Bir Selçuklu'nun hikayesi
Kadim Başkent Konya'da ben dünyaya gelmeden bir yıl önce kurulmuş Selçuk Üniversitesi. 1993 yılında, o 18'sindeyken, ben 17’me henüz girmiştim ki kapısından girdim. Gözümü orada açtım, orada öğrendim, orada yetiştim.
Küçük bir Anadolu şehrinden büyük hayallerle, cebimde kırık umutlarla çıkıp gelmiştim. 2.200 kişilik yurdun 8 kişilik odalarında yan yana, üst üste sıralanmış demir ranzalarında tanıdım hayatın soğuk yüzünü. YURTKUR yazılı nevresimlerin üzerinde, soğuk kış gecelerinde depocunun insafıyla aldığım ikinci battaniyeye sarılarak ders çalıştım. Üniversite hayatı boyunca derslerimi bütünlemeye kalmadan geçebilmek için harcadığım çaba, illaki derece yapmak için değildi. Bütünleme zamanı memleketten gelip kalmak için gereken yol ve yemek parasını göz nuru kitaplarıma harcamak paha biçilmezdi.
Üç aydan üç aya verdiğimiz yurt ücretinden fazlasını veren devletimizin yeşil yemek fişleriyle sabah kahvaltısını yapmışsam keyfim yerinde olurdu. Öğle yemeğini, üniversitenin verdiği indirimli kartıyla yemekhane önünde metrelerce uzayan kuyruğun sonunda tükenmeden yemeyi başarabilmişsem, tasarruf yapmanın mutluluğunu akşam yemeğine tercih ederdim. Her yeni etkinlikte Sultan Alâeddin Keykubat’ın adını taşıyan yerleşkemizin pek çok yerine ağaç dikmek için koşturur, her yapılan yeni binaya sanki kendimiz okuyacakmış gibi sevinirdik. Ah o Tıp Fakültesi bitsin diye ne kadar çok bekledik. Kim bilir bu fakültelerde kimler okudu, elleri nasırlı hangi anaların oğulları doktor oldu da babaları görmedi benim gibi.
Öğretmen olurum ümidiyle, Meram Eğitim Fakültesi’nde dört yıl boyunca aldığım formasyon eğitiminin dönüşünde, gece yarısı tramvaydan inip köpeklerle kol kola yürüdüğüm uzun yurt yolunda çok hayaller kurdum. Yurdun futbol sahası büyüklüğündeki kütüphanesinde sabahladığım sınav zamanları değilse vakit ve Diyar-ı Mevlana otobüslerinin duraklarında saatlerce bekleyip otobüsün tozlu koltuklarında bir yer bulabilmişsem, kitapçılar çarşısında saatlerce vakit geçirir, Kazım Ağa'nın kurusuyla akşamı ederdim. Hoş! yerleşkeden çıkmaya sebep mi yok? Prof. Dr. Halil Cin Konferans Salonu’nda düzenlenen her panele koşturmaktan, yeni 302'lerine binip gittiğim Prof. Dr. Erol Güngör Konferans Salonu’nda alanın duayenlerini dinlemekten öyle çok keyif alırdım ki… Yolumuzun rehberi Erol Güngör’ü orada tanıdım. Rahmetli Başbuğ’u ilk burada gördüm. Sadık Ahmet'i bu vesile tanıdık biz, İsa Yusuf Alptekin'in elini öpmek burada nasip oldu. Prof. Dr. Nejat Göyünç ve Prof. Dr. Halil İnalcık hocayı o zaman tanımış, elini öpebilmek için birbirimizi ezmiştik. İşte istikametimize, 1993-1997 yılları arasında Selçuk Üniversitesi’nde görüp de nasiplendiğimiz bu güzel insanlar yön verdi. Onların öğrencileri yetiştirdi bizi; yüksek lisans, doktora yaptırdı. İnandık, çalıştık, didindik. Okuduğumuz üniversitede hoca olduk, öğrenciler yetişirdik, Rabbimizin izniyle yetiştirmeye devam ediyoruz.
Üniversitemizin 48. Kuruluş yıldönümü vesilesiyle bu güzel ve özel insanları bizimle buluşturan, kıymetli yöneticilerimizi ve bizi yetiştiren hocalarımızı sonsuz minnetle ve hürmetle anıyorum. Yarım asra merdiven dayamış Selçuk Üniversitesi'nin Kurucu Rektörü Prof. Dr. Ali Rıza Çetik ve Prof. Dr. Erol Güngör'den günümüze kadar üniversitemize, Konya’mıza hizmet etmiş bütün yöneticilerimizi de şükranla yâd ediyorum.
İyi ki Selçuk Üniversitesi var.
İyi ki Selçukluyum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.