Cumhurbaşkanı Erdoğan: Kalkınmış ve zengin Batılı ülkeler mülteci krizinde sınıfta kaldı

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kalkınmış ve zengin Batılı ülkeler mülteci krizinde sınıfta kaldı. Zengin bazı Arap ülkeleri de aynı durumda." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Kalkınmış ve zengin Batılı ülkeler mülteci krizinde sınıfta kaldı

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 1. Küresel Mülteci Forumu'na katılmak üzere bulunduğu Cenevre'de, gazetecilerin sorularını yanıtladı, gündeme ilişkin değerlendirmeler yaptı.

Birleşmiş Milletler (BM) Küresel Mülteci Forumu'na katılmak üzere bulunduğu Cenevre'de hem ikili görüşmeler yaptıklarını hem de mülteci krizi konusundaki görüşlerini BM nezdinde dile getirdiklerini belirten Erdoğan, "İlk olarak Somali Başbakanını kabul ettim, ikili ilişkilerimizi ve Doğu Afrika bölgesindeki gelişmeleri ele aldık." diye konuştu.

Bir ramazan günü Somali'ye ilk gittiğinde, büyük bir insani krizle karşılaştıklarını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün Somali'de durumun her geçen gün iyiye gittiğini vurgulayarak, "Hamdolsun artık böyle bir Somali ile karşı karşıyayız. Ekonomiden güvenlik ve sağlığa kadar her alanda Somali'de güçlü bir mevcudiyete sahibiz. Somali, mağdur ve mazluma sahip çıkma politikamızın en güzel örneklerinden biridir." ifadesini kullandı. 

Avrupa'da bulunan vatandaşlarla da toplantı yaptığını aktaran Erdoğan, yurt dışında yaşayan ve sayıları 6 milyona yaklaşan Türk vatandaşlarının her zaman yanında olduklarını ve olmaya devam edeceklerini bildirdi. 

Erdoğan, "Onların hem Türkiye ile bağlarını güçlü tutmalarını hem de bulundukları ülkelerde başarılı olmalarını önemsiyoruz. Bu iki hedef arasında bir çelişki de görmüyoruz. Son dönemde, bazı ülkelerde yükselen Türkiye ve İslam karşıtlığına karşı mücadele etmeye de devam edeceğiz." diye konuştu.

"Dünyada en fazla sığınmacıya ev sahipliği yapan ülkeyiz"

Birleşmiş Milletler Küresel Mülteci Forumu'na eş başkanlık yaptığını ve foruma hitap ettiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün dünya genelinde 260 milyona yakın göçmen, 71 milyonun üzerinde yerlerinden edilmiş kişi ve 25 milyonu aşkın mülteci olduğunu bildirdi. 

"Birleşmiş Milletler verilerine göre, dünyada en fazla sığınmacıya ev sahipliği yapan ülkeyiz." diyen Erdoğan, Türkiye'nin insani yardımlarda da milli hasılaya göre dünyanın birinci sırasında geldiğini açıkladı.

Türkiye'nin "açık kapı politikası"nı insani ve ahlaki bir sorumluluk olarak uyguladığına işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:

"Dünyanın da bu sorumluluğu üstlenmesi gerektiğini ifade ediyoruz. Kalkınmış ve zengin batılı ülkeler mülteci krizinde sınıfta kaldı. Zengin bazı Arap ülkeleri de aynı durumda. Oysa küresel sorunlar ancak küresel iş birliği ve dayanışma ile aşılabilir. Dünyanın mülteci sorunundan kaçması sorunu ortadan kaldırmıyor. Bu noktada, geçen yıl kabul edilen Küresel Mülteci Mutabakatı'nın uygulanmasına büyük önem veriyoruz. Suriye kaynaklı mülteci krizinin çözümü, Suriye iç savaşının sona erdirilmesine bağlıdır. Bu yüzden biz, mültecilere ev sahipliği yaparken siyasi çözüm için de yoğun çaba içerisindeyiz. Astana ve Cenevre süreçlerini etkin kılmaya ve netice odaklı hareket etmeye çalışıyoruz. Suriye'nin toprak bütünlüğünü koruyarak terörün sonlandırılması ve mültecilerin evlerine gönüllü, güvenli, onurlu şekilde dönmeleri öncelikli hedefimizdir. Bunun için güvenli bölgenin kurulması da büyük önem arz ediyor."

Cenevre'de, Pakistan Başbakanı İmran Han ile de bir görüşme yaptığını ve ikili ilişkileri etraflıca ele alma fırsatı bulduklarını bildiren Erdoğan, "Bunun yanında, bölgesel konuları değerlendirdik. Şubat ayında Pakistan'da yapacağımız Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey Toplantımızla da ilgili ön görüşme fırsatımız da oldu." ifadesini kullandı.

BM'de, mülteci meselesi hakkında bir konuşma yaptığı hatırlatılarak, "Türkiye, 4 milyona yakın mülteciye ev sahipliği yapıyor. Köklü çözüm için de bir planı var. Küresel Mülteci Forumu'nda güvenli bölge planına destek nasıldı?" sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Güvenli Bölge konusundaki çağrımıza henüz dünyanın en güçlü, ekonomik olarak en saygın olduğunu zannettiğimiz ülkelerinden bile 'biz de varız' diyen çıkmadı. Biz hala ses bekliyoruz, ama bir şey yok." yanıtını verdi.

Erdoğan, soruyla ilgili açıklamalarını şöyle sürdürdü:

"Bizim, şu ana kadar 40 milyar doları aşkın bir yatırımımız var. Daha önce de söylediğim gibi, Tel Abyad-Rasulayn arasındaki 120 kilometre uzunluk ve 32 kilometre derinlikteki alan üzerinde inşallah böyle bir adımı atabiliriz. Tabi ki bu bölgede güvenliği de biz sağlayacağız. Yani böyle bir adımı attıktan sonra bunu biriyle paylaşmamızın da anlamı yok zaten. Bu konuda gerek Amerikalılarla gerekse salı günü sayın Putin ile de görüştük. Hepsi 'dayanışma içerisinde çalışmalarımızı sürdürelim' diyorlar. Bunu başarırsak, tarihe bir örnek olarak geçecek. 'Böyle bir mülteciler şehrini veya şehirlerini Türkiye kurdu' diyecekler. Bu da bizim için çok önemli. Projemiz gayet güzel. Belki bu adımı attıktan sonra 'biz de burada olalım' diyenler çıkabilir. Biz yine de onlara çağrımızı devam ettireceğiz."

Libya'daki gelişmeler

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile bir telefon görüşmesi yaptığı hatırlatılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'nin Libya'ya asker gönderme planı da gündeme geldi mi? Görüşmenizin içeriğine ilişkin bilgi verebilir misiniz?" sorusuna şu yanıtı verdi:

"Biz, bir görevlendirme yaptık. Bu görevlendirme kapsamında, dışişleri bakan yardımcısı, savunma bakan yardımcısı ile istihbarattan ve ulusal güvenlikten oluşan bir heyetle kısa bir zaman içerisinde arkadaşlarımız, Moskova ziyareti yapacaklar. Muhatapları ile bölgesel konuları etraflıca ele alacaklar. Bizler yapıcı ve kısa sürede netice alıcı bir görüşme olmasını Sayın Putin'den istedik ve kendileri de aynı şekilde talimatları vereceklerini söylediler. Hem Libya hem de Suriye konularını görüşmeleri konusunda mutabık kaldık."

"Eastmed boru hattı projesine ilişkin İsrailli yetkililerden, 'Müzakereye açığız' mesajı geliyor. İlerleyen süreçte İsrail, Lübnan, Mısır gibi kıyıdaş ülkelerle Doğu Akdeniz’de bir iş birliği başlar mı?" sorusu üzerine ise Erdoğan, "İsrail konusu şu ana kadar hiç gündemimize gelmedi. Gündemimize gelmediği için bu konuyu gündeme getirmemiz anlamsız olur." dedi.

Bahçeli ve Kılıçdaroğlu'nun açıklamaları

Doğu Akdeniz'de en kritik hamlenin Libya ile varılan mutabakat olduğu belirtilerek, "MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli, 'Bu bir beka meselesidir, gündeme gelirse Libya'ya asker gönderilmesini destekleriz' dedi ama CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ise 'Neden asker gönderiyoruz, ne işimiz var Libya'da?' dedi. İki farklı bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Sayın Bahçeli'nin ifadesi, bizim Cumhur İttifakımızın bir sesi. Onun için kendisine çok teşekkür ediyorum." karşılığını verdi.

Erdoğan, şöyle devam etti:

"Tabii ana muhalefetin zaten huyu, sınırlarımızın dışına çıkmaya bizi mecbur eden herhangi bir olay olduğu zaman, 'orada ne işimiz var?' demek. Suriye meselesinde de oradan füzeler, havan topları atılsın, biz şehitler verelim, ne olursa olsun, 'bizim orada ne işimiz var?' diyorlardı. Bunlar zaten içeride teröristler cirit attığı zaman da aynı şeyi söylüyorlardı. Sonra onların arkasında oldukları yapı ile beraber Ankara-İstanbul seyahati yaptılar, omuz omuza dirsek temasında yürüdüler. Zaten burada birbirinden hoşnut olan bir yapı, bir anlayış var. Ama bizim olayımız beka meselesi, ondan da öte bir tarih meselesi. Biz şu anda öyle adımlar attık ki bu adımlar Sevr'in ters köşe edilmesidir. Bu kadar önemli. Yunanistan Başbakanı olsun, Dışişleri Bakanı olsun, onlar Libya Mutabakatı'nın hukuka aykırı olduğunu söylüyorlar. Biz de tam aksine, 'Bu uluslararası deniz hukukuna uygundur' diyoruz. Attığımız adımın bütün hesabını, çalışmasını yaptık. Bu süreç de yeni başlamadı. Bu olayın aslında tarihi geçmişi var ve o geçmişinde, işin haritası çok daha farklıydı. Ne zaman? Kaddafi döneminde (2009'da). O süreçte bu adım atıldı ama tabii (Kaddafi'nin) ömrü vefa etmedi. Dolayısıyla çalışmalarımız şu anda bizim arşivlerimizde."

Bu dönemde atılan adımların uluslararası hukuka uygun olduğunu tekrarlayan Erdoğan, burada bazı çalışmalar bulunduğunu, bu çalışmalarını da zaman içerisinde uluslararası camiayla da paylaşacaklarını bildirdi. 

Erdoğan, "Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanlık Konseyi Başkanı Fayez Al Sarraj yakın zamanda geldi ve tekrar bir görüşme yaptık. Yeni ne gibi adım atılabilir, bunları konuştuk. Türkiye-Libya arasındaki süreci daha da hızlandıracağız. İhtiyaçları olursa onlara her an yardıma hazır olduğumuzu söyledik. Askeri ve güvenlik iş birliğinden tutun da denizlerdeki hukukumuz noktasında atılan, atılacak adımlara varıncaya kadar hazırız." dedi.

"Sevr'in ters köşe edilmesi derken neyi kastediyorsunuz? Biraz daha açabilir misiniz?" şeklindeki soru üzerine de Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Anlaşmayı şöyle bir gözden geçirirseniz, onu bir ters köşe yapınca, ne demek istediğimizi görürsünüz." yanıtını verdi.

 

"İhtiyaca göre her şey, her an değişebilir"

Bir gazetecinin, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "İktidar Doğu Akdeniz'de hiçbir şey yapmıyor." şeklinde açıklamada bulunduğunu belirtmesi üzerine Erdoğan, "Oysa sondaj gemilerimiz, sismik araştırma gemilerimiz, fırkateynlerimiz, helikopterlerimiz, hepsi oradaydı. Gözü var ama görmüyor. Ne yapalım? Bakar kör." ifadelerini kullandı. 

Erdoğan, KKTC'ye gönderilen İHA'larla ilgili soruya, "Bunların gerekirse, sayılarını daha da artırma durumumuz söz konusu. İhtiyaca göre her şey, her an değişebilir. Bunun yanında zaten Libya kendisi bu tür ihtiyaçlarını karşılıyor. Askeri Güvenlik ve İşbirliği Anlaşması aramızdaki dayanışmayı daha da güçlü kılacak. Tabii şu anda Geçitkale'ye inen İHA'ların konumu, işlevi de önemli. Bu süreci de aynı hızla devam ettireceğiz. Herhalde bundan sonra Sayın Kılıçdaroğlu, Doğu Akdeniz’de var mıyız, yok muyuz demez umarım. Bu kadar uzun bir kıyı şeridine sahip olan Türkiye'nin oralarda olmaması söz konusu olabilir mi? Ama bunların hayatından, askeri güvenlik, bu tür şeyler gelmiş geçmiş değil. Onun için de ne yazık ki buna çok uzaklar ama alışacaklar." cevabını verdi.

Bir gazetecinin, Kılıçdaroğlu'nun Kürecik ve İncirlik'le ilgili "itidal" tavsiyesi olduğunu ancak arşivlerin "Gerekirse İncirlik kapatılsın." sözünü hatırlattığını söylemesi üzerine Erdoğan, o açıklamaların hatırlanmasının çok isabetli olacağını ifade etti. 

Kılıçdaroğlu'nun, "Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur." noktasında olduğunu değerlendiren Erdoğan, şöyle konuştu:

"Yalan ne yazık ki bol. Burada neyin itidalinden bahsediyorsun? Bir tarafta yaptırımları gündeme getirenler var. Bu adımı atmazsanız, 'Bak, yaptırımdan bahsediyorlar. Neyi bekliyorsunuz?' diye söylemeye başlayacaklar. Kılıçdaroğlu, kendine göre bizi ters köşe yapmaya çalışıyor. Her adımını dikkatli şekilde sürdüren bir iktidar var. Gerek İncirlik (üssü), gerek Kürecik (üssü), gerekirse ikisi birden… Eğer bu ülkenin değerlerine saygı duyuyorsanız, bu ülkenin geleceği için biz de bir şey katalım diyorsanız, o zaman atılan bu adımlarda bize itidali nerede tavsiye edeceğinizi iyi düşünün. Buna kalsa bunlar, bize terörle mücadelede de itidal tavsiye edecekler. Hala da ediyorlar. Biz nerede itidalli davranacağımızı, nerede kararlı adımlar atacağımızı gayet iyi biliyoruz."

"Berlin süreci bile Hafter'i kabul etmiyor aslında"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Doğu Akdeniz'de başka adımların da söz konusu olup olmayacağına ilişkin, "Bunlar gelişmelere göre anbean olabilecek adımlardır. Özellikle Libya ile aramızdaki mutabakattan sonra çok daha hareketli ve seri şekilde gidecektir. Bu işin ağırdan alınma durumu söz konusu değildir. Bir tarafta Libya'da savaş var. Adam geliyor bir bölgeyi kuşatıyor, ateşe tutuyor. Şu anda Libya ordusu gereğini yapıyor. Mesela Ruslar Wagner'leri vermiş, bu adamlar orada. Şu anda Abu Dabi yönetiminin, Mısır yönetiminin oraya verdiği bir destek var. Kime? Hafter'e. Hafter'in uluslararası tanınırlığı var mı? Yok. Kimse kabul etmiyor, Berlin süreci bile Hafter'i kabul etmiyor aslında." ifadelerini kullandı. 

Almanya Başbakanı Angela Merkel ile pazartesi akşamı görüştüklerini anımsatan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Berlin sürecinde özellikle bizim de bulunmamızı istedi. Kendisinin Putin'le de görüştüğünü bana anlattı. Ben de Sayın Putin'e, 'Merkel'le yaptığınız görüşmede bir konuda herhalde mutabakata vardınız. Şansölye, bana, Berlin sürecine Rusya'nın bugüne kadar olumlu katkılarda bulunduğunu söyledi ama bundan sonraki süreçte de bu katkıların devamını istiyor' dedim. Tabii kendisi de benim de aynı kanaatte olduğum bir konuyu gündeme getirdi. Şansölye Merkel'e de söylemiştim. Dedikleri şu, 'Cezayir, Tunus ve Katar'ın da bu oluşumda bulunmaları isabetli olur.' Cezayir şu anda yeni başkanını seçti, Tunus hakeza yeni başkanını seçti. Katar'ın zaten mevcut başkanı var. Bunlar Libya halkının da inandığı, güvendiği ülkeler. Dolayısıyla, bu ülkeler süreçte yer alırlarsa, Libya halkı da biz buraya inanırız, güveniriz der. Sayın Putin de aynı kanaatte. Ocak ayı içerisinde yapılacak toplantıya katılacak olanları bir görelim, ona göre bizden kimin katılacağının kararını veririz." 

Kanal İstanbul

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kanal İstanbul konusunda, çevre konusunda gelen "denizin tuz dengesinin bozulacağı, deprem riskinin artacağı gibi" eleştiriler ile buradan "Gezi" gibi bir çevre istismarının çıkıp çıkmayacağına ilişkin bir soru üzerine, önce bugüne kadar burayla ilgili bu değerlendirme yapanların ne gibi bir çalışması olduğunun sorulması gerektiğini söyledi. Bunun Nasreddin Hoca'nın hikayesine benzediğini anlatan Erdoğan, "Nasreddin Hoca damdan düştüğünde hemen doktor çağırmışlar. O, 'Bana damdan düşeni getirin.' demiş. Biz damdan düştük." diye konuştu. 

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptığı dönemde, bazı akademisyenlerin "Haliç temizlenmez. Haliç'in doldurulması lazım." dediklerini belirten Erdoğan, "Ama ben damdan düşenlerle konuştum. Bana 'Başkanım, Haliç'i doldurmaya kalkarsak iki dağ adeta bir araya gelir. Bir taraftan Fatih, öbür taraftan Beyoğlu, o da oraya iner.' dediler. Biz ne yaptık? Haliç'in içindeki çamuru, 9,5 kilometre uzağa, Alibeyköy'e, taş ocağına pompaj sistemiyle aktardık. Adeta tülbent gibi sistemle çamur üzerinde kaldı, su ise ters pompajla Haliç'e geri gönderildi. Orada 650 bin metrekarelik bir alan kazandık." ifadelerini kullandı. 

Erdoğan, Kanal İstanbul'a da "bileşik kaplar" usulüyle bakılması gerektiğini vurgulayarak, "Tuzlu su, az tuzlu su... Bunlar bir araya geldiği zaman ortaya ne çıkar? Bunun bir ortalaması çıkar. Karadeniz'in tuz oranı nedir? Marmara'nın tuz oranı nedir? Olaya buradan bakılması lazım. Buradan bakarsanız, ortalamasını yakalarsınız. Kaldı ki bizim burada derdimiz şu, Hatırlayanlarınız varsa, Selimiye'nin önlerinde Independenta tankeri 7-8 ay yandı. Hatta o patlamada hamilelerin erken doğum yaptığı bile yazıldı. Bunun dışında gerek Karadeniz'den gelirken gerek Marmara'dan giderken yalılara çarpan kuru yük gemileri, tankerler oldu. Daha son zamanlarda da bu tür bir kaza yaşandı. Şimdi bu mudur çevre hassasiyeti, yoksa bu tehlikelerden arınmış bir kanal mı?" şeklinde konuştu. 

Boğazlarda, Montrö'de Türkiye'ye tanınan bir hak olmadığına, istedikleri gibi gelip geçtiklerine dikkati çeken Erdoğan, şunları kaydetti: 

"Düşünün, sizin Boğaz'ınızı kullanıyorlar ama hiçbir şey elde edemiyorsunuz. Öyle bir durum var. Kanal İstanbul ise böyle değil, Süveyş Kanalı'nda ve diğerlerinde oraların nasıl kendilerine ait hakları varsa biz de bu yatırımı yaptığımız zaman bu tür bir hukukumuz doğacak. Üstelik kaza endişesi de taşımayacaksın. İşin bir de bu güzelliği var. Bu proje kapsamında çok farklı bir İstanbul'u inşa edeceğiz. Üzerinde 5 tane köprünün olduğu, içme suyu hatlarının deplase edildiği bir modeli hayata geçireceğiz. Bundan inanın bunların haberi yok. Hatta, televizyonlarda da Kanal İstanbul'la ilgili görüntüler var. O görüntüler işin nihai hali değil. Onlar üzerinde de bazı çalışmalar yapılarak çok daha farklı bir noktaya gelinecek. Bize göre bu proje, İstanbul'un güzelliğine çevrecilik açısından güzellik katacak ve Boğaz’daki çevre tehdidini ortadan kaldıracak."

 

"Engellemelere rağmen projelerimizi hayata geçirmeye devam edeceğiz"

"17-25 Aralık kumpasının üstünden 6 yıl geçti. 6 yıl önce Türkiye'nin devasa projeleri engellenmeye çalışıldı. Hala engellemeler var mı?" sorusu üzerine Erdoğan, "Zaman zaman olmuyor değil maalesef. Öyle de olsa, böyle de olsa biz bütün bu engellemelere rağmen projelerimizi hayata geçirmeye devam edeceğiz." diye konuştu.

Yüksek hızlı trenlerin çalıştığını, tünellerin açılmaya devam ettiğini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:

"Birileri istemiyor diye bu yatırımları durduramayız. Geçen baktım şehir hastaneleriyle ilgili de yine bir olumsuz yaklaşım sergilemişler. Neymiş? 'Yoğun bakımda ilaç, ameliyathanelerde sarf malzemesi yok' diyorlar. Sonra bir televizyonda izledim. Ankara Şehir Hastanesinin başhekimi öyle rakamlar verdi ki ben bile o rakamları hayal edemezdim. Ameliyatlar noktasında da 'Asla bir sıkıntımız söz konusu değil' diyor. Sonra ameliyat rakamlarını verdi. 3-4 tane hastane kaldırıldı. Nereye geldi onlar? Ankara Şehir Hastanesine geldi. Şehir hastanesinde tedavi olanlar memnuniyetlerini bildirirken, ana muhalefetin başındaki zat, Türk Tabipleri Birliği ideolojik yaklaşıyor." 

Bu yatırımlardan geri adım atmalarının söz konusu olmadığını dile getiren Erdoğan, "İşte şu anda İstanbul İkitelli'deki şehir hastanemiz devasa bir hastane oluyor. Avrupa yakasının ciddi bir bölümünün yükünü alacak. Anadolu yakasının da ihalesi şu anda yapılmak üzere. O da Samandıra'da, devasa bir alan üzerinde. Anadolu yakasında şu anda bir büyük hastane de Kartal'da bitmiş durumda. Zannediyorum hasta kabulüne başladı. Gayet modern, gayet güzel bir hastane oldu. Durmak, durdurmak söz konusu değil. Kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz. Ankara'da ikincisi de Etlik'te hızla devam ediyor." ifadelerini kullandı.

"Yolumuza devam ediyoruz"

AK Parti'nin kuruluşundan bu yana pek çok sınamayla karşılaştığı ifade edilerek, "Şimdi AK Parti içinden neşet eden siyasi hareketlerle ilgili yeni bir sınama söz konusu. Bakıldığında AK Parti çınarından kopan bir yaprak söz konusu. Ömrü ne olur? Kurulmakta olan diğer siyasi parti bağlamında ise tabanı bölmek büyük bir vebal değil mi sizce?" sorusunu Erdoğan, şöyle yanıtladı:

"Çınardan kopan bir yaprak dediniz. AK Parti bir çınardır. Biliyorsunuz, yapraklar hazan mevsiminde dökülür. Bizim hazan mevsimimiz yok. Biz yolumuza devam ediyoruz. Şimdi onların durumu o. Külliye'ye geldiğiniz zaman çınarlarımızın yapraklarını döktüğünü ama 4-5 ay sonra yine yeşillendiğini göreceksiniz. Düşen yaprak bir daha eski yerine dönmüyor. Biz bunu trenden inenler olarak anlatmıştık. Arkadaşlarıma hep söylüyorum, 'Asla gündemimizde olmamalı. Herkes yoluna, biz zaten 'Durmak yok, yola devam' diyoruz ve çalışmaya devam ediyoruz. Sadece bir şeyi söylemek herhalde yeterlidir; özellikle başbakanlık, genel başkanlık görevini bıraktığı zaman bu arkadaşlardan birinin yaptığı konuşmayı dinlemişseniz veya dinlerseniz her şey orada mevcut. Biz yol arkadaşlarımızdan, teşkilatımızdan memnunuz, sıkıntımız yok.

Çok daha kararlı bir şekilde kongrelerimize hazırlanıyoruz. Kongrelerimizi yapıp, bu kongrelerde gelen arkadaşlarımızla da inşallah 2023 seçimlerine gireceğiz. Bunun dışında başka hazırlanan var mı, yok mu ayrı konu. Varsa vardır. Biliyorsunuz bundan önce de bu işi yaşadık. Üstelik de grup kuracak şekilde ayrıldılar. Ben burada sorsam, kaç tanesinin ismini kaçınız hatırlarsınız? Mesele bu. Onun için biz gündemimizi bunlarla meşgul etmiyoruz. Bizim yapacak çok işimiz var. Biz onlara bakalım."

"Benim tasvip etmem mümkün değil"

"Kamuoyundaki bir tartışma da Ziraat Bankası'nın, Simit Sarayı'nı almak için Rekabet Kurumu'na başvurması. Buna yönelik eleştirilere yaklaşımınız nedir?" sorusu üzerine Erdoğan, şu değerlendirmede bulundu:

"Bunu duyduğum anda Genel Müdürümüzü aradım. Genel Müdürümüz, 'Bir ara gündeme geldi ama böyle bir şeyi şu anda düşünmüyoruz' dedi. Zaten Ziraat Bankası değil, Ziraat Bankasının girişim sermayesi şirketi. O tablo şu anda bu seyirde." 

"Sizin tasvip etmediğiniz bir şey mi?" sorusunu Erdoğan, şöyle cevapladı:

"Hayır. Benim bunu tasvip etmem mümkün değil. Geçmişte kamu bankalarının görev zararı olayları sebebiyle nasıl battığını hatırlayın. Bütün kamu bankaları görev zararı adı altında çökertilmişti. Biz geldik, önce kamu bankalarımızın tamamını görev zararlarından kurtardık. Şu anda Ziraat sadece ulusal değil uluslararası alanda önde gelen bankalardan bir tanesi. Halkbank da Vakıfbank da öyle. Vakıflar Genel Müdürlüğünün Vakıfbankta belli bir oranda hissesi var. Yeni atılan adımla Vakıflar Genel Müdürlüğü bundan sonra hizmet etmede büyük bir imkana sahip olacak. Yatırımlarını vakıf hizmetlerinde daha etkin gerçekleştirecek." 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.