Türkiye Kovid-19'la mücadele performansıyla dünya ortalamasına fark attı
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi akademisyenlerinin hazırladığı başlıklı raporda, yeni tip koronavirüs salgınıyla mücadelede Türkiye'nin olgusal performansının dünya ortalamasından oldukça yüksek olduğu belirtildi.
İstanbul Üniversitesi (İÜ) İktisat Fakültesi akademisyenlerinin hazırladığı "Kovid-19 Salgınının Ekonomik Sosyal ve Siyasal Etkileri ve Türkiye'ye Yönelik Öneriler" başlıklı raporda, yeni tip koronavirüs salgınıyla mücadelede Türkiye'nin olgusal performansının dünya ortalamasından oldukça yüksek olduğu belirtildi.
Editörlüğünü İktisat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sayım Yorğun ile öğretim üyeleri Prof. Dr. Dilek Demirbaş ve Prof. Dr. Veysel Bozkurt'un yaptığı rapor, "Kovid-19 ve Ekonomik Etkiler", "Kovid-19 ve Sosyal Etkiler", "Kovid-19 ve Siyasi Etkiler", "Kovid-19 ve Teknolojik Etkiler" ve "Salgının Geleceği" olmak üzere 6 bölüm ve fakültenin 24 hocasının kaleme aldığı 21 özel başlıktan oluşuyor.
Kovid-19 salgınının etkilerinin neler olacağı, dünyayı ne tür değişimlerin beklediği, küresel ölçekte ve Türkiye'de olumlu ve olumsuz hangi dönüşümlerin gerçekleşeceği ise çalışmanın araştırma sorularını oluşturuyor.
Raporda, salgının ekonomik, sosyal, siyasal, teknolojik boyutları ve demokrasiye etkileri, anket, veri toplama, literatür tarama gibi tekniklerinden yararlanılarak derinlemesine irdelenip, elde edilen veriler analitik bir anlayışla değerlendirilerek çözüm önerileri sunuldu.
Dünya ülkeleri uzun zamandır ilk kez ne yapacağını bilemiyor
Kovid-19 pandemisinin insanlığı hazırlıksız yakaladığı vurgusuyla başlayan raporda, bilim ve teknolojinin göz kamaştıracak boyutlarda geliştiği bir dönemde, salgının ekonomik ve toplumsal hayatı hiç beklenmedik bir biçimde sarstığına ve toplum sağlığını hem ruhsal hem de fiziksel bağlamda derinden etkilediğine dikkati çekildi.
Raporda, dünyada milyarlarca insanın evlerine kapanmasıyla ekonomik faaliyetlerin bazı sektörlerde tümüyle durma noktasına geldiği belirtilerek, art arda yaşanan arz ve talep şoklarının üretimden tüketime, taşımadan tedarik zincirlerine, ticaretten finansa kadar tüm alanlarda dalgalanma ve daralmalara neden olduğu anlatıldı.
Ayrıca raporda, salgının seyri için oluşturulan senaryoların, aşının bulunmasına göre belirlendiği ve dünya ülkelerinin uzun zamandır ilk kez ne yapacağını bilemez hale geldiği ifade edildi.
Ekonomik gelir ile Kovid-19 mücadelesindeki başarı arasında ilişki yok
Ülkelerin ekonomik gelirleri ile Kovid-19'la mücadeledeki başarı düzeyleri arasında bir ilişki olmadığı belirtilen raporda, ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin artmasının, o ülkenin Kovid-19'la mücadele performansının düşmesi ile ilişkilendiği kaydedildi.
Yapılan tespitlerin, Türkiye'nin Kovid-19'la mücadeledeki olgusal performansının dünya ortalamasından oldukça yüksek olduğunu gösterdiğine işaret edilen raporda, Türkiye'nin yanı sıra; Japonya, Güney Kore, İsrail, Avustralya ve Kanada'nın salgınla mücadelede sergiledikleri olumlu performans değerlerinin de dikkat çekici boyutta olduğu vurgulandı.
Raporda, 10 Mart'ta 100 ve üstü vaka görülen ülkelerin ele alındığı incelemede, demokrasiyle Kovid-19'un yayılması arasında bir ilişki bulunamadığı, demokrasi düzeyi yüksek olan ülkelerin salgına karşı daha kırılgan konumda olduğu yönündeki iddiaların doğru olmadığının görüldüğü aktarıldı.
Pandeminin dünyaya maliyetinin 7,2 trilyon dolar olması öngörülüyor
Küreselleşmenin kısa vadedeki düşüşünün hemen ardından orta ve uzun vadede, geçmişte kaldığı yerden devam edeceğinin ve AB ülkelerinin de salgın boyunca eksiklerini ve yetersizliklerini belirleyerek bu süreçten güçlenerek çıkacağının öngörüldüğü raporda, pandeminin dünya ekonomisine maliyetinin 7,2 trilyon dolar olacağı tahmin edildi.
Raporda, 2020'de dünya ekonomisinde en az yüzde 1,5'luk bir küçülme beklendiği, stratejik ürün ve hizmetlerin değiştiği ve temel ihtiyaçları karşılayacak üretimin yerelleşeceği ifade edildi.
Ayrıca raporda, salgının turizm endüstrisinde dünya çapında 75 milyon kişiyi işsiz bırakabileceği ve 2020'de dünyada 2,1 trilyon dolara kadar seyahat ve turizm gayri safi yurt içi hasılasında kayba neden olabileceği belirtildi.
Dünyadaki iş gücünün yüzde 38'i işsizlik tehlikesiyle karşı karşıya
İşsizlik ve çalışma hayatına yönelik tespitlerin de yer aldığı raporda, mallara ve hizmetlere olan talebin azalması, tedarik zincirinin kesilmesi, karantina ve seyahat sınırlamaları ile çalışma programlarında yeni düzenlemelerin, çalışma saatlerinde esaslı düşüşlere yol açtığı belirtildi.
Ayrıca, dünya genelinde başta konaklama, yemek hizmetleri, perakende, imalat gibi önde gelen sektörlerde çalışan ve dünya iş gücünün yüzde 38'lik kısmını oluşturan 1,25 milyar işçinin salgın nedeniyle doğrudan doğruya işsizlik tehlikesi ile karşı karşıya bulunduğu kaydedildi.
Pandemiden en çok zarar görecek sektörlerin; konaklama ve yiyecek hizmetleri; seyahat acentesi, tur operatörü diğer rezervasyon hizmetleri ve ilgili hizmetler; yaratıcı sanatlar, gösteri sanatları ve eğlence hizmetleri; kütüphane, arşiv, müze ve diğer kültürel hizmetler; müşterek bahis hizmetleri; spor hizmetleri ile eğlence ve dinlence hizmetleri ve havayolu taşımacılığı hizmetleri olarak sıralanan raporda, katma değerde yüzde 7,2'lik ve istihdamda da yüzde 10,7'lik bir azalma olacağı öngörüldü.
Raporda, ekim ayına kadar etkisi sürmesi beklenen Kovid-19 krizinin Türkiye'de turizme en az 25 milyon dolar doğrudan ve çarpan etkileriyle bunun iki katı bir gelir kaybına neden olacağı tahmin edilirken, çalışanların işsiz kalmalarının ya da kısa ve uzun vadede işsiz kalacak olmalarının en temel sorun olduğu vurgulandı.
Pandeminin getirdiği karantinanın online çalışan kadınlar için çocuk bakımı, temizlik ve yemek konusunda dışarıdan hizmet alma imkanını ortadan kaldırması ve çalışan kadının yükünü büyük ölçüde artırdığına işaret edilen raporda, salgının Türkiye'de kaygı ve korkuları artırdığına yönelik anket çalışmasına da yer verildi.
Çözüm önerileri
Sorunlara yönelik analizlerin bilimsel veriler ışığında, ayrıntılı biçimde ortaya koyulduğu raporda, ayrıntılı saptamaların yapıldığı çözüm önerileri şu şekilde sıralandı:
"Küresel yönetişim sorunu çözülmelidir. Küresel para sistemi yeniden düzenlenmelidir. Ulus devletlerde yeniden örgütlenme ihtiyacı artmıştır. Blockchain teknolojisi bir alternatif olarak uygulanabilir. Türkiye'de maliye politikalarına ihtiyaç vardır. Türkiye'de ekonomik performansın dijital dönüşümle uyumlanarak ekonomik faaliyetlerin devamı konusundaki dijital çözümler hayata geçirilmelidir. Türk turizminde yeniden yapılanmaya odaklanılmalıdır. Sosyal politikalara duyulan ihtiyaç artmaktadır ve yeni uygulamalara ihtiyaç vardır."
"Küreselleşme sona ermiyor, salgın demokrasiyi tehdit emiyor, AB dağılmıyor"
Rapora ilişkin soruları yanıtlayan İÜ İktisat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sayım Yorğun, bu süreçte ani ve kapsamı dar olmakla birlikte dünyanın önde gelen ekonomi ekolleri tarafından çok sayıda rapor hazırlandığını, Türkiye de ise bu çapta bir çalışmanın henüz yapılmadığını, bugüne kadar yurt içinde ve dışında yapılan çalışmaları da kapsayan bir rapor hazırlandıklarını söyledi.
Salgınla mücadelede ülkelerin başarısını karşılaştırmalı olarak ele aldıklarını ve toplumun yaşadığı kaygıları bilimsel yöntemlerle araştırdıklarını belirten Yorğun, raporda öne çıkan bazı başlıkları şekilde sıraladı:
"- İddia edilenlerin aksine küreselleşme sona ermiyor. Devletler gıda, enerji, ulaşım ve siber güvenlik gibi alanlarda daha korumacı ve sıkı bir süreç takip edecekler ancak küreselleşme kısa vadedeki bu düşüşün ardından orta ve uzun vadede en azından geçmişte kaldığı yerden devam edecek.
- Küresel salgın demokrasiyi tehdit etmiyor. Araştırmaya göre, demokrasi ile Kovid-19'un yayılması arasında bir ilişki yoktur, ortak bir hareket gözlemlenmedi. Bu sonuçlara göre demokrasi düzeyi yüksek olan ülkelerin salgına karşı daha kırılgan konumda olduğu yönündeki iddiaların doğru olmadığı görüldü.
- AB dağılmıyor. Çünkü AB ülkeleri menfaatlerini ve güvenliklerini birliğin güçlü bir şekilde var olmasına borçlular. Sistemdeki tüm belirsizliğe rağmen AB, üye ülkeler için güvenli ve korunaklı bir ada konumunda. AB kurum olarak salgın boyunca eksikleri ve yetersizliklerine dair gerekli notları almış ilk fırsatta da bunları telafi etmenin yollarını arayacak ve bu süreçten güçlenerek çıkacağı tahmin ediliyor.
- Kadınlar, salgının bir sonucu olarak 'daha uzun vardiyalar' ve 'evde ek bakım emeği' bağlamında çifte yüke maruz kalmaktadırlar.
- Çalışma hayatına ilişkin 2 önemli senaryo öne çıkıyor. Çalışma hayatı aynı kalacak ya da dönüşüm geçirecek.
- Esnek ve uzaktan çalışma modellerinin hızla devreye girmesi yeni sorunları ve çatışma alanlarını gündeme getirmiş; günlük çalışma süreleri, çalışmanın başlangıç ve bitiş saatleri, fazla çalışmanın hesaplanması, yemek ve yol parası ödemeleri, iş sağlığı ve güvenliği gibi alanlarda sorunlar yoğunlaşmaya başlamıştır."
"Sosyal uyumu esas alan anlayışa olan ihtiyaç önem kazandı"
Yorğun, gelecekte insanlığı bekleyen en büyük tehlikenin salgın hastalıklar olacağı söylenmiş olsa da hiç kimse bu boyutta bir salgını beklemediğini, insanlığın Kovid-19'a hazırlıksız yakalandığını belirtti.
Salgının tüm ülkelerde ekonomi ve sosyal hayatın tamamını sınırlandırdığını belirten Yorğun, şu değerlendirmede bulundu:
"Salgın, küresel düzeyde neredeyse hepimizi ruhsal, fiziksel ve sosyal açıdan eşitleyerek; sağlık, eğitim, gelir eşitsizliği, yoksulluk, işsizlik, göç, iklim krizi, temel insan ihtiyaçlarına erişim dahil her alanda yeni farkındalıklar oluşturdu. Salgın, bir yönüyle bencilliği besledi, dayanışmayı azalttı, yalnızlığa, biyolojik olduğu kadar psikolojik sorunlara ve bilgi kirliliğine yol açtı, ölüm korkusunu bireysel olmaktan çıkarıp toplumsallaştırdı. Diğer yönüyle de dayanışma ihtiyacını artırdı ve ortak kader duygusunu güçlendirdi. Bu nedenle sosyal uyumu esas alan bir anlayışa olan ihtiyacımız daha fazla önem kazandı."
"(Süper güç) kendi sorunlarını bile çözmekte yetersiz kaldı"
Prof. Dr. Yorğun, Kovid-19'la küresel yönetişimin öneminin bir kez daha hissedilmeye başlandığına işaret ederek, "Sorun küresel olunca başarılı da olsa yerel çözümler yeterli olmayacaktır. Zira süper güç konumundaki ABD'nin bile küresel ölçekli bu krize katkı vermediği görülmektedir. Üstelik 'süper güç' gerekli tedbirleri almakta geç kaldığı için kendi sorunlarını bile çözmekte yetersiz kalmıştır. Bu durum tartışmasız ABD'nin dünya liderliğini de sorgulamaya başlatacaktır." diye konuştu.
Yeni dönem milli güvenlik için ana tehditlerin gıda güvenliği, sağlık güvenliği, iş güvenliği ve bilgi güvenliğinden kaynaklanacağına dikkati çeken Yorğun, devletlerin bu tehditlere göre yeniden örgütlenmek zorunda kalacaklarını, ulus devletlerin sosyal devlet niteliğine göre demokratik yapıda örgütlenmesi gerektiğini dile getirdi.
Ekonomik ve sosyal alanda yaşananların yeni bir paradigma değişikliğine ihtiyaç olduğunu gösterdiğini ifade eden Yorğun, "Çünkü doyumsuzluğu ve obeziteyi besleyen sınırsız ihtiyaçlar algısı yerine, ihtiyaçların sınırlı olduğu ve isteklerin sınırlandırılabileceğini esas alan, bilgi hariç kaynakların sınırlı olduğu ilkesine dayalı yeni bir ekonomik düzeni inşa edecek bir paradigma değişikliğine yönelik beklenti artıyor. Kriz sürecini en az zararla atlatabilmek için hep birlikte dayanışma içinde mücadele ederek, küresel düzeyde iş birliğini esas alarak, yükselen iş kollarına ve mesleklere odaklanarak, endüstrileri ve iş piyasalarını yeniden yapılandırmak gerekiyor." şeklinde konuştu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.