Depremden ders çıkarmak
Anlayan için depremden daha iyi ders mi olur?
Bin yılda bir olabilecek büyüklükte depremlerin art arda olmasının mutlak surette bilim dilinde bir karşılığı vardır. Onu uzmanlar konuşuyor.
Evet, günümüzde 100 yıl sonra vuku bulacak olan güneş tutulması; gün, saat, dakika ve hatta saniyesiyle bilinebiliyor. Ancak olması muhtemel hiçbir deprem öncesinden maalesef bilinemiyor. Anlaşılan semanın sırlarına arzın sırlarından daha fazla hâkimiz.
Belki bir gün depremlerin olma zamanlarını da bilebilecek insanoğlu… Ancak henüz bu noktanın çok uzağındayız.
Hadiseye bilim açısından bakıldığında durum bu.
Peki, bu kadarı ile kifayet etmek yeterli midir? “Deprem bir dünya gerçeğidir” deyip oturacak mıyız?
Unutmamamız gerekiyor ki bizim bir inancımız var. 1400 yıldan buyana dünyaya farklı bir pencereden bakılan bir anlayış var.
Cenabı Allah, kitabında birçok ayette insanoğlunu büyük yok oluşlara karşı uyarmaktadır.
Mülk suresi 30’uncu ayette, “bir de şunu sor, ‘suyunuz çekiliverse size yerden kaynayan suyu kim getirebilir?”
Küresel ısınmanın sebep olduğu sıkıntılardan birisi de su… İnsanoğlunun dünyanın dengesini değiştirmeye yönelik uygulamalarının faturası aşırı sıcaklar, sel baskınları ve susuzluk… Demek ki fıtrata, sünetullaha aykırı işler yapmamak gerekir. Yapıldığında sonuçlarına katlanmaktan başka çare yok.
Lut kavminin bilinen aşırılıkları nedeni ile uğradığı felaketi Allah-ü Teala Hud Suresinin 82-83’üncü ayetlerinde şöyle anlatmaktadır: “Emrimiz gelince oranın altını üstüne getirdik ve üzerlerine sağanak halinde rabbin katında işaretlenmiş taşlar yağdırdık. Böyle cezalar zalimlerin başında hiç eksik olmaz.”
Allah daha birçok ayette aşırılıklar konusunda insanoğlunu uyarmaktadır.
Depremin sebebini yalnızca buna bağlamak elbette doğru değil. Doğrusunu ancak ve ancak Allah bilir, şüphesiz… Ancak bir hakikat var ki, insanoğlu olarak başımıza ne gelirse gelsin akıllanmıyoruz.
Ne önceki depremlerden ders alıp kendimizi düzeltebildik, ne pandemiden… Musibetler geldiğinde herkes bir şekilde konuşuyor. Sadece konuşuyor-konuşuyoruz. Kendimize bir çeki düzen verme konusunda maalesef adım atmıyoruz.
Başa gelen olumlu olumsuz tüm hadiselerin muhasebesini yapmak kulluğumuzun bir gereği… Bunu yapmadığımızda, yaşananlardan ders çıkarmadığımızda başımıza daha büyüklerin gelebileceğini bilmek gerekir.
Ders çıkarmak yapılan yanlışların bir daha yapılmaması ile olur. Doğru yerlere şehirler kurmalı, sağlam binalar yapmalı, denetimlerden ödün vermemeliyiz. Bunlar meselinin bilim yönü…
Manevi yönüne gelince… Sosyal hayatımızda yaptığımı yanlışlarımızı düzeltmeli, tevbe-istiğfar etmeli, Allah’ın emir ve yasaklarına uymalıyız. Sabır ve namazla Allah’tan yardım dilemeliyiz (Bakara 153)
Sabır ve namaz… Rabbim öyle demiş kitabında…
Acaba diyorum bu ikisini biraz ihmal mi ettik?
Bu mesele sadece deprem bölgesi meselesi değil. Tüm ülkemizde, hatta tüm dünyada benzer felaketler her yıl yaşanıyor.
Aşırılıklar… Günümüz dünyasının en büyük sıkıntısı… Aşırı dünya sevgisi, aşırı israf, harama aşırı meyil, fuhşiyat, LGBT belası, açıklık modası….
Diyanet, STK’lar, hocaefendiler ve tüm Müslümanlar meseleyi doğru anlamalı ve anlatmalı.
Unutmayalım, bizim Allah’tan başka sığınağımız yok, ondan başka bize yardım edecek de yok.
Kıldığımız namazın her rekâtında okuduğumuz Fatiha’da belirtildiği gibi…”(Allah’ım) Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.