Türkiye futbol dünyasında adeta bir “muz cumhuriyeti” görüntüsü veriyor. Oysa herkes bilir ki bu ülkede futbol bir tutkudur. Türk halkı, belki de dünyada futbolu en çok seven toplumlardan biridir. Sabah futbolla uyanır, gece futbolla uyur; kahvede, kafede, sokakta, iş yerinde muhabbetlerin ana gündemidir futbol.
Yaz transfer dönemi boyunca yine futbolu konuştuk. Kulüplerimiz, dünyanın dört bir yanından futbolcuları astronomik rakamlarla transfer ettiler. Ancak tablo ortada: Tıpkı Suudi Arabistan’ın, kariyerinin sonundaki yıldızlar için bir “para cenneti” haline gelmesi gibi, Türkiye de artık aynı şekilde görülmeye başlandı. Milyonlar, hatta on milyonlarca euroya yapılan transferler, senelik 5-10 milyon euroyu bulan maaşlar… Ama sonuç? Avrupa kupalarında daha ısınma turlarında hezimet.
Bir diğer sorun da teknik direktör tercihleri. Emekli olmuş, başarıya doymuş yabancı hocaları getirmekle övünen yöneticiler, aslında sadece taraftarı oyalıyor. Halbuki son 10-15 yılda başarıya imza atan isimlerin çoğu Türk teknik direktörler. Buna rağmen “isim yapmış” yabancılara teslimiyet, Türk futbolunu çıkmaz sokağa sürüklüyor.
Sonuç ortada! Avrupa’da 5 takımımızdan 2’si elendi, 2’si alt kulvarlara düştü. Umutlarımız Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi serüvenine kaldı. O da diğerlerinin akıbetine uğramazsa ne mutlu bize.
Ama şu bir gerçek! Türkiye’de futbol artık alarm veriyor. Futbolun sahipleri, yöneticiler ve federasyon ivedilikle önlem almak zorunda. Belirli yaşın üzerindeki futbolcu ve teknik direktör transferleri sınırlanmalı. Bütçeler disipline edilmeli. Çünkü bu paralar yöneticilerin ceplerinden değil, taraftarın cebinden çıkıyor. Ya da kulüplerimizi yıllarca borçlandırarak geleceğimiz ipotek altına alınıyor.
Evet, futbol SOS veriyor. Ve eğer bugünden çözüm üretilmezse, yarın çok geç olacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.