Burak Yiğit Akbıyık

Burak Yiğit Akbıyık

Ne dünya eski dünya, ne insan eski insan

Ne dünya eski dünya, ne insan eski insan

Dünya siyaset sahnesi son yıllarda giderek daha karmaşık, öngörülemez ve düzensiz bir hal alıyor. Özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde oluşan tek kutuplu dünya düzeni, bir zamanlar istikrar vaadiyle lanse edilse de bugün birçok sorunun merkezinde yer alıyor. ABD’nin küresel ölçekteki siyasi ve askeri gücü, başkanlarının kararlarının yalnızca kendi ülkelerini değil, tüm dünyayı etkilemesine yol açıyor. Bu durum, “demokrasi” adı altında sürdürülen mevcut sistemin niteliğini sorgulamayı kaçınılmaz kılıyor.

20. yüzyılın ikinci yarısında dünya iki süper güç etrafında şekillendi: Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği. Bu ikili yapı, her ne kadar nükleer savaş tehlikesini içinde barındırsa da, bir tür küresel denge unsuru olarak çalıştı. Uluslararası ilişkilerde hesap verilebilirlik ve karşılıklı caydırıcılık esasına dayalı bu yapı, tarafsız ülkeler için de manevra alanı tanıyordu. Bugün birçok akademisyen, o dönemki “denge siyaseti”nin, bugünkü tek kutupluluğun getirdiği dengesizlikten daha öngörülebilir olduğunu savunuyor.

Soğuk Savaş’ın bitişiyle birlikte dünya, ABD’nin mutlak gücü altında tek kutuplu bir yapıya evrildi. Bu süreçte Amerikan başkanlarının söylem ve eylemleri, küresel karar alma süreçlerinde belirleyici hale geldi. Irak Savaşı, Afganistan müdahalesi, Kudüs’ün başkent ilanı gibi birçok önemli kararda, uluslararası hukuk ve kolektif irade büyük ölçüde devre dışı bırakıldı. Son yıllarda ise Gazze örneğinde olduğu gibi, insan hakları ihlalleri karşısında ileri demokrasilerin sessizliği, bu sistemin etik meşruiyetini tartışmalı hale getirdi.

Bir zamanlar dünyanın dört bir yanında örnek gösterilen liberal demokrasiler, artık kendi içlerinde dahi sorgulanır hale geldi. ABD’de başkanlık seçimleri, sadece ülke içi meselelerle değil, küresel dengelerle doğrudan bağlantılı hale geldi. Bir ülkenin liderinin değişmesi, başka ülkelerde savaş ya da barış anlamına gelebiliyor. Bu denli merkeziyetçi ve kişiye bağlı bir yapı, demokrasinin temel ilkesi olan “çoğulculuğa” aykırı bir durumu işaret ediyor.

Bugün bazı entelektüeller, “küresel bir meclis” fikrini tartışıyor. Tüm ülkelerin eşit söz hakkına sahip olduğu, adil temsile dayalı bir uluslararası yapı öneriliyor. Ancak devletlerarası menfaat çatışmaları, bu fikrin hayata geçmesini şimdilik zorlaştırıyor. Öte yandan teknoloji, sivil toplumların etkisini artırma potansiyeline sahip. Sanal medya, dijital diplomasi ve blokzincir temelli şeffaf yönetişim modelleri, klasik ulus-devlet yapılarının ötesinde bir siyasal modelin mümkün olabileceğine dair işaretler veriyor.

Dünya, demokrasinin yeniden tanımlanması gereken bir döneme girmiş durumda. Ne tam anlamıyla demokratik bir küresel düzen var, ne de klasik anlamda işleyen diktatörlükler. İçinde bulunduğumuz dönem, belirsizliklerin arttığı, değerlerin test edildiği ve sistemlerin sınandığı bir eşik zaman. Bu süreçte en çok ihtiyaç duyulan şey ise; adalet, küresel fırsat eşitliği, erdem, insanlık onuru, evrensel ahlak değerleri….

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Burak Yiğit Akbıyık Arşivi