Futbol, bazen sevincin doruklarına çıkardığı gibi bazen de bir milletin yüreğine ağır taş gibi oturur. İşte Konya’daki o gece, hafızalara kazınacak bir mağlubiyetle geldi.
Evet, hepimizin umudu büyüktü. Belki İspanya’ya karşı sürpriz yapar, Konya’nın coşkusunu arkamıza alır, tarihe farklı bir not düşeriz diye düşündük. Ama olmadı. Sahada gördüğümüz tablo şuydu: İspanya futbol adına olması gereken her şeyi yaptı; biz ise olmaması gereken her şeyi.
Ne savunmamız direnebildi, ne orta sahamız oyunu tutabildi, ne de forvetlerimiz son vuruşlarda etkili olabildi. Adeta tarihin kara sayfalarına yazılacak bir hezimet yaşadık. Türkiye’nin futbol geçmişinde İngiltere ve Polonya karşısında aldığı 8-0’lık yenilgiler vardı. Dün geceki sonuç da bu acı listenin yanına eklendi.
Aslında işaretler vardı. Gürcistan maçında ikinci yarıdaki düşüş, bize takımın alarm verdiğini söylüyordu. Biz bunu “3-0’dan sonraki rehavet” diyerek geçiştirdik. Oysa İspanya’nın yaptığı tam da bu değildi. Onlar 2-0’da da, 4-0’da da disiplinlerinden kopmadılar. 90 dakika boyunca aynı tempo, aynı ciddiyet… İşte fark bu!
Bugünü unutmalıyız. Aksi takdirde bu mağlubiyetin gölgesinde boğuluruz. İspanya’nın gruptan birinci çıkacağı belliydi. Bizim hedefimiz ikinci olmaktı, hala da olmalı. Ders çıkarmak, toparlanmak ve yolumuza devam etmek zorundayız. Çünkü futboldaki tek hakikat, düşmek değil, düştüğün yerden kalkıp kalkamadığındır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.