Bir devrin sonu, bir devrin başı 28 Şubat…
Metot farklılığından dolayı adına Post Modern Darbe denilen 28 Şubat darbesi can çekişen zavallı bir zihniyetin tarihin tozlu raflarında kaybolması açısından büyük öneme sahiptir.
1990 ve sonrası doğumlular 28 Şubat’ı hatırlamaz ve anlamlandıramazlar. Ancak en çok da 28 Şubat’ı bilmeye onların ihtiyacı var.
Çünkü, modernizmden, çağdaşlıktan, demokrasiden bahsedenlerin nasıl da çağdışı olduklarının ispatlı belgesidir 28 Şubat…
O zihniyete sahip olanlar neyi savunuyorlardı, (özetle) bir bakmakta fayda var…
İrtica birinci gündemleriydi. Adını irtica diye koydukları ve herkesi onunla korkuttukları şey aslında ‘islâm’ idi. Ama ‘kavgamız islâmla’ demeye cesaret edemiyorlardı.
Sığındıkları kavaram ‘laiklik’ idi. Laikliği tanımlarken ‘din ile devlet işlerinin ayrı olması’ şeklinde tanımlıyorlar ama devletin din ile savaşını meşru görüyorlardı.
Sembolleri ‘türban’ idi. Türbanın siyasi bir simge olduğunu savunuyorlar ama aslında başörtüsüne karşı çıkıyorlardı. Bırakın devlet dairelerini (kamusal alan) cadde ve sokaklarda dahi başörtülü görmeye tahammülleri yoktu.
Savaşları İmam Hatip Liseleri ile idi. İmam Hatip Okullarının bir siyasi partinin arka bahçesi olduğunu iddia ediyor ama gerçek niyetlerinin din eğitimini engellemek olduğundan hiç bahsetmiyorlardı.
Peki, gizledikleri asıl amaçlarına ulaşmak için neler yaptılar?
“Genç subaylar rahatsız” diyerek önce tankları yürüttüler. Yargı, STK ve medya temsilcilerine verdikleri sözde brifinglerle (ayar çekmek) darbe zemini hazırlayarak bazı kesimleri harekete geçirdiler. 3-4 ay gibi kısa bir süre içerisinde seçimle iş başına gelen iktidarı devirerek, sözlerinden çıkmayacak siyasilerle yeni hükümet (hükümetler) kurdular. Uzaktan kumanda ile yönettikleri devleti iflasın eşiğine getirdiler. 2000-2002 ekonomik krizi sonrasında ülke 70 sente muhtaç hale geldi.
Yaptıkları tanıma kendileri de uymadığı halde ‘laiklik elden gidiyor’ safsatasıyla toplumu kutuplara ayırıp inançlı kesimi sindirdiler.
Türbanlılara Üniversite kapılarını kapatarak yüzbinlerce başı örtülü evladımızın eğitimine mani oldular. Türkiye, pırıl pırıl bir kuşağı bu yüzden kaybetti.
Sırf İmam Hatip Okullarının işlevsiz hale gelmesi için kesintisiz 8 yıllık eğitim modeli getirdiler. Bu uygulama ile sadece İmam Hatip Okullarının kapanmasına neden olmadılar aynı zamanda tüm meslek okullarının köküne kibrit suyu döktüler.
İnançlı kesimi fişlediler. Devlet kapılarını milli ve manevi değerlere bağlı kitlelere kapattılar. Devlet ile milleti karşı karşıya getirdiler. Ülke kaybetti, millet kaybetti, kendileri kaybetti.
‘Kendileri kaybetti’ tespitinden devam etmek istiyorum. Çünkü en önemlisi burası…
1000 yıl sürecek dedikleri süreç 6 yıl dahi sürmedi. Asıl darbeyi 3 Kasım 2002’de millet yaptı. Rezil-i rüsva oldular. Milletin içine çıkacak yüzleri kalmadı… Birçoğu yargılandı vs…
Bu yönü ile 28 Şubat hem bir kaybediş hem de bir yeniden doğuştur. Toplumun büyük bölümü 28 Şubat’ın hedefindeki görüşün şemsiyesi altına toplandı. Millet topyekûn kenetlendi. Muhtar bile olamaz dedikleri Recep Tayip Erdoğan ile yeni bir ruh yeni bir kimlik kazandı Türkiye Cumhuriyeti devleti. 2023 bölgesel güç, 2053 küresel güç hedefi 21’inci yüzyıl Türkiye’sinin yeni vizyonu oldu. Geçen yüzyılın sonlarında ‘dünyanın hasta adamı’ haline getirdikleri bir ülkeden, içinde bulunduğumuz yüzyılın ilk çeyreğinde; sapasağlam, tüm dünya mazlumlarının hakkını savunan, ‘dünya beşten büyüktür’ hakikatini küresel güçlerin yüzüne haykırabilen, geleceğine güvenen, kendisine inanan güçlü bir devlet doğdu.
Sonuçta 28 Şubatçıların değil Allah’ın dediği oldu. Ne diyordu yüce yaradan ilahi kitapta? “Olabilir ki siz, bir şeyden hoşlanmazsınız; oysaki o sizin için bir hayırdır. Yine olabilir ki, siz bir şeyi seversiniz, oysaki o sizin için bir kötülüktür. Allah bilir, siz bilmezsiniz. “ (Bakara 216).
Amenna ve saddakna… Şüphesiz, yegane bilen Allah’tır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.