Bugün Dünya Kadınlar Günü! Daha fazla hak, daha fazla mutsuzluk
Kadın hakları konusunda yürütülen yasal ve toplumsal çalışmalar, her zaman beklenen sonuçları doğurmamakta, aksine toplumsal dengeyi olumsuz etkileyebilmektedir. Eğer verilen tüm bu haklara karşı kadınlar hala mutlu değilse bir yerlerde yanlış yapılıyor demektir.
Kadın hakları, özellikle son yüzyılda küresel ölçekte büyük bir tartışma konusu olmuştur. Kadınların sosyal, ekonomik ve siyasi alanlarda daha fazla hak elde etmesi adına çeşitli yasal düzenlemeler yapılmış, uluslararası örgütler ve hükümetler bu konuda önemli politikalar geliştirmiştir. Ancak, bu düzenlemeler her zaman beklenen sonuçları doğurmamış, kadınların güvenliği, mutluluğu ve toplumsal rollerindeki değişimler, zaman zaman beklenmedik sorunlara yol açmıştır. Özellikle boşanma oranlarının artması, aile yapısındaki bozulmalar ve toplumsal cinsiyet ilişkilerinde yaşanan gerilimler, kadın hakları çerçevesinde ele alınması gereken yeni sorunlar doğurmuştur.
Kadınların tarih boyunca toplumsal konumları farklı dönemlerde değişiklik göstermiştir. Orta Çağ Avrupa’sında kadınlar çoğu zaman ikinci sınıf vatandaş olarak görülmüş ve hatta bazı dönemlerde insan olup olmadıkları dahi tartışılmıştır. Sanayi Devrimi ile birlikte kadınlar iş hayatına daha fazla katılım sağlamış, 20. yüzyılın ortalarından itibaren ise feminist hareketlerin etkisiyle kadın hakları hukuki ve toplumsal alanda daha fazla ön plana çıkmıştır.
Günümüzde kadın hakları savunuculuğu, eşitlik ilkesi temelinde gelişmekte olup, kadınların erkeklerle aynı haklara sahip olması yönünde çeşitli politikalar üretilmektedir. Bu çerçevede kadınlara seçme ve seçilme hakkı, eğitim ve çalışma hayatına eşit katılım, ekonomik özgürlük gibi haklar tanınmış; ancak zamanla bu hak mücadelesi, kadın ve erkek arasında rekabetçi bir ilişkiye dönüşmüştür. Bu durum, aile içi rollerin değişmesine ve bazı toplumsal dengelerin bozulmasına neden olmuştur.
Örneğin, günümüzde boşanma oranlarının artışı, tek ebeveynli aile yapılarının yaygınlaşması ve doğum oranlarının düşmesi gibi olgular, modern kadın hakları politikalarının topluma etkileri açısından önemli göstergeler sunmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye’de boşanma oranları son yıllarda ciddi bir artış göstermiş, özellikle büyük şehirlerde her iki evlilikten biri boşanma ile sonuçlanmaya başlamıştır. Bu durum, yalnızca bireysel bir olgu olmaktan çıkıp, toplumsal bir mesele hâline gelmiştir.
İslam dini, kadın hakları konusunda dengeli bir yaklaşım sunarak, kadınların ve erkeklerin birbirlerini tamamlayan roller üstlenmesini öngörmüştür. Kur’an’da kadın ve erkek için adaletli bir hak dağılımı belirlenmiş olup, kadınların sosyal ve ekonomik hayatta önemli bir yer edinmesi teşvik edilmiştir. Örneğin, İslam’da kadınların miras hakkı, eğitim hakkı ve çalışma hayatına katılımı desteklenmiş, ancak aynı zamanda aile içerisindeki roller net bir şekilde tanımlanmıştır.
Kur’an’da Bakara Suresi 228. ayette, “Kadınların, erkekler üzerinde hakları olduğu gibi, erkeklerin de kadınlar üzerinde hakları vardır” denilerek, kadın-erkek ilişkilerinde karşılıklı hak ve sorumluluk anlayışı vurgulanmıştır. Bu anlayış, ne erkeğin kadına üstünlüğünü savunan bir bakış açısını ne de kadının erkekle rekabet içinde olduğu bir eşitlik modelini öne çıkarmaktadır. Aksine, her iki tarafın da birbiri üzerinde hakları olduğu ve birbirini destekleyici bir yapı kurmaları gerektiği belirtilmektedir.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav), kadınların haklarını koruma konusunda en iyi örneklerden biri olmuş, “Sizin en hayırlınız, ailesine en iyi davrananızdır” hadisi ile aile içindeki adaletin önemine dikkat çekmiştir.
Bu perspektiften bakıldığında, modern kadın hakları anlayışı ile İslami kadın hakları anlayışı arasındaki temel farkın, biri rekabetçi bir eşitliği savunurken, diğerinin adalet ve dengeyi esas alması olduğu söylenebilir.
Kadın hakları alanındaki gelişmeler, aile yapısında köklü değişimlere yol açmıştır. Özellikle Batı toplumlarında boşanma oranlarının yükselmesi, evlilik yaşının artması ve doğum oranlarının düşmesi gibi durumlar, geleneksel aile yapısının zayıfladığını göstermektedir. Türkiye de bu süreçten etkilenmekte olup, Batılı toplumlara benzer şekilde evlilik ve aile değerleri konusunda dönüşümler yaşamaktadır.
Bu noktada, kadın haklarını genişletme çabasının, yalnızca kadınların bireysel özgürlüklerini artırmaya odaklanması yerine, aile yapısını ve toplumsal dengeyi göz önünde bulundurması gerekmektedir. Çünkü sağlıklı bir toplum, sadece bireysel haklara değil, aynı zamanda aile içi uyum ve dengeye de bağlıdır. Verilen haklarda aile olgusunun bir kenara bırakılarak erkekler aleyhine bir zeminim oluşturulmasına fırsat verilmemelidir.
İslami perspektif, kadın hakları konusunda denge ve adaleti öngörerek, ne erkeğin ne de kadının üstünlüğünü savunmakta, aksine karşılıklı hak ve sorumluluk anlayışıyla sağlıklı bir toplumsal yapı oluşturmayı hedeflemektedir. Bu bağlamda, modern politikaların da kadın ve erkeğin birbirini tamamlayan rollerini dikkate alarak şekillendirilmesi, toplumsal huzurun sağlanması açısından elzemdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.