Nurettin Bay

Nurettin Bay

Suriye sana söylüyorum, Ortadoğu sen duy!

Suriye sana söylüyorum, Ortadoğu sen duy!

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Ortadoğu, Batı dünyasının “böl ve yönet” politikalarının sahnesi haline geldi. Savaş sonrası çizilen yapay sınırlar, bu bölgedeki halkların ortak tarihini, kültürünü ve inanç birliğini paramparça etti. Yüzyıllar boyunca İslam kardeşliği içinde yaşayan toplumlar, bu yeni düzenle birlikte birbirlerine düşman hale getirildi. Sınırlarla bölünmüş devletler, halkların özgürlüğünü değil, Batı’nın ekonomik ve stratejik çıkarlarını gözetiyordu. İşte bu sürecin en acı hikâyelerinden biri de Suriye’dir.

Suriye’nin Karanlık Tarihi

Suriye, Birici Cihan Harbinden sonra oluşan Fransız mandası altındaki yıllardan itibaren huzur ve istikrarı bulamayan bir ülke. 1960’larda yükselen Arap milliyetçiliği ve sosyalist ideolojiler, ülkede derin bir kutuplaşmaya neden oldu. 1971’de Hafız Esad’ın askeri darbeyle iktidarı ele geçirmesiyle başlayan Esad ailesinin rejimi, bu kutuplaşmayı daha da derinleştirdi. Baba ve oğul Esad’ın 54 yıllık yönetimi, halkın iradesine dayanmayan bir zorbalık dönemi olarak tarihe geçti.

2011’de Dara’da başlayan halk ayaklanmaları, aslında halkın özgürlük, adalet ve demokrasi arayışının bir tezahürüydü. Ancak rejim, halkın bu taleplerine kulak vermek yerine, şiddet ve baskı yolunu seçti. Oğul Esad, halkının desteğini almak yerine arkasını İran’a ve Rusya’ya yaslayarak ülkesini bir iç savaşın içine sürükledi. Bu süreçte yüz binlerce insan hayatını kaybetti, daha fazlası yaralandı, milyonlarcası yerinden edildi ve Suriye’nin demografisi altüst oldu.

Türkiye’nin Pozisyonu ve İlkeleri

Suriye’deki bu trajik tablo karşısında Türkiye, hem insani hem de diplomatik açıdan sorumluluk üstlenen bir ülke oldu. Savaşın ilk günlerinden itibaren kapılarını Suriyeli mültecilere açan Türkiye, aynı zamanda uluslararası arenada barış ve uzlaşı çağrıları yaptı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dile getirdiği çözüm önerisi, aslında basit ama etkili bir formüle dayanıyordu: “Halkın sesine kulak ver, tüm kesimlerin içinde olduğu demokratik bir sisteme geçiş yap.”
Ama Esat bu hakikati maalesef göremedi. Görmek istemedi veya görmek işine gelmedi.

14 yıllık iç çatışma döneminde elbette kaybeden Suriye halkı oldu. Esat en ağır şekilde bedelini ödese dahi o kanlı 14 yıllık geçmiş hiç bir zaman hafızalarda silinmeyecek. Hafızalar unutsa, tarih unutmayacak.

Suriye’nin Geleceği İçin Dersler

Suriye’de yaşananlar, yalnızca bu ülke için değil, Ortadoğu’daki diğer devletler için de önemli dersler barındırıyor. Halkın taleplerine kulak tıkayan, gücünü halktan değil, dış destekçilerinden alan yönetimler, kaçınılmaz olarak yıkılmaya mahkûmdur. Esad rejiminin sonu, halktan kopuk bir iktidarın ne kadar sürdürülebilir olabileceğini göstermiştir.

Bundan sonraki süreçte Suriye’nin en büyük sınavı, iç barışı tesis etmek ve kapsayıcı bir yönetim anlayışını hayata geçirmektir.

Suriye’nin Yeniden Doğuşu Mümkün mü?

Bugün Suriye, yüzyıllık bölünmüşlüğün ve on yıllardır süren diktatörlük rejiminin ardından yeniden doğma şansı yakalamış durumda. Bu sürecin başarıya ulaşması, halkın iradesine dayalı bir yönetimin kurulmasına bağlıdır. Türkiye’nin yıllardır savunduğu demokratik ve kapsayıcı formül, bu noktada önemli bir yol haritası sunmaktadır. Ancak Suriye’nin geleceği, sadece formüllerle değil, halkın ve liderlerin göstereceği iradeyle şekillenecektir.

Eğer bu süreç başarıyla tamamlanırsa, Suriye yalnızca kendi halkına huzur ve güven sunmakla kalmayacak, aynı zamanda Ortadoğu’daki diğer devletler için de bir umut ışığı olacaktır. Ancak unutulmamalıdır ki barış ve demokrasi, sabır ve kararlılık gerektiren bir yolculuktur. Suriye halkına düşen, bu uzun ama hak edilmiş yolculuğa çıkmaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurettin Bay Arşivi