekipman gibi bir çok kalemde aynıdır.
Gelelim ikinci ayağa yani satarken kazandıran, cebinize daha çok para girmesini sağlayan ayağa. Ayçiçeğinde, mısırda, buğdayda, arpada alımını yaptığımız her kalem üründe alım politikasıyla piyasa fiyatlarını nasıl regüle ettiğimizi burada tekrar anlatmayacağım. Bunu zaten en iyi siz biliyorsunuz. Sadece şunu söyleyeceğim; Konya Şeker’in 2004 yılından bu yana yaptığı yatırımları yapmadığını düşünün Konya çiftçisi 250-300.000 bin ton az ayçiçeği üretecekti. Yani Konya çiftçisinin cebine giren kabaca 700 Milyon ilave ayçiçeği parası buraya gelmeyecek ithalat bedeli olarak Ukrayna, Rusya, Bulgaristan’a gidecekti. Mesela Et ve Süt Entegre Tesisi olmasa Konya çiftçisi yaklaşık 400 Bin ton civarında sütü bugün istese de üretemeyecek, 485,2 Milyon TL bölge çiftçisinin cebine girmeyecekti. Mesela 60 bin ton patates bu bölgede eksik üretilecek, 60 Milyon TL ilave zirai geliriniz olmayacaktı. Fabrika yatırımlarımız olmasa bugün pancar kotanız yarı yarıya az olacak, Konya Şeker pancar parası olarak size ancak 450-500 Milyon TL ödeyebilecekti. Bugün bu miktardan fazlasını siz daha ürününüzü teslim etmeden avans ve finans desteği olarak alabiliyorsunuz. Yaptığımız 26 kalem ürün alımı için toplam ödemesini yaptığımız ürün bedeli geçtiğimiz yıl 2 Milyar 209 Milyon 765 Bin 595 TL’yi aştı.
Bu daha başlangıç. Biz daha çoğunu istiyoruz ve yapabileceğimizi de biliyoruz. Bizim kooperatifimizin ve kooperatifimizin iştiraklerinin bu ülkenin bütün raflarına da, pazar tezgâhlarına da, mutfaklarına da, üretim bantlarına da siz tarlada üretmeye devam edebilin diye talip olduğunu, sizin mevzi kaybetmemeniz için sadece işletmelerin verimliliğini arttırmakla meşgul olmadığını onlarca açık ve örtülü, sizin bildiğiniz, bilmediğiniz hücumu da savuşturduğunu belirtir, genel kurulumuza iştirakiniz, bir beraber olma konusunda kararlılığınız için teşekkürlerimi arz eder, genel kurulumuzun tüm kooperatiflerimize, ortaklarımıza, tarım sektörüne hayırlı olmasını diler, tarlanın bereketine bereket katmak için gösterdiğimiz gayrette, çiftçinin ekmeğini büyütmek için sergilediğimiz çabada, Türk çiftçisini ve pancar üreticisini dünyada bir adım öne taşımak için çıktığımız amansız yarışta Rabbimin yar ve yardımcı olmasını temenni ederek hepinizi saygıyla selamlarım.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.