Katalan Süreci'nde yargı kararını verdi
İspanya'da Yüksek Mahkeme, Katalunya özerk yönetiminde yasadışı referandumu düzenleyip, özerk parlamentoda bağımsızlık ilanını gerçekleştirmekle suçlanan sanıklar hakkında kararını verdi.
Katalan özerk parlamentosunda (Parlament) salt çoğunluğa ulaşan ayrılıkçı siyasetçilerin Katalunya’nın geleceğini belirleme ve İspanya’dan bağımsızlığı hedefiyle 2012’de başlattığı, 2017’de 1 Ekim referandumu ve 27 Ekim bağımsızlık ilanı ile taçlandırdığı Anayasa’ya aykırı egemenlik sürecine kısaca “Katalan süreci” (procés catalán) veya kısaca “Süreç” deniliyor.
Anımsanacağı gibi, Anayasa Mahkemesince iptal edilen referandum ve bağımsızlık ilanına İspanya siyasi olarak, Anayasa’nın 155. maddesini uygulamaya koyarak karşılık vermişti. Bu madde bağlamında, Katalan özerk parlamentosu erken seçim kararı alınarak feshedilirken, özerk hükümet de Anayasa ve yasalardan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmediği gerekçesiyle görevden alınmış, yetkileri geçici olarak merkezi hükümete devredilmişti.
Ne var ki 21 Aralık’ta (2017) yapılan Katalan erken seçimleri, sorunu kökünden çözememişti. Her ne kadar bağımsızlık karşıtı liberal "Yurttaşlar Partisi" (Ciutadans - C’s) sandıktan ilk sırada çıkmışsa da Bağımsızlık Cephesi yine de sayısal olarak salt çoğunluğa ulaşmayı başarmış, ama bazı tutuklu ve sürgünde bulunan parlamenterlerini listelere koyarak seçtirdiği, onlar da fiilen oturumlara katılamadıkları için yeni özerk hükümeti uzun bir süre kuramamıştı. Bu durum da, 155. madde uygulamasında tercihi bu yönde olan dönemin Başbakanı Mariano Rajoy’un Temsilciler Meclisi’nde güvensizlik oyuyla düşürülmesine (Haziran 2018) ve yerine geçen ana muhalefet lideri Pedro Sánchez’in bağımsızlık yanlısı Quim Torra hükümetinin önünü açmasına kadar fiilen devam etmişti.
Konunun yargı boyutu ise İspanya’da olduğu kadar, hatta çok daha büyük ölçüde AB içinde tartışmalara yol açmıştı. Tutuklanmamak için Belçika’ya kaçmış olan dönemin özerk hükümet Başkanı Carles Puigdemont’un İspanya’ya iade edilmemesi bu tartışmaların ne denli büyük olduğunu ortaya koymuştu. Yüksek Mahkeme’nin bugün açıklanan Katalan Süreci’yle ilgili kararının daha iyi kavranabilmesi için konunun yargı boyutuna daha ayrıntılı olarak bakmakta yarar var.
Katalan Süreci'nin yargılanması
Katalan Süreci, Parlament’te salt çoğunluğa dayanarak, Anayasa’ya aykırı da olsa, demokratik olduğu savunulan hukuki yollardan bağımsızlık hedefine varılmasını öngörüyor. Aslında 1978 Anayasası ayrılıkçılığın ifade edilmesini ve örgütlenmesini yasaklamadığı gibi ayrılıkçıların Temsilciler Meclisi ve Senato’da beşte üç çoğunluğa ulaşmaları halinde mevcut anayasayı değiştirmek ve referanduma sunmak suretiyle hedeflerine varmalarını da teorik olarak mümkün kılıyor. (78 Anayasası/Bölüm X)
Kabul etmek gerekir ki 78 Anayasası’nın öngördüğü bu yoldan ilerlemek için Parlament’te ve ayrıca yasadışı bir referandum düzenleyerek Katalunya özelinde salt çoğunluğa ulaşmak yeterli değil. Katalunya, İspanya’nın “milliyet” statüsü taşıyan bir özerk topluluğu olduğuna göre, bağımsız olup olmaması sadece Katalanları değil, tüm İspanyolları ilgilendiren bir konu. Eğer bu konuda bir referandum yapılmak istenirse, bunun sadece Katalunya özelinde değil, İspanya genelinde yapılması şart. Anayasa Mahkemesi’nin konuyla ilgili içtihadı da bu yönde.
Aralarında tarihi Katalunya Cumhuriyetçi Solu (ERC) lideri Oriol Junqueras'ın da olduğu dokuzu tutuklu ayrılıkçı siyasetçi iki yıldır Anayasa’ya ve Anayasa Mahkemesi’nin bu içtihadına fiili muhalefetten yargılanıyor. Puigdemont ve kaçak arkadaşlarına isnat edilen suç da aynı. Somut olarak bu siyasetçiler, Parlament’teki ayrılıkçı çoğunluğun, anayasal yetkisi olmadığı halde, Katalan halkının “otodeterminasyon” hakkını kullanmasını sağlayacak bir referandum kanunuyla referandumda bağımsızlık opsiyonu kazandığında kurulacak Katalunya Cumhuriyeti’nin İspanya’dan kopuşunu düzenleyen “Hukuki Geçiş” yasasını (Ley de transitoriedad jurídica y fundacional de la república) çıkarmasına ön ayak olmak ve ardından yasadışı referandumu düzenleyip, Parlament’te bağımsızlık ilanını gerçekleştirmekle suçlanıyor.
İsyan suçu ve şiddet
Devlet Başsavcılığı’nın iddianamesi doğrultusunda, Junqueras ve sekizi tutuklu 11 ayrılıkçı siyasetçi hakkında, devlete karşı isyan (rebelión) suçunu düzenleyen Ceza Kanunu’nun 472. maddesi çerçevesinde dava açıldı. Bu suçun karşılığı 15 ila 25 yıl ağır hapis cezası. İşte tartışmanın püf noktasını da bu madde oluşturuyor. Çünkü isyan suçunun oluşması için şiddet unsurunun var olması gerekiyor.
Şiddet unsurunun var olup olmadığının saptanması için 1 Ekim referandumunun yapılmasını kolaylaştırmak amacıyla kurulmuş olan ve kısaca CDR (Comitès de Defensa de la República) olarak adlandırılan Referandum Savunucusu Komiteler’e büyüteç tutuluyor. Komiteler her ne kadar barışçıl yollardan sivil itaatsizliği ilke edinmiş olsalar da bazı üyelerinin 2017 ve izleyen yıllarda şiddet olaylarına karışmış ve Guardia Civil tarafından tutuklanmış oldukları biliniyor. Nitekim en son 27 Eylül’de el yapımı patlayıcı bulundurdukları için göz altına alınan yedi CDR üyesi, savcılıkça haklarında düzenlenen iddianameye göre yeni bir terör örgütü olarak nitelenen ve Türkçe karşılığı “Taktik Karşılık Ekipleri” olan Katalancasıyla ERT’ye (Equip de Resposta Tàctica) mensup olmakla suçlanıyor.
Katalan milliyetçilerinin, Baskların radikal kanadının toplumsal tabanına dayanan ETA’dan farklı olarak, şiddet ve terörle ilintisi olmadığı yazılır, çizilir. Bu tümüyle doğru bir saptama değildir aslında. Katalanların 1978’de kurulmuş, 1991’de silah bırakmış, 1995’te de kendini feshetmiş olan “Terra Lliure” adlı bir terör örgütü vardır. 200’den fazla terör olayına karışmış olan bu örgüt sadece beş kişinin ölümüne yol açmıştır. Teröre bulaşmamış militanlarının çoğu daha sonra bağımsızlık için siyasi mücadele vermek üzere Junqueras’ın partisi ERC’e üye olmuştur. İşte söz konusu iddianame, ERT bünyesinde Terra Lliure’nin eski militanlarının bulunuyor olmasını esas alıyor.
Ayrılıkçı siyasetçilerin söz konusu eski terör örgütüyle ilintisine ilişkin en çarpıcı örnek ise, tutuklanmamak için Belçika’ya kaçmış olan ve isyan suçuyla yargılanmak üzere iadesi talep olunduğu için İspanya’ya verilmeyen Carles Puigdemont’un Waterloo’daki evinde Terra Lliure’nin kurucusu Frederic Bentanachs i Chalaux, nam-ı diğer Fredi ile görüşmüş olması. 63 yaşındaki Bentanachs, geçen yıl tarihe karışmış olan ETA’nın ağır toplarınca eğitilmiş bir terörist olarak biliniyor.
Yüksek Mahkeme’nin kararı
Bununla birlikte, Carles Puigdemont’u bu gerekçeyle şiddet kullanmış olmak ve isyanla suçlamak kolay değil. Diğer ayrılıkçı siyasetçiler için de durum pek farklı görünmüyor. El País’te 10 Ekim’de yayımlanan bir özel habere göre, Yüksek Mahkeme, iddianamede yer alan isyan suçunu bir tarafa bırakacak. Bunun yerine halen tutuklu olan dokuz ayrılıkçı siyasetçiyi Ceza Kanunu’nda öngörülen “isyana teşvik” (sedición) suçunu işledikleri gerekçesiyle 10 ila 15 yıl arasında değişen ağır hapis cezalarına mahkum edecek.
El País, mahkumiyet kararının gerekçesinde iki kitlesel şiddet olayının esas alınacağını öne sürüyor. Bunlardan biri, yasadışı referandumun gerçekleştirildiği 1 Ekim 2017’de bağımsızlık yanlılarının sokakta neden oldukları şiddet eylemleri. İkincisi ise referandumdan önceki 20 ve 21 Eylül günleri Barcelona’da 40 bin göstericinin şiddet kullanarak Guardia Civil’in özerk Ekonomi Bakanlığı’nda arama yapmasını engellemesi.
Spontane olarak gerçekleşen ve ölüme yol açmayan bu kitlesel şiddet olaylarının “isyan” suçuna gerekçe gösterilmesi halinde Puigdemont ve kaçak arkadaşlarının İspanya’ya iadesinin mümkün olmayacağı belli. İsyana teşvikten mahkumiyete dayalı bir iade talebinin karşılanıp karşılanmayacağı ise şimdilik bir soru işareti oluşturuyor.
Yüksek Mahkeme’nin, ayrılıkçı siyasetçileri ayrıca “ihtilas” (malversación) suçundan 2 ila 4 yıl arasında değişen hapis cezalarına mahkum etmesi bekleniyor. Ayrılıkçı siyasetçilerin kamu ödeneklerini yasadışı bağımsızlık referandumunu gerçekleştirmek amacıyla yaptıkları çeşitli harcamaları karşılamak için amacı dışında kullandıklarına kuşku yok. Bu konuda herhangi bir tartışma da bulunmuyor doğal olarak.
[“Agur, ETA artık yok” (Aralık 2018), “Çoğul İspanya: Anayasal Sistemi ve Terörle Mücadele Modeli” (2006) ve “Euskal Herria: İspanya Siyasi Tarihinde Bask Milliyetçiliği” (1999) kitaplarının yazarı olan Akın Özçer emekli Dışişleri mensubudur]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.