Çelik: Suriye'de rejimin saldırganlığına bahane üretecek herhangi bir zemin yok

AK Parti Sözcüsü Çelik, "(Suriye'de) Rejimin saldırganlığına bahane üretecek herhangi bir zemin olmadığını net bir şekilde ortaya koymak isteriz." dedi.

Çelik: Suriye'de rejimin saldırganlığına bahane üretecek herhangi bir zemin yok

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, parti genel merkezinde AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısının ardından düzenlediği basın toplantısında değerlendirmelerde bulundu.

Toplantıdaki en önemli gündemin Bahar Kalkanı Harekatı'yla ortaya çıkan gelişmeler olduğunu söyleyen Çelik, rejim saldırılarında şehit olan askerlere Allah'tan rahmet, yaralananlara şifa diledi. 

Şehit cenazelerindeki ailelerin metanetinin, vatan ve millet için dualarının, ömür boyu yol gösterici anılar olarak kalplerinde çok özel bir yer tuttuğunu belirten Çelik, "Şehit ailelerimize şunları ifade etmek isteriz; kahraman şehitlerimizin anılarını, hatıralarını ebediyen aklımızda ve kalbimizde tutacağız. Sizlerin bizlere gönderdiğiniz mesajları aldık, başımızın üstünde yeri var her zamanki gibi. Bunları arkadaşlarımız paylaştılar, geniş, kapsamlı bir şekilde bunu değerlendirdik." diye konuştu. 

Saldırganlık karşısında rejim unsurlarına en sert cevabın verildiğini ve verilmeye devam edildiğini dile getiren Çelik, rejimin Soçi Mutabakatı çerçevesindeki sınırlara çekilmesi konusunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın verdiği sürenin dolmasıyla birlikte Bahar Kalkanı Harekatı'nın başladığını ifade etti. 

Bu çerçevede rejime ait çok sayıda mühimmatın imha edildiğini ve saldırıyı gerçekleştiren rejim unsurlarının da gereken cevabı aldığını anlatan Çelik, "İdlib'deki durum, 6 Mayıs tarihinden beri rejimin kademe kademe başlatarak ve sürdürerek devam ettiği gerginliği yükseltme, çatışmaya taşıma politikasının neticesidir. Bu süreçte rejimin imza attığı katliamlar ve saldırganlıklar neticesinde 1500 masum sivil hayatını kaybetmiştir, 5 binden fazla insan yaralandı, 1,5 milyona yakın insan yerinden oldu." dedi. 

Çelik, rejimin sivil altyapıyı da hedef aldığını vurgulayarak, "Açıkça rejimin kendi halkına, kendi halkının bir kesimine dönük olarak soykırımvari bir faaliyet içerisinde olduğu çok net bir şekilde görülmektedir." ifadesini kullandı. 

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bölgedeki varlığının son derece meşru olduğuna işaret eden Çelik, bu varlığın Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin 51 maddesinde yer alan meşru müdafaa hakkına, Adana Mutabakatı'na, Astana ve Soçi mutabakatları çerçevesinde ateşkesi sağlamak ve göçü önlemek üzere üstlenilen göreve dayandığını vurguladı. 

Bazı çevreler tarafından "İdlib'de ne işimiz var" şeklinde bir yaklaşımın ortaya konulduğunu dile getiren Çelik, yakın zamana kadar Kilis başta olmak üzere sınır illerinde terör örgütleri tarafından yapılan saldırılarla Türkiye'nin hedef alındığını ve bu saldırılarda vatandaşların hayatını kaybettiğini hatırlattı. 

Bu saldırılara cevap verilmemesi durumunda tehditlerin yoğunlaşarak diğer illere dönük olarak da devam edeceğini anlatan Çelik, Türkiye'nin de her meşru ve egemen devletin yapması gerektiği gibi meşruiyet içerisinde sınırlarını ve vatandaşlarını korumak, tehditleri bertaraf etmek için gerçekleştirdiği harekatlarla durumu belli bir noktaya getirdiğini söyledi. 

Çelik, "Eğer biz bugün itibarıyla gözlem noktalarımızdan çekilsek İdlib'e, oradan Atme'ye, oradan Cilvegözü'ne, oradan sınırlarımızın içine kadar bu tehdidin hareketleneceğinden hiçbir kuşku yoktur." dedi. 

Vatandaşların meseleyi kavradıklarını ve buna yönelik analizler ortaya koyduklarını söyleyen Çelik, "Bugün orada yarattığımız derinlik, bugün orada verdiğimiz mücadele Kilis'in korunması, Urfa'nın korunması, sınırlarımızın korunması için mecburi bir mücadeledir." ifadesini kullandı. 

Türkiye'nin müttefiklerinin tırlar dolusu silah ve mühimmat verdiği terör örgütünün Türkiye'yi tehdit ettiğini ve buna karşı da en güçlü mücadeleyi verdiklerini belirten Çelik, Türkiye'nin sınırlarının dibinde bir terör devleti kurulması şeklindeki yaklaşımın Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatlarıyla darmadağın edildiğini bildirdi.

Çelik, "Bütün bunlar olmasaydı, egemen ve meşru bir devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti bu harekatları başlatmasaydı asıl o zaman bugün 'İdlib'de ne işimiz var' diye soranlar 'bu terör örgütleri Urfa'ya saldırırken, Kilis'e saldırırken, Hatay'a saldırırken hükümet ne yapıyor' diye soracaklardı. Dolayısıyla geçmiş tecrübeler, bugün karşı karşıya olduğumuz tehdit milli güvenliğimizi, vatandaşlarımızın hayatını korumak için bu yaptıklarımızı yapmamızın ne kadar mecburi olduğunu her geçen gün bir kere daha göstermektedir, bir kere daha teyit etmektedir." diye konuştu. 

Türkiye'nin, bu harekatlarına karşı bir saldırganlık ortaya çıktığında da gerekli cevabı vereceğini vurgulayan Çelik, "Milli güvenliğimizi, sınırlarımızı, vatandaşlarımızın hayatını korumanın yanı sıra orada bunu gerçekleştirebilmek için istikrarı temin etmek, göçü önlemek zorundayız, bunun için de terör örgütlerini belli bir derinliğe kadar uzaklaştıracak bu harekatları yapmak mecburiyetindeyiz." ifadelerini kullandı. 

Bu harekatların yapılmaması halinde hem sınırların ve illerin tehdit altında olacağını hem de terör örgütleriyle sınır içinde mücadele etmek zorunda kalınacağını anlatan Çelik, "Tüm bu tablonun yanı sıra göçü, insani felaketleri önlemek, hepsi üst üste geldiğinde bunun ne kadar gerekli bir harekat olduğu, ne kadar gerekli bir duruş olduğu açık ve net bir şekilde ortaya çıkmaktadır." dedi. 

Türkiye'nin, gözlem noktalarını korumak için gönderdiği birliklere yapılan saldırılara karşı meşru müdafaa kapsamında gerekli karşılığı vermeyi güçlü bir şekilde sürdürdüğünü dile getiren Çelik, şunları kaydetti:

"Burada hiçbir şekilde Türkiye Cumhuriyeti Rusya'yla birilerinin iddia ettiği gibi karşı karşıya gelmek gibi bir tavır içerisinde değildir, hedefimiz bize saldıran rejim unsurlarıdır. Burada Rusya'dan beklentimiz garantör ülke olarak taahhütlerini yerine getirmesidir. Çünkü rejimin saldırganlığı Rusya'nın verdiği sözlere dönük de bir saldırganlıktır. Soçi ve Astana mutabakatları hep beraber imza attığımız hususlardır. Bu kapsamda rejimin saldırılarının durdurulması, Rusya'nın da mükellefiyeti çerçevesinde ortaya koyması gereken bir tavır olarak önümüze gelmektedir. Dolayısıyla Rusya'nın rejim üzerindeki etkisini kullanarak rejimi Soçi Mutabakatı'yla belirlenmiş sınırlara çekme konusunda bir etkinlik üretmesi gerekiyor. Geldiğimiz noktada bütün bu mücadele en kararlı şekilde verilecek."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Suriye konusunda Türk Silahlı Kuvvetleri'ne talimatını hatırlatan Çelik, "Sınırlarımızda, sınırlarımıza yakın bir yerde terör devleti görmek istemiyoruz. Sınırlarımızın içine illerimizi hedef alacak, vatandaşlarımızın hayatını tehdit edecek şekilde herhangi bir şekilde sınır bölgemizde oluşturulmaya çalışılan terör devletçiklerine hiçbir şekilde müsaade edilmeyecektir." diye konuştu.

Çelik, kara propagandanın yoğun bir şekilde çalıştığını belirterek, "Bu saldırılar gerçekleştiği zaman Türk Silahlı Kuvvetlerinin yanında herhangi bir yabancı silahlı unsur yoktu, bu nettir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin yanında bir takım yabancı unsur ya da terörist olduğunu söyleyenlerin bunu herhangi bir şekilde ispat etmesi mümkün değildir. Aynı şekilde koordinasyon ile ilgili problem de yoktur. Bütün bu bilgiler Rusya tarafına verilmiştir, eldeki belgeler devletimizin elindedir. Dolayısıyla burada açık bir şekilde rejimin saldırganlığına bahane üretecek herhangi bir zemin olmadığını net bir şekilde ortaya koymak isteriz." şeklinde konuştu.

"Esed rejimi ile görüşülsün diyen bir takım çeşitli siyasi partilerden açıklamalar oluyor. Burada şu soruyu sormak gerekir." ifadesini kullanan Çelik, şöyle devam etti:

"Suriye Esed'in şahsi malı mıdır? Suriye Suriyelilerin midir? Bizim görüşümüz Suriye'nin toprak bütünlüğünden yana bir siyaseti sahiplenenler olarak, Suriye Suriyelilerindir. Esas mesele Suriye'de bütün Suriyelilerin üzerinde mutabık kaldığı bir siyasi çözümün bulunmasıdır. Sayın Cumhurbaşkanımız daha önce ifade ettiler bu siyasi çözüm gerçekleştikten ve istikrar sağlandıktan sonra Türkiye'nin herhangi bir şekilde Suriye'de askeri varlık bulundurmasına gerek kalmayacaktır. Şimdiki atmosfer ve kaos içerisinde milli güvenliğimizi korumak, vatandaşlarımızın hayatını korumak için buna mecburuz."

Çelik, Avrupa'ya gitmek üzere Türkiye'den ayrılan mültecilere ilişkin, "Türkiye'nin bundan sonra herhangi bir şekilde daha fazla mülteci yükü taşıyacak bir imkanı kalmamıştır. Bununla ilgili olarak uzun zamandır uyarılarda bulunuyorduk." ifadesini kullandı.

"Dünyanın yapmadığını Türkiye yapmıştır"

Güvenli bölgenin oluşturulmamasına işaret eden Çelik, "Güvenli bölgenin oluşturulmaması, bu konuda batılı müttefiklerimizin kesinlikle mükellefiyetlerini yerine getirmemesi, 4 milyon insanın, sivil insanın zulme maruz kalması gibi bir tabloyu ortaya çıkartmıştır. Bütün dünyanın vicdanı adına bütün dünyanın yapmadığını tek başına Türkiye yapmıştır." dedi.

Çelik, Suriye'de petrol bölgeleri için hareketlenenlerin, insanların hayatını umursamadıklarını vurgulayarak, "Bu kadar zulümden ve ölümden kaçan insanı Türkiye, dünyanın vicdanı terk ettiği bir zamanda tek başına bütün insanlığın vicdanını yüklenerek misafir etti. Kimseyi zorla göndermiyoruz, ortaya çıkan bu göç baskısı karşısında da hiç kimseyi zorla tutmak gibisinden bir yaklaşım içerisinde olmayacağımız bir aşamaya geldik. Yeni bir mülteci dalgasını Türkiye kaldırabilecek durumda değildir." değerlendirmesinde bulundu.

Yunanistan'ın Avrupa'ya gitmek üzere Türkiye'den ayrılmaya çalışan mültecilere karşı tutumuna ilişkin Çelik, "Yunanistan'ın göçmenlere gaz bombası atması, bir göçmeni öldürmesi ve onların üzerine ses bombaları atması insanlık dışı bir yaklaşımdır. Burada Türkiye'ye çağrı yapanların Türkiye'de en iyi şartlarda BM standartlarının üzerinde mülteciler misafir edilirken bu eleştirileri getirenlerin Yunanistan karşısında sesinin çıkmaması son derece anlamlıdır." diye konuştu.

"Vahşi yaklaşım aynen devam ediyor"

Çelik, Ağrı'da gümrük personelini taşıyan servis aracına yönelik roketli saldırıya ilişkin, şunları kaydetti:

"1 şehidimiz var, şehidimize rahmet diliyoruz. Tabii terör örgütünün her fırsatı kullanarak, insanımıza saldırma şeklindeki bu vahşi yaklaşım aynen devam ediyor. Terörle mücadele konusunda da aynı kararlığı biz gösteriyoruz. Türkiye bu terör belasıyla sonuna kadar mücadele etme konusunda tavizsiz ve tereddütsüz bir yaklaşım sürdürmeye devam edecek."

Volkan Bozkır'ın BM 75. Genel Kurul Başkanlığı görevini üstlenmesi

TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Volkan Bozkır'ın, 2020 Eylül-2021 Eylül dönemini kapsayacak Birleşmiş Milletler (BM) 75. Genel Kurul Başkanlığı görevini üstleneceğini anımsatan Çelik, "Sayın Bozkır, eylül ayında Birleşmiş Milletler bünyesindeki en üst düzey görev olağan genel kurul başkanlık görevini Türkiye adına bir yıl süreyle üstlenecektir. Kendisini partimiz adına tebrik ediyorum, hem Türkiye adına hem partimiz adına son derece sevindirici bir gelişme, tebriklerimizi iletiyoruz." ifadesini kullandı.

Diyarbakır Annelerinin, dağa kaçırılan evlatları için yürüttükleri vicdan eyleminin 182'nci gününe girdiğini belirten Ömer Çelik, "Onlara bir kere daha buradan sevgilerimizi, saygılarımızı gönderiyoruz. Evladını kaybetmiş o annelerin, Cumhurbaşkanımızı arayarak İdlib'de yürüttüğümüz operasyona vicdani destek vermesi, dualarıyla da desteklerini ifade etmeleri çok daha kıymetlidir." dedi.

Muhalefet tarafından, İdlib konusunda TBMM'de gerçekleştirilecek kapalı oturumda Cumhurbaşkanının bilgilendirmediği eleştirisi, saldırı gecesi neden Hatay Valisinin açıklama yaptığının sorulduğu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Rusya'ya gitmesinin eleştirildiği sorusu üzerine Çelik, "Hatay Valisi de devletin bir yetkilisi, cenazelerin ve yaralıların geldiği ilin valisi. Açıklama yapması son derece normal. Ayrıca şunu unutmamak gerekir ki sadece Hatay Valisi yapmadı, Cumhurbaşkanlığı makamı adına İletişim Başkanlığı yaptı. İlk andan itibaren kamuoyunun en açık bir biçimde bilgilendirilmesi için tüm kanallar kullanıldı." yanıtını verdi.

İletişim Başkanlığı kendisine verilen görev çerçevesinde Cumhurbaşkanlığı makamının değerlendirmelerini aktardığını anımsatan Ömer Çelik, şöyle devam etti:

"Biz de parti adına açıklama yaptık. O gece Sayın Cumhurbaşkanımızın nasıl bir mesai içerisinde olduğunu, devlet sorumluluğu içerisinde olanlar bilirler. Cumhurbaşkanımız o gece olayın olduğu ilk andan sabahın ilk saatlerine kadar kesintisiz bir mesai sürdürmüştür. İlgili komutanları, ilgili bakanları çağırarak sürekli bir durum değerlendirmesi yapmıştır. 

Sahayla ilgili olarak sürekli bağlantılar kurularak, oradaki bilgiler anbean güncellenmiştir. Dolayısıyla o gece insanüstü bir gayretle, sürekli değerlendirmelerin yapıldığı kriz yönetimi toplantılarını Sayın Cumhurbaşkanımız yönetmiştir."

"Devlet işlerinin nasıl işlediğini bilmeyenlerin yaptığı açıklamalar" 

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın olayın başladığı ilk andan itibaren sabahın ilk ışıklarına kadar kesintisiz biçimde değerlendirmeler yaparak, ilgili kurumlara sürekli talimat verdiğini söyleyen Çelik, "Takdir edersiniz ki böyle bir süreç son derece dinamik bir süreçtir. Bu tip durumlarda sahadan alınan bilgilerin sık sık güncellenmesi gerekmektedir. Gerek bakanlarla gerek Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarıyla en sıcak değerlendirmeler saatler boyunca yapılmıştır. Dolayısıyla bu tip yaklaşımlar, devlet işlerinin nasıl işlediğini bilmeyen, bu sorumluluğu taşımayan kişilerin yaptığı açıklamalardır." ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde Cumhurbaşkanı adına bir bakanın TBMM'ye bilgi vermesinin son derece tabi olduğuna dikkati çeken Çelik, "Nihayetinde bu saldırıyla ilgili bütün süreç, saldırıdan sonra verilen cevap ve şu anda sahadaki gerçekliğin ne olduğuna dair bilgi Cumhurbaşkanlığı adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi içerisinde Milli Savunma Bakanlığında var. Dolayısıyla Sayın Savunma Bakanımızın oraya gitmesi zaten Cumhurbaşkanımız adına bu bilginin verilmesi demektir." şeklinde konuştu.

Muhalefetin, İdlib meselesini tartışmak yerine Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili polemik üretmeye çalıştığını belirten Ömer Çelik, şöyle devam etti:

"Mesele bugün Türkiye'nin Suriye'de yürüttüğü Bahar Kalkanı Harekatı ile ortaya çıkan tablodur. Mesele askerlerimize yönelik bu saldırganlıktan sonra gerekli cevapların Suriye rejimine en etkili şekilde verilmesidir. Bundan sonra atılacak adımların değerlendirilmesidir. Kuşkusuz Sayın Bakanımız Yüce Meclise bilgi verecektir, Yüce Mecliste bu değerlendirecektir. 

Şunu unutmamak gerekir ki Yüce Meclisin daha etkin olmasından, daha çok rol oynamasından bahsedenlerin Yüce Meclisin gerçekliğini kavrama konusunda da bir kapasitesizlikleri var. Yüce Meclis adına ürettikleri argümanlar sadece Cumhurbaşkanlığı makamıyla polemik üretmeye dönüşmüştür. Yoksa Yüce Meclisin şu an sahip olduğu yetkiler çerçevesinde Yüce Meclisin daha etkin çalıştırılması, Yüce Meclis adına verecekleri katkıların ortaya koyması şeklinde değildir."

"Putin'in de Sayın Cumhurbaşkanımızın da çok sayıda ziyareti oldu"

Pek çok devlet başkanının Türkiye'ye geldiğini, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da değişik ülkeleri ziyaret ettiğini hatırlatan Çelik, "Cumhurbaşkanımızın temel bir yaklaşımı vardır, 'Türkiye masayı terk eden bir ülke asla olmayacaktır. Tezlerini her zaman ortaya koyacaktır.' Sayın Putin'in de Türkiye'ye çok sayıda ziyareti oldu, Sayın Cumhurbaşkanımızın da çok sayıda ziyareti oldu." dedi.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Türkiye'ye yaptığı ziyaretlerin Türkiye'ye verilmiş bir taviz gibi algılanamayacağını söyleyen Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Rusya ziyaretinin de bir taviz gibi değerlendirilmeyeceğini vurguladı.

Erdoğan'ın "Sahadaki kararlılık kadar masada kalma konusunda da kararlılığı mezceden" bir yaklaşımı olduğunu belirten Ömer Çelik, "Siyasi, devlet ve diplomatik aklın, masada sonuna kadar muhataplarımıza anlatılması, aynı zamanda da sahada gerekli gücün, etkinliği ve çalışmanın tam bir etkinlikle ortaya koyulması. Dolayısıyla bu ikisini mezceden bir yaklaşım, her zamanki gibi söz konusudur. Türkiye, burada siyasi çözümden yana olduğunu herhangi bir devletle çatışma içerisinde olmadığını, tam tersine Suriye'nin toprak bütünlüğünden yana olduğunu Astana sürecinin garantörleriyle karşı karşıya gelmek gibi bir niyeti olmadığını, rejim bir saldırganlık göstermeseydi rejimin de hedef olmadığını ama rejim saldırganlık gösterince bunun meşru hedef haline geldiğini net bir şekilde şu anda sahada gösteriyor, masada bunlar dillendirilecektir." ifadelerini kullandı.

"Şehitlerle ilgili hassasiyeti sorgulamak onların haddine düşmez"

CHP Parti Sözcüsü Faik Öztrak'ın yaptığı açıklamalara ilişkin değerlendirmede bulunan Ömer Çelik, şunları kaydetti:

"Tabii bu dil artık çığırından çıkmış bir dil. Yani ne millet adına bir yaklaşım üretebiliyor ne devlet adına bir yaklaşım üretebiliyor. Dar siyaset alanının argüman üretmiş olmak için bir siyasi cevap vermiş olmak için ürettiği bir şey. Sayın Cumhurbaşkanımızın şehitlerle ilgili hassasiyetini sorgulamak onların haddine düşmez. Bunun ne kadar yüksek bir hassasiyeti olduğunu, Cumhurbaşkanımızın şehitlerle ilgili hassasiyetinin inancımızdan ve kalpten gelen bir hassasiyet olduğunu hem şehitlerimizin aileleri hem de bütün vatandaşlarımız bilmektedir. Bunu sorgulamaya kalkmak siyasi ahlaksızlığın en önemli zirve noktalarından bir tanesi olur.

Yani 'Şehitler Tepesi boş kalmayacak' sözünün inancımız ve kültürümüzdeki anlamını bilmeden bunu sanki ölümü kutsamak için söylenmiş bir söz gibi ortaya koymak, doğruyu söylemek gerekirse başlı başına bir cahilliktir. Hiçbir şekilde kültürümüzü bilmeyen birisi bile bu sözü duyduğunda iyi kötü bir araştırma yapar, 'Bu söz niye söylenmiş, bu sözün manası nedir?' diye. Bu sözün manası, 'Ülkemizi korumak için milli güvenliğimizi korumak için, birlik bütünlüğümüzü korumak için, vatandaşlarımızın hayatını korumak için, millet ve devlet olarak varlığımızı korumak için bu ülkede hayatını feda etmekten çekinmeyecek olanlar her zaman var olacaktır.' demektir. 

Bunu doğru düzgün anlamayıp, 'Bizim ittifakımız da Şehitler Tepesi boş kalacak.' diyenler 'Bu ülkenin varlığı, bu milletin geleceği, bu ülkenin vatandaşlarının hayatı tehlikeye düştüğü zaman bu ülkede bunun için fedakarlık yapacak kimse yoktur, biz bunu temin edeceğiz.' manasına geliyor. Bunu temin etmek Türkiye'nin hasımlarının ve düşmanlarının emelidir."

"Kurtuluş Savaşı yapılabilir miydi?"

Türkiye'de hiç kimsenin herhangi bir çatışmayla veya herhangi bir zorlukla karşı karşıya gelmeyi arzu etmeyeceğini dile getiren Çelik, "Ama devlet ve millet hayatı, tarih içerisinde pek çok çatışmayla, pek çok zorlukla karşı karşıya kalıyor. Bunların söylediği mantıkla bakılsaydı Kıbrıs Barış Harekatı yapılabilir miydi? Kurtuluş Savaşı yapılabilir miydi?" ifadesini kullandı.

İdlib'deki operasyonun gereksiz bir operasyon olmadığını, bir maceranın içinde olunmadığını belirten Çelik, "Doğrudan Kilis'i korumakla Urfa'yı korumakla ilgili bir harekatın içerisindeyiz. Doğrudan vatandaşlarımıza bomba atarak, vatandaşlarımızı öldüren terör örgütlerini sınırlarımızdan uzaklaştırmanın çabası içerisindeyiz. Sınırımızın dibinde bu katliam şebekelerinin birilerinin desteğiyle bir devletin kurulmasını engellemek üzere buradayız." şeklinde konuştu.

Devlet çıkarı kavramının çok geniş bir kavram olduğunu ve Türkiye'nin, dünyanın çeşitli yerlerinde NATO çerçevesinde misyonları olduğunu dile getiren Ömer Çelik, şöyle devam etti:

"Ne yapacaklar ellerine fırsat geçse bunları geri mi çekecekler? Burada bunu ölümü kutsamak gibisinden sunup, 'devletin görevi yaşatmaktır' diyorlar. Tabii ki zor durumda kalındığında hayatını feda edecek, şehitliğe doğru koşacak insanlar var olduğu müddetçe millet yaşayacaktır. Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanımızın, inancımızın ve kültürümüzün en temel uhdelerinden birini ifade etmek üzere kullandığı ve çok bilinen bir ifadeyi inancımızın ve kültürümüzün bu kodlarından uzak bir anlayışla yaklaştıkları zaman anlamadıkları, bambaşka bir bağlama götürdükleri ve bu ülke için fedakarlık edecek kimseyi bırakmayacağız manasına gelecek şekilde Şehitler Tepesi boş kalacak gibisinden bir söz söyledikleri gözüküyor." 

"Çoluk çocuğun ahlakını bozacak şekilde argo kullanmayın"

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Cumhurbaşkanının bulunduğu makamı, "saray rejimi" olarak ifade edip, milyonlarca insanı öldürmüş Esed rejimine "Suriye Devleti'nin meşru temsilcisi" olarak bakan bir zihniyetle karşı karşıya olunduğunu belirten Çelik, Suriye'deki Baas Partisinin Türkiye hakkında konuştuğu aynı sözlerin bu kişilerden de duyulduğunu söyledi.

CHP'ye destek veren vatandaşların, CHP'li yöneticilerin yaklaşımından memnun olmadığını ifade eden Ömer Çelik, "Cehalet gibi, bezirganlık gibi birtakım üslup kullanıyorlar. Bunlara her zaman şunu teklif ettik, 'Çoluk çocuğun ahlakını bozacak şekilde argo kullanmayın. Siyasi aklınız yetiyorsa, siyasi argümanlarla cevap verin. Biz de size siyasi argümanlarla cevap verelim' ama siyasi aklın yetmediği yerde bu argo üslubuna dönüyorlar. 

Yani demokrasi konusundaki siyasi cehaletleri ortadadır. Esad rejimini savunma konusundaki bezirganlıkları ortadadır. Tek tek saymaya gerek yok, 'Moskova'ya niye gidiyorsun' diyenler, Esad rejiminin ayağına gitmiş kimseler. Esad rejiminin ayağına gidenler ve git diyenler kaç kere Sayın Putin gelmiş, kaç kere Sayın Cumhurbaşkanımız gitmiş bu diploması trafiğini eleştirmeye kalkıyorlar."

"Aile ilişkileri üzerinden bir siyasi eleştiri getirmeye çalışıyorlar"

Ekonomiyle ilgili gelişmeler konusunda kronik muhalif birtakım yazarlar olduğunu dile getiren Çelik, şunları kaydetti:

"Bunlar çeşitli yerlerde yazıyorlar. Kaç kere rast geldim buna. Belli bir akıl yürütmeye dayanmadan kronik muhalif bazı tipler var. Bunlar yazarlar ve iki gün sonra siz bunu CHP sözcülerinden duyarsınız. Hatta bazıları şunu yazarlar, 'CHP niye bunları söylemiyor' diye. Bir bakmışsınız bir iki gün sonra söylemişler. Yani bu şekildeki değerlendirmelerin hiçbir şekilde faydası yok.

Ayrıca şunu söyledik, 'herhangi bir bakanımızı siyasi duruşu sebebiyle, siyasette imza attığı işler sebebiyle eleştirebilirsiniz. Bu demokrasinin icabıdır. Siz eleştirirsiniz biz de cevabını veririz. Fakat buna akıl yetiremeyip kes kopyala yapıştır yöntemiyle bilinen bir şeyleri tekrarlayanlar buna akılları yetmedikleri için sürekli olarak aile ilişkileri üzerinden bir siyasi eleştiri getirmeye çalışıyorlar. 

Siyasette aile defterinin açılması, herkes herkesin ailesiyle uğraşmaya başlarsa ne kadar ahlak dışı bir durum olur. Ekonomiyle ilgili, dış politikayla, iç politikayla ilgili söyleyeceğiniz ne varsa siyasetçiye söylersiniz. Ama o siyasetçiye söyleyecek lafınızı belli bir akılla, ortaya koyamayıp da ondan sonra tutup aile ilişkileri üzerinden bunu yaparsanız bu kuşkusuz ahlak dışı bir tutum olur. Kişisel kıskançlıkların, hasetliklerin kendi geçmişinde ekonomiyle ilgili rol aldıkları kurumlarda hiçbir iş yapmamış olanların ortaya koyduğu değerlendirmeler bunlar."

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.